Türkler tarih boyunca devlete büyük ehemmiyet vermişlerdir. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” sözü başka bir milletin literatüründe yok.
Kaynaklar bu veciz sözün, Kanunî Sultan Süleyman’ın oğullarından Şehzade Mustafa’nın taht ve baht kaderinde bizzat babasının emriyle boğdurulmasıyla birlikte kullanılmaya başladığını bildiriyor.
Devletin bekası için fedakârlığın ehemmiyetini anlatıyor. Malûmâlileri, devlet Türklerin olmazsa olmazıdır. Devlet düşerse, devletsiz kalınırsa leş yiyen bir hayvan olan kuzgunlar (zeki ve fırsatçı bir kuş olan karakargalar) halkın üzerine inecek ve çıkacak olan iç savaşlarda, anarşide ölenlerin leşlerine üşüşeceklerdir.
Devletlerin bir itibarı vardır. Ne bahasına olursa olsun bu itibara halel getirilmemelidir. Zira devletler, milletleri (ve vatanları) temsil eden teşkilâtlı müesses yapılardır. Bizde bu yüzden námûs kadar kıymetlidir bu itibar. Ve bu nedenle de devletin emin (sütü bozuk olmayan) hakiki vatan evlâtlarının elinde olması gerekir.
Aksi halde yàni devlet sütü bozukların, vatan hainlerinin eline geçerse o námûssuzlar da ülkeyi kuzgunlara peşkeş çekerler.
Bir güzel sözümüz daha var: “Şerefü’l mekân bil mekîn” deriz. Mánâsı, bir yerin yàni bir mekânın kıymeti orada mukim (yerleşik, oturan, oraya sahip) insànlarladır, onlar ne kadar şerefli ve kıymetli iseler mekânları da o nisbette kıymetlidir.
Ve bu söz yalnızca arzın üstündekiler için değil, Akif’in «İstiklâl Marşı» mısralarında muazzam bir haşmetle dile gelen, “Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı, / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. / Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı, / Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.” (imanıyla canını Allah’a satmış)[1] şühedâ içindir aynı zamanda.
Emekli bir subay olarak fırsat buldukça ana babamın kabirleri gibi ziyaret etmekten şeref duyduğum şehitliklerimiz, nazarımda bu nedenle çok kıymetlidir. Onlar da camilerimiz gibi bu toprakların tapu senetleridir.
Ve şehitlikler yalnızca yurtiçinde değildir. Yurtdışında da şehidliklerimiz var. Fakat çoğumuz habersiziz. Zira bizim lagaluga, fasafiso türünden nice zevzekliklerimiz, abuk sapık işlerimiz var!.
Neyse biz haberi olanlara ya da olmadığı için üzülenlere söyleyelim:
Anadolu Ajansı dünkü haberleri arasında «Malta Şehitliği»ne de yer vermişti. Ajansı bu güzel hareketi için tebrik ediyorum. Haber şöyleydi:
“Malta Türk Şehitliği görkemli mimarisiyle dikkati çekiyor
Malta’da 19. yüzyılda inşa edilen Türk Şehitliği, Türkiye’nin Anadolu toprakları dışında sahip olduğu şehitlikler arasında görkemli mimarisiyle dikkati çekiyor. [Fotoğraflarına bakın, hakikaten de muhteşem….. REB]
Osmanlı Sultanı Abdülaziz’in talimatıyla 1874’te inşa edilen ve Malta’nın başkenti Valetta yakınlarındaki Marsa semtinde yer alan Türk şehitliği, bugün sadece Türkiye’den gelenlerin değil, aynı zamanda burayı kendi kültürel miraslarının bir parçası olarak kabul eden Maltalıların da ziyaret ettiği bir yer haline gelmiş durumda.
Türkiye’nin 34 ülkedeki 78 şehitliğinden biri olan Malta’daki şehitlikte, 1565 yılındaki Malta kuşatmasında şehit olan Türk askerleri, Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde esir edilerek Malta’ya getirilen ve burada hayata gözlerini yuman 22 Türk ve farklı hadiselerde hayatlarını kaybeden sayıları tam olarak bilinemeyen çok sayıda Müslüman yatıyor.” Hepsine gani rahmet…
Muhterem okurlarım, haberin tamamını okumanızı salık veriyorum. Allah o mübarek şehitlerimizin ruhlarını her daim şâd, bu cennet vatanın kıymetini hakkıyla bilmeyen bizler için de şefaatçi eylesin. 05.10.2021
—————————————————–
[1] Halkımızın erkek çocuklarına verdikleri SATILMIŞ isminin hikmeti buradadır. Ceheyli cüheyla bunu bilmedikleri için, «Satılmış» ismiyle meselâ asker ocağına gelen arkadaşlarıyla dalga geçerler. Oysa bu mübarek bir isimdir ve Kur’ân’da da geçer. Bakınız: Tevbe Sûresi (9/111) âyet-i celîlesi.
YORUMLAR