Tekdüze, taşralı anlayış; hamasetle, bağnazlıkla, tiranca bir tutum ve mantaliteyle politika üretmeye devam ederken, toplumu manipüle etmede sınır tanımıyor…
Yıpranmışlığın, bir şey yapamamanın, çaresizliğin girdabında debelenmenin tahammül sınırını daraltan etkisiyle hareket eden figürlerin oluşturduğu kavga ortamı, ülkenin yurtdışındaki itibarını yok ederken, içerde de toplumu ciddi manada geriyor.
Önyargılı cehaletin içselleştirilmesiyle birleştirilen ütopik dünyalıklarından başka bir amaçları olmayan güruhun; çıkar, menfaat ve politik güçlerini devam etirme çırpınışları, zihin dünyalarını dumura uğratmakta, bir yerlere yaranma çabaları neticesinde toplumda güven duygusu oluşturamamaktadır.
“Anayasaya sadakatten ayrılmayacaklarına” dair yemin edenlerin, evrensel insani değerler anlayışından ziyade, kabileci, tekdüze hamasetin, bağnazlığın, derin çukurunda oluşturdukları politik anlayışlarıyla, Anayasa Mahkemesi kararlarını, menfaatleri doğrultusunda ya savunmakta, ya da tanımamakta bir beis görmemektedirler.
Popülist, taşralı anlayış, özgür ifade hürriyetinin bir gereği olan kürsü dokunulmazlığını, ya kaba bir dil kullanarak hakaret amaçlı kullanmakta veya etkin ve yapıcı bir cevap verme yönteminden ziyade, kürsü dokunulmazlığını ihlal etmekte bir beis görmeyerek, kaba kuvvet yöntemiyle müdahale etmektedir.
Ülkenin bir kısım yazarlarının, aydınlarının, akademisyenlerinin, yakın oldukları politik figürlerin hareketini öven tutumları, ayrı bir handikap oluşturmakta, dünyada manşetlere konu olan kavgaların, ülkeyi gülünç duruma düşüren eylemlerin, oluşturduğu itibar erozyonunun, toplum olarak sebep olacağı olumsuzluğun farkına bile varmamaktadırlar.
Sonuçta; bağnazlıkla yürütülen politika ya; çıkarcı, faşist, otoriteryen bir mantaliteye bürünmekte, ya da çapsızlığın, yetesizliğin, tembelliğin muhalif tutumu, huzur ve refah yerine, toplumu gererek kaos’a sürüklemektedir.
İktidar açısından yıpranmışlığının oluşturduğu olumsuzluk, ekonominin kötü gidişatının mahcubiyeti, çözümsüzlüğü, temsil niteliğine rağmen etkisi olmayan vekillerin halkın içine çıkamaması, çıktıklarında ise tepkiyle karşılanmalarının bir neticesi olarak, oluşturulan yolsuzluk algısı ve söylemi, gerginliği giderek arttırmakta ve meclisteki tutumlarına yansımaktadır.
Muhalefet ise palyatif yöntemlerle ortaya bir şey koymadan, sadece günün zevahirini kurtarma derdinde. Halkta güven duygusu oluşturamayan yetersizliklerinin zehirli, kaba yaftalayıcı dilini kullanarak, halk’a şirin gözükme çabasını sürdürmeye devam etmektedir. Ayrıca halka yaranma çabasının oluşturduğu politik duruşla halk’a bir faydalarının olmadığının çaresizliği içinde yuvarlanıp gitmektedirler.
Kaba kuvvet anlayışıyla hareket eden bazı milletvekillerinin varlığı, maganda vandallığının, söz gücüyle değil, kas gücüyle hareket etmenin niteliksiz sığlığı, meclis saygınlığını gölgelemektedir. İşin acı tarafı ise bazı partili vekillerince bu vandallığın övülmesi ve “yanındayız” mesajlarının aleni açık şekilde verilmesidir.
Şiddetin halkı temsil eden siyasi anlayışın dili haline gelmesi; kalitenin, nezaketin, anlayışlı olmanın, tahammülün, sabrın, erdemliliğin özlemini ortaya koymaktadır…
Şark kurnazlığı, umursamazlık, etik olmayan yöntem ve mantalitelerin geçerli olduğu toplumların kaderi değişmiyor…
Eğitim kalitesinin düşük olduğu toplumların temsilcilerinin toplumun aynası olduğu unutulmamalıdır…
Saygılarımla…
YORUMLAR