KADIN HAKKI VE EŞİTLİĞİ
1600 sene öncesinden İslamiyet’le verilen kadın haklarından bahsetmek feminist yapılara ışık tutmak olarak algılanmamalıdır. Bu görüşlere karşı mücadele edebilmek için içerisine cahiliye dönemi kalıntıları bulaşmış toplumsal olguları, ne olursa olsun savunmak yerine Allah’ın koyduğu hak ve sorumlulukları savunmak ve hayata geçirmek daha sorun çözücü olacağı düşünülmelidir.
İslamiyet öncesi döneme baktığımızda, kadın bir meta gibi algılanmakta; babaları ve kocaları onlara köleleri gibi muamele etmekteydi. Bu hususta onları sınırlayacak herhangi bir kanun veya kural bulunmamaktaydı. Evli kadınlar kocalarının zulmünden ancak aileleri güçlü ve duyarlıysa korunabilmekteydi.”[1]
İslamiyet’in gelişiyle kadın şahsiyetiyle var olmuş kimlik kazanmıştır.
Cahiliye döneminin kalıntılarını silmek o dönemde de kolay olmadığı gibi bu kalıntılar günümüze kadar varlıklarını çeşitli şekillerde sürdürmüşlerdir. Peygamber bu tip yapılarla sürekli söz ve davranışlarıyla örnek ve uyarıcı olmuştur. Dönem itibariyle “İslâm toplumunda kadına karşı şiddet önceki dönem ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde azalmıştı. ” [2]
İslamiyet’le kadının toplumsal hayattaki her türlü hak ve salahiyeti de korunmuştur. Kadının mağduriyete uğraması adına her türlü tedbir alınmıştır. Çünkü sosyolojik olarak da savaşlar, göçler, doğal afetler gibi doğal olaylar ve toplumsal hareketlilikten en çok etkilenen kesimler kadın, çocuk ve yaşlılardır.
Kadın ve erkeğin, vatandaş olarak hukuki anlamda temel hak ve özgürlüklerde eşitliği söz konusuyken, Yaratıcı ve kul ilişkisinde kadın ve erkek farklı rollerde de olsa emir ve yasaklarda eşit sorumludur.
Eşitlik, temel haklar noktasında mağduriyete uğramama, toplumsal olarak soyutlanmama şahsiyetiyle var olma varlık gösterebilmektedir. Bunun dışında tüm insanlar dahi eşit yaratılmamıştır. Kadın erkek arasındaki fiziksel farklılıklar, varlık sebeplerine uygun donanıma sahip olmalarıyla ilişkilidir.
Üstünlük güç değildir. Örneğin erkeğin yaratılışındaki fiziksel güçlü yapısı, daha zarif ve kırılgan yaratılmış kadın üzerinde bir hâkimiyet faktörü değildir. Aksine erkeğe bir tür kadının haklarını koruma noktasında sorumluluk verdiğini düşünülebilir. İş böyleyken toplumdaki popüler eşitlik söylemleri kadın ve erkeğin biyolojik farklılıklarını göz ardı eden bir eşitsizlik doğurur. Bu eşit olmama durumu kadın ve erkeği farklı üstünlükleriyle birbirini tamamlar eş yapar.
Kadın erkeği konuşmanın ötesinde güzel ahlakı konuşmak çok önemlidir. Çünkü güzel ahlakın olmadığı yerde, kulun kul üzerindeki hakkı göz ardı edildiği için ne kadının erkeğe ne de erkeğin kadına zulmünü engellemek mümkün olmayacaktır. Ne ithal edilen sözleşme çözüm olmuştur. Ne de iptal edilen sözleşme çözüm olacaktır. Konuşulacaksa toplumsal ahlakın üzerine olan saldırılarla nasıl mücadele ederiz daha erdemli insan nasıl oluruz onu konuşmalıyız.
Selam ve saygılarımla.
[1].Ahmet ACARLIOĞLU| İlk Dönem İslam Tarihinde Kadının Konumu
[2].Demircan, Hz. Peygamber’in (sas) Ailesi.
YORUMLAR