Ahlâk, İslâm dininin kıymetli değerlerinden biridir.
İyi huylar ve faziletli davranışlar hüsnü’l-huluk, mehâsinü’l-ahlâk, mekârimü’l-ahlâk, el-ahlâku’l-hasene, el-ahlâku’l-hamîde, kötü huylar ve fena hareketler ise sûü’l-huluk, el-ahlâku’z-zemîme, el-ahlâku’s-seyyie gibi tâbirlerle karşılanır İslâm’da.
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîf’lerinde “ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmaktadır.
Hazreti Ayşe (radiyallahü anha) validemize efendimiz, iki cihan güneşi Peygamberimizin (salat’u selâm olsun ona) ahlâkı sual edildiğinde, “siz Kur’ân okursunuz, onun (s.a.v) ahlâkı Kur’ân ahlâkıydı” şeklinde cevaplamış. (Müslim, “Müsâfirîn”, 139).
İşte tastamam olarak bu Kur’ân ahlâkıdır ahlâk-ı hamîde olan güzel ahlâk. Kur’ân-ı Kerîm, Müslümanların iman etmeleri gereken esasları, insanoğlu için hayat klavuzu olan prensipleri emrederken, eksiksiz bir ahlâk sistemi oluşturacak zenginlikte nazarî düsturlar ve amelî kurallar da getirmiştir.
İnsanoğlunu başıboş bırakmayan Allah, onun iki dünyasının da mamur, yàni en güzel şekilde olması için evvelâ güzel ahlâkı emretmiştir.
Öyle ki, bir Müslüman namaz abdesti almakla necasetten olduğu kadar hadesten (ruhî kirlilikten) de arınmış oluyor.
Müslüman abdest alarak en güzel hale gelir ve sonra Allah’ın huzuruna çıkar. Namaz mü’minin miracıdır çünkü. Peygamberimiz’in İsrâ Gecesi, Müslümanlara, Miraç dönüşü hediyesi olan beş vakit namaz, bütün kötülüklere böylece mani oluyor işte.
Muhterem okurlarım, bendeniz eminim ki, Hazreti Aişe validemiz (radiyallahü anha) bugünkü halimize baksa, “Siz namaz kılmıyor musunuz? Namaz bütün kötülüklerden korur, siz kötülüğe burnunuza kadar batmışsınız. Birbirlerinizi yiyor, İslâm kardeşliğini yok ederek Allah düşmanlarını sevindiriyorsunuz” derdi.
Allah yalan söylemez (sadakallahulazîm), Allah’ın Resûlü efendimiz de mâsum bir peygamberdir, asla yalan söyleyemezdi. Biz değil o söylemiş: “Namaz bütün kötülüklerden korur” diye.
Sübhanallah bizler de namaz kılıyoruz (!) pekâlâ neden burnumuza kadar kötülüklere battık? Battık çünkü markadan Müslümanlığımızla, yalap çalap abdest ve namazlarımızla işi anlayamamış yalancılarız.
Muhterem Müslüman, kendine çeki düzen ver. Şu mübarek iklim «Üç Aylar»ı fırsat bil. Ömür dediğin sayısı belli günlerden meydana geliyor.
Evet sayısı bellidir günlerimizin. Lâkin biz bilmiyoruz. «Levh-i Mahfûz»da yàni üzerindekilerin silinmekten korunduğu «Büyük Kayıt»ta hepsi yazılı.
Ve yine bu kayıtlarda «Amel Defteri»mizin bir sureti var. Bize verilen cüz’i irade ile her ne yaparsak yàni tüm amellerimizle, o suretin aslı yazılmış oluyor. Bir hayra yöneliyorsak Allah bizim için hayrı yaratıyor, bir şerre yöneliyorsak (bir kötülüğü yapmak istiyorsak) Allah da bize o şerri yazıyor küllî iradesiyle, istemese de.
O hâlde kimsenin en küçük bir itirazı olamayacak yazılanlara. Artık bilgisayar çağındayız, size hasseten gençlerin daha iyi anlayacağı bir dille anlatayım mevzuyu.
«Levh-i Mahfûz»u erişilmez bir HD (Hard Disk) kabul ediniz. Amellerimizi yazan melekleri de o HD’e erişimi olan kâtipler olarak düşünün. Biz ne yapıyorsak oraya kaydediyorlar.
Daha doğrusu herşeyi bilen ve zamanı da yaratmış olan, zamana da hükmeden Allah, kaderimizi bildiği için oraya her şeyi önceden yazdırmış, biz işlediklerimizle o yazılan sureti asla çeviriyoruz.
Yàni kul için hiçbir adaletsizlik olmuyor! Ve zaten duâ da bu yüzden var. «Levh-i Mahfûz»daki surete müdahalemiz (cüz’i irade) olmasaydı duâ da gereksiz kalırdı.
Bugünkü duâmız da böyle olsun o hâlde: “Ey Allah’ım bizlere ahlâk-ı hamide sahibi olmayı nasib eyle. «Levh-i Mahfûz» kaydımızı «salihlerdendir» diye düzelttir vazifeli kullarına. Amin. 16.02.2022
YORUMLAR