Önümüzdeki Çarşamba gecesi (Perşembe’ye dönen gece) Kadir Gecesi (Ar. Leyle-i Kadir). Kur’ân’ın dünya semasından Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) Alâk Sûresi’nin «ikra» (oku emriyle başlayan) ilk àyetiyle nazil olmaya başladığı gecedir.
Bir okurum “Kadir Gecesi kandil değil mi?” diye sormuştu. Evet bu mübarek gece için tebrikleşirken «Kandilinizi tebrik ederim» demeyiz. Bunun sebebi sadedinde söyleyebileceğim, ecdadımız «kandil» tâbirini (Kadir hariç) bütün mübarek geceler için kullanmışlardı.
Ecdād, (Regaib, Mi’râc, Berat, Mevlid gibi) mübarek gecelerde halk câmilere akın akın gideceği için karanlıkta kalmasınlar, her yer gündüz gibi aydınlık olsun diye yol kenarlarına bolca kandil koyarlarmış. Tâbir böyle çıkmış.
Esasen Kadir Gecesi’nde de aynısını yapmışlar ancak «kandil gecesi» dememişler. Zira, Kur’ân nazil olan ve hakkında müstakil bir Sûre de bulunan (Kadir Sûresi) gece bizzatihi Kur’ân nuruna sahipti ve “bin aydan (yaklaşık 83 senelik bir ömür) daha hayırlı” olan o gece görebilen gözler ziyâsını (nurunu) ve sair olağanüstülükleri zaten görüyorlardı.
Kadir Sûresi, Kur’ân’ın (mushaf sırasına göre) 97. Sûresidir. Sûre’deki sualler gecenin ehemmiyetini tam olarak idrâk edelim diyedir. Meâli:
“(Elhak, gerçek) Muhakkak ki, Biz onu Kâdir gecesinde indirdik. (1) Kadir gecesinin (o büyük fazl-u şerefini) sana bildiren nedir? (2) Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. (3) Onda melekler ve Rûh (Cebrail), Rablerinin izniyle, herbir iş için iner de iner. (4) O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.(5)“
Muhterem okurlarımız, bir uzun ömre bedel bu geceye nasibimiz varsa inşá’allah kavuşacağız. Esasen Peygamberimiz (salat’u selâm olsun ona) Kadir Gece’sini Ramazan Ayı’nın son on gününde (ve hususen 23, 25, 27, 29 gibi tek gecelerde) aramamızı salık vermişti.
Lâkin Türkler genelde Hanefi mezhebindedir ve mezhep imamımız Ebû Hanife (kadd. sırrûh) bu mübarek geceyi keşif (tasavvufta kerâmet sahibi zatların vukufiyeti) suretiyle Ramazan’ın 27’inci gecesinde (olağan üstü halleri) görmüşler ve bunu da bildirmişlerdi.
Burada hemen ifade edelim, bazı câhil ve/veya fitneciler “Peygamberin bilmediğini o mu bilmiş?” diyorlar. Bu en hafifinden zır cehalet ve fitne tohumu olarak da hainliktir.
Cehalettir zira, Peygamberimiz bu geceyi biliyordu. Ancak hikmetinden sual olunmaz Allah, ümmetine ifşa ettirmedi. Zaten Hadîs-i şerîf’te, “ben bu geceyi biliyordum ancak Allah bana unutturdu” buyurmuşlardı.
Aksi olabilir mi? O gece kendisine Kur’ân nazil olmaya başlayacak ve o (s.a.v) bunu bilmeyecek? Háşa ondan ya bunak olmak ya da yalan söylemek gerekir ki Peygamberimiz ve hattâ tüm peygamberlere (a.s) böyle bir isnad, küfrü muciptir.
Fitneleri başlarında patlasın, geçelim. Biz Ebû Hanife’nin keşfinden bu yana Kadir Gece’sini 27’inci gece olarak idrâk ediyor ve artık diğer gecelerde aramıyoruz. Amma ve lâkin aramasak da, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şerefli sözünü de unutmuyor, son on günde sünnetine uyarak daha fazla ibadet ediyor, itikafa giriyor ve mübarek Ramazan-ı Serîf’in bu «Cehennemden azad» bölümünde şefaatini diliyor, Bayram’ın mübarek gecelerine de ulaşmayı diliyoruz.
Bakınız, Bayram’ın mübarek geceleri dedim. Zira Ramazan ve Kurban Bayramı gün ve geceleri de kandiller gibi kıymetlidir. Bayram geldiğinde azıp sapmak kâfirlere mahsustur. Mü’minler bu kıymetli gün ve gecelerde de kandiller ve Kadir Gecesi gibi ágâh olurlar. 23.04.2022
YORUMLAR