NATO, Üyeleri İçin Güvenilir mi?
Rusya/Ukrayna savaşının doğurduğu bunca diplomasi, siyaset, ekonomi, strateji ve akıtılan kanla birlikte tahrip edilen çevre ve dünyaya verilen ağır ekonomik buhran, mezkür savaşta son bulan insan hayatlarının ardından dünya kamuoyu ve edilgen piyon devletleri yöneten siyasetçiler, bu devletlerin üçüncü sınıf muhalefet temsilcileri için aktive edilen kifayetsiz dil ile kavranamayan gerçekler, doğurduğu plastik diplomasi neticesinde gerçek gelişmeleri ve sonuçları ancak alan ve istihbarat uzmanlarının kavrayabileceği bir örtülü evrensel siyaset dili hakimiyetini sürdürmeye devam etmektedir.
Emperyalist devletlerin kadrajlarına koyup sundukları bilgiler ile gerçekler farklıdır.
Dördüncü evrede komada hasta yatmakta olan ABD ekonomisi Ukrayna savaşının bir müddet daha devam etmesi halinde yoğun bakımdan çıkmasına kesin gözüyle bakılmaktadır.
Almanya ABD’den F-35 alımı için 4 milyar euroluk fon ayırırken Doğu Avrupa’nın birçok ülkesinde de savunmaya yatırımı artırma kararı alındı. Birçok Doğu Avrupa ülkesinin de Rusya’ya karşı başarılar sağlayan Stinger tanksavar Javelin füzeleri de dahil olmak üzere muhtelif silahların satın alımı için Amerikalılarla görüşmede oldukları kaydedildi.[1]
Diğer taraftan Almanya da gelen talepler üzerine silâh şirketlerinde sipariş patlaması yaşamaktadır.
NATO’nun orkestra şefi Amerika’dır.
Hâkim yapı “Anglosakson”yönetimdir!
Amerika’nın evrensel çıkarları neyi gerektiriyorsa NATO o yönde hareket ederek vaziyet alır.
Emperyalist devletlerin açıklamadıkları diplomasileri ve stratejileri vardır.
ABD/Rusya savaşından hiç bahsedilmez fakat muhtemel ABD/Çin savaşı da diplomasi dilinde hep ıslak tutulur.
Her iki tarafın ileri sürdüğü devletler ve/veya taşeron örgütler savaşır.
Çok elzemse bir emperyalist devlet küçük bir devleti ezer ve çekişme içinde olduğu zannedilen diğer emperyalist devletinde kendi piyonlarına silâh satmasını sağlayarak ekonomisini düzeltir.
Al gülüm ver gülüm!
ABD/AB ilişkilerinde ABD realist bir tavırla askeri bir dil ve sert güce önem verirken, Avrupa yumuşak ve edilgen bir güç olarak kalmayı tercih etmektedir.
Sıklet meselesi!
Yeni dönemde, Avrupa ve ABD arasındaki ilişkilerin küresel seviyede büyük öneme haiz olacağı müşahede edilmektedir. Bu dönemdeki farklılıkların artmasına ve medeniyet içi tartışmaların önünün açılmasına rağmen, ortaya çıkmakta olan yeni güç merkezleriyle rekabet edebilmek, Avrupa ve ABD nüfusunun refahını korumak ve artırmak, göç, iklim değişikliği, kaynak kıtlığı, kitle imha silahları ile mücadele, global krizlerle mücadele edebilmek için taraflar, aralarındaki iş birliği alanlarını korumaya ve güçlendirmeye muhtaçtır.
Avrupa, ordusunu kurmak için diplomasi kulislerinden ötede hiçbir icrai faaliyet ortaya koyamamıştır.
ABD, NATO’da var olan veya yeni alınacak üye devletleri kendi hazırladığı siyasi sos ile karıp, elverişli hâle getirmek, verdiği/vereceği talimatlara itiraz etmeyecek kıvama sokup tam bir biat anlayışı ile yönetip yoluna devam etmek istemektedir.
Aksi takdirde kendi hak ve diplomasisini uluslararası hukuk çerçevesinde olsa dahi savunan Türkiye gibi ülkelere karşı baskı ve kuşatma politikaları izleyerek fiilen yönettiği PKK/PYD gibi taşeron terör örgütlerini silahlandırıp NATO üyesi ve müttefiki olan bir ülkeye karşı dolaylı/örtülü/aleni bir savaşın tarafı da olabilmektedir.
Türkiye, hukuka uygun, bağımsız diplomasi ve siyasi politikaları ile ABD/NATO kıvamına uymamaktadır.
NATO içerisinde üye ülkelerin hemen hepsi terörü eleştirirken sahada teröre karşı mücadele veren tek ülkenin Türkiye olması manidar durmaktadır.
Batı/NATO terörde iki yüzlüdür.
Batı, ikiyüzlülüğü utanılacak bir aşağılık davranış olarak görmeyip kabiliyet hanesinden bir değer olarak görmektedir.
Bu yüzden AB ülkeleri ayrı sebeplerle, Türkiye farklı konjonktürde NATO içinde güvende değildir.
Türkiye, NATO içinde kalarak dünya barışına katkı vermek isterken izlediği diplomasi ile de coğrafyasında merkezi bir gücü temsil ederek öne çıkmış durumdadır.
NATO, Türkiye’nin güvenliğine katkıda bulunurken Türkiye ise ittifak içinde en önemli katkı sağlayan üyelerden biri haline gelmiştir. Bu çerçevede Türkiye, ittifak içinde ABD’den sonra en büyük ikinci orduya sahip ve aynı zamanda NATO bütçesine en fazla katkıda bulunan ilk beş ülke arasında yer almaktadır.
Batı, NATO ile “Müslüman nüfusun” hâkim olduğu ülkelerde, “Türk nüfusun” hâkim olduğu (TDT) coğrafyalarda askeri çizmelerle sözde demokrasi sakızı ile yol almaya devam ettiği müddetçe çöken ekonomisi gibi yürüttüğü diplomasi ve siyaseti de işe yaramayacaktır.
Ne yazık ki güven vermeyen NATO’nun yanında dünya da güvenli değildir.
İçerde kalırsan sıcak ve hafakanlar basıp yanmakta olan ülkeler, dışarıda kaldıklarında da üşümektedir.
Batı/NATO, Türkiye’yi ve Müslümanları dışlayan, ikircikli tutumunu ortadan kaldırdığı takdirde anılan coğrafyalarda etkinliği artarak dünya barışı sağlıklı bir zemine oturup adil NATO’nun kapıları da ardına kadar açılmış olacaktır.
İsrail’e rağmen, ABD-İran ilişkilerinin İran’ın arzu ettiği şekilde yürümesi ve Orta Doğu’daki “Şiiliğin” İran’ın jeopolitik tasarımlarına ABD’nin adeta kapı aralaması, zapt edemediği İsrail ile Türkiye’yi dizginlemek için elinde tuttuğu manivelalardan biri de İran’dır.
İran’ın nükleerleşmesi bölge ile birlikte dünya nükleer haritasını da etkileyecektir.
Dünyanın güvenliğini bozanlardan güvenlik beklersek katırlara saman yerine çiçek sunarız.
Dürüste iftira atmak ne kadar ağır ise zalimi övmek de o kadar ağırdır.
Saygılarımla.
Kaynakça:
1-)Rusya Ukrayna savaşında kazanan ABD silah şirketleri oldu – Yeni Şafak (yenisafak.com)
YORUMLAR