Allah (c.c) ile savaşanlar kazanamaz…
İdrâksizler kazanamaz…
Keyfiyet itibarıyla aşağı, yetersiz ezik, vasıfsız tabaka kazanamaz.
Bir milletin kahir çoğunluğunun değer yargılarıyla savaşanlar bu savaşlarını asla kazanamazlar…
Bunlar işin, zâhirî, maddiyat sahası haricindeki tesbitler.
Maddiyat sahasında ise cüsse, hacim, çap, kalite, kemiyyet öne çıkar.
Cüsse: Bir kedi ile bir Bengal Kaplanı savaşsa, kedi asla kazanamaz.
Hacim: Bir varil, onlarca kova su alır. Kovanın varil için kıymet-i harbiyesi yoktur.
Çap: (Mecâzî olanı bir sonra) Dairenin genişliğidir. Daire içinde bir noktanın kıymet-i harbiyesi yoktur.
Kalite: (mecâzî olarak çap) Keresteler çeşitli ağaçlardan kesilmiştir. Kavak ancak manav sandıkları ve sair işlerde kullanılır. Kavak kıymetsiz, gürgen daha kıymetli, ceviz en kıymetli olandır.
Kemiyyet: Sayıca çokluk yahut azlık ifade eder. Çokluk her zaman galibiyet, değerlilik ifade etmese de, meselâ siyasette seçim kazanmak için kalabalık olmanın değeri büyüktür.
Maddiyat sahası dışındakilere (başta zikrettiklerimize) gelince…
Bir Müslüman (asgari olarak Müslüman, esasen mü’min) Allah (c.c) ile savaşanların kazanamayacağına iman etmiştir. Bu itikadını kaybederse dinden çıkar.
Bu husus Kur’ân, Sünnet ve icmâ ile (insànların bir hususta ittifak etmesi, aynı görüşte birleşmeleri) sabittir.
Yàni doğruluğu kesin bir hükümdür.
İman sahibi olmayanlar… Sizler de kadim tarihe kadar gidin, oradan günümüze gelin yüzlerce misâl bulursunuz bu iddiamızı teyid eden.
Öyle KA-ZA-NA-CA-GIZ demekle olmuyor bu işler…
İdrâksizler kazanamaz… İdrâk, (Ar. derk yàni yetişmek kökünden geliyor) anlama yeteneği, akıl erdirme, anlayış, şuûr demek.
Şair ve yazar Nâmık Kemal, “Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhâ-yı hürriyyet / Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyyetten” der ünlü Hürriyet Kasidesi’nde.
Mánâ gayet açık. İdrâki imha mümkünattan değil. Ancak akılsızlar böyle bir şeyi iddia edebilirler. Binaen’aleyh bütün bu hayat pahalılığına rağmen (inanıyorum ki) millet Allah ile savaşanları galip getirmez.
Şuûr yahut idrâkini kaybettirirlerse, ya da hayat pahalılığı böyle devam eder de taşıyabilecekleri yükü aşarsa orasını bilemem.
Keyfiyet itibarıyla; aşağı, yetersiz, ezik, vasıfsız tabaka kazanamaz. O hâlde vasıflı insànları çoğaltalım, hiç değilse aramızdaki vasıflı insànların sözüne kulak verelim.
Öyleki onlara “KA-ZA-NA-CA-GIZ demekle olmuyor bu işler” diyebilelim.
Evet onlar bu savaşı asla kazanamayacaklar. Seçim kazansalar da yine kaybedecekler. Korkum partizanca değil zaten.
Muhterem okurlarım o hâlde, buyrun; câmilerimizde Yatsı Namazı sonrası mutad okunan halkın “Amenâ Resûli” dediği âyet-i celîle ile bitirelim.
Hem duâ olsun, hem kalplerimize inşirah (genişlik, ferahlık):
“Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi fâidesine, yapdığı (Şer, günah, kötülük) kendi zararınadır. «Ey Rabbimiz, unutduk, yahud yanıldıysak bizi tutub sorguya çekme. Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet)lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, takat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (saadır olan günahları) sil, bağışla, bizi yarlığa, bizi esirge. Sen mevlâmızsın bizim. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et».”
Bilenler Kur’ân’dan da okusun. Biz meâlini verdik.
CUMA’NIZ MÜBAREK OLSUN. 17.06.2022
YORUMLAR