Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Lâiklik evrensel bir değer değildir

Size bir soru: İngiltere krallık, orada lâiklik yok, peki bunca demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü nasıl oluyor orada? Hani lâiklik demokrasinin olmazsa olmaz şartıydı?
Birileri çıkmış bir yerlerini yırtıyor… Anayasanın şu maddeleri değiştirilemez diye… Bunlar lâikliği dinsizlik olarak dayatmak niyetinde olanlardır. Başından beri böyle. Aksi halde İngiltere örneğinde olduğu gibi böyle bir lâiklik maddesine ne gerek var?
Değişmez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez olan yalnızca Allah’ın kitabıdır. Kul yapısı her şey değişir, değiştirilebilir, değiştirilmesi teklif edilebilir. Aksini iddia etmek kara faşizme dönmeyi istemektir.
Bugünün nesilleri bilmez. Biz dahi tam bilmiyoruz. Hakikî Cumhuriyet 1923 cumhuriyetidir. O cumhuriyet millî kimlik ve kültüre saygı ve bağlılık üzerine kurulmuştu.
O cumhuriyet çoğulcu ve demokrat idi. O cumhuriyetin millî kanunları vardı. O cumhuriyet âdil bir cumhuriyetti. O cumhuriyet halkına merhametli ve şefkatli bir cumhuriyetti. O cumhuriyette aydınlar, gazeteciler, düşünürler tartışabiliyor, mes’eleleri müzakere edebiliyordu.
Bu birinci Müslüman cumhuriyetten sonra tek parti hakimiyeti gelmiş, düşünce ve ifade hürriyeti kaldırılmış, cumhuriyetin ancak ismi ve resmi kalmıştır.
İslâma ve dindar Müslümanlara adeta savaş ilan edilmiştir. Hahambaşı Haim Nahum doktrini tatbikata konulmuştur.
Moiz Kohen’in ideolojisi hayata geçirilmiştir.
İstiklal mahkemelerinin avukatsız duruşmalarında karakuşi idam kararları verilmiş, bu cezaya çarpılanlara Temyize (Yargıtaya) müracaat hakkı tanınmamış, zavallılar karardan birkaç gün sonra paldır küldür idam edilmiştir.
Medreseler, tekkeler kapatılmış, Ezan-ı Muhammedî okumak yasaklanmış, Ayasofya müze haline getirilmişti.
O tarihlerde din hürriyeti istiyorum demek ağır cezalık bir suçtu. Halk sefalet içinde, işçiler eziliyor demek ise komünistlikti, cezası zindandı.
O günleri övenler, o karanlık devrin geri gelmesini isteyenler, çok sevdikleri Nazım Hikmet’in on beş sene zindanda kaldığını niçin hatırlamak istemiyor?
O devirde işçilerin hiçbir hakkı yoktu… Zonguldak kömür madenlerinde civar halkına mecburî işçilik yaptırıyordu, kaçanlar asker kaçağı muamelesi görüyordu.
Sanki bu memlekette millî bir kanun yapacak hukukçu yokmuş gibi, İsviçre Medenî Kanunu tercüme edilmiş, millî ve sosyal yapımıza uymayan bu metnin başına Türk yazılarak yürürlüğe konmuştu. Al sana oldu Türk Medenî Kanunu. Buna itiraz etmek mi? Böyle bir şeye kimsenin haddi yoktu.
Millî Şef İsmet İnönü’nün hanımı Ankaradan İstanbul’a özel Beyaz Treni ile geldiğinde, bu haberi bırakın tenkid üslubunda yazmayı, birinci sayfada değil, üçüncü sayfada verdiği için Tasvir Gazetesi kapatılmıştı.
İsmet paşanın oğlu Erdal, Teknik Üniversitede okurken, Dolmabahçe Sarayını tek başına yurt olarak kullanıyordu. Eski şehzadelerin böyle bir lüksü yoktu.
Muhterem okur, hülasa şunu demek istiyorum:
Lâiklik de bu memlekette hikâye kabilinden iğreti bir şeydir. Zaten aksi olsaydı anayasaya bir madde olarak ilavesine bile hacet yoktu.
Osmanlıda lâiklik mi vardı da bir sürü din ve itikad serbestçe yaşanıyordu. Evet bunların arasında İslâm dominant yani başat olandı lâkin diğerlerini de serbestçe yaşayabiliyordu insanlar. Ne mabedlerine ne ibadetlerine karışan yoktu. 20.09.2024

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER