NE İDİK , NE OLACAĞIZ
Evvelimiz Alâk, ahirimiz toprak…
Yaratıldığımız şeyin basitliği ve şimdiki durumunuzun (akıl-ruh-beden-kalpten müteşekkil) karmaşıklığı/yüceliği ortada.
Tüm bunların üzerinde bir nedenin/amacın/planın olması gerekir!
Bedenine bulaşınca temizlenme ihtiyacı duyduğumuz bir sıvıdan döllenerek meydana geldik, bir suyun içinde büyüdük hepimiz.
Hepimiz aynı döngü içinde geldik dünya dediğimiz yere.
Doğduk bir kucağa Ne yürüyebildik, ne koşabildik. Çok basittik, aylarca lisansız kelimesizdik, savunmasız muhtaç, haldeydik…
Elden ele gezen çaresizce şekil alacak bir hamur gibiydik.
Bir kuzu dahi doğar doğmaz bir süre sonra yürüyebiliyordu , ama biz insanoğlu güçsüzlüğün, acizliğin zirvesinde açtık gözlerimizi başka bir insanın kucağında.
Tüm canlı dediğimiz alem ile aramızda ki farkın nedeni neydi ? Ve neden geldik bu varlık âlemine ?
İnsan dışında ki tüm canlılar alemine baktığımiz da, iradesi olmayan düşünmeyen ne kadar varlık varsa, varolma sancısı ile cebeleşmiyor.
Ne dünün hüznü, ne de geleceğin kaygıları umurlarında. Genlerine işlenmiş görev yazılımlarına uygun irade koymadan öylece yaşayıp gidiyor işte.
Fakat İnsan oğlu öylemi ?
Varoluş sancısı içinde olmamak mümkün olabilir mi, yerini bulmaya çalışan ve aitlik duygusunu hissetmek için amansızca bir hayat mucadelesi sürerken bu madde aleminde…
Varlık sancısı çekmeden nasıl yaşanır ki, nereden geldiğini sormadan, neden geldiğini ve nereye gittiğini sormadan nasıl yaşanır ki?
Dünya dediğimiz yerde tüm detaylar insan denen canlıya göre hazırlanmışken ,biz insanoğlunun adına duygu, davranış dediğimiz tutumlar neden vardı?
Neden öfke duygusu var ,neden aşık oluyoruz , neden ailemizi seviyoruz ,neden kin tutuyoruz, neden yıldızları seviyoruz, neden ağlıyoruz, neden inatcı davranışlarımız var, ve özelikle de ölmek neden var!
Neden’leri sıralamadan, cevapları aramadan, “yemek ye, uyu , amansızca üre ve tuvalete git” sınırlı bir ömür için yaşanan bu hayat döngüsü, insan olarak doğana haksızlık değil mi?
Sanırım herkes bir konuda hemfikirdir, bu dünyaya kusurlarımızla geldik. Kısıtı olan bir elbisenin içinde doğduk. Baştan, limitleri gerçek, engelleri, yapabilecekleri kısıtlı olan bir kıyafet içindeyiz. Beden, bize verilen yaşam süresince içinde küçücük bir alan.
Kusurları olan bir kıyafetimiz bedenimiz var. Peki kusursuzluktan bahsedebilir miyiz?
Bu kısıtlı nefes bize neden verildi?
Bu kusurlu kıyafetin içinde , RUH varlığına inanıyoruz .
Kusurlu ,kısıtlı bir beden de Ruhun mükemmelliğine ve sonsuzluğuna da inanırız
Ve Ruhun, yaratıcımızın bir izdüşümü olduğunu kabul ederiz. Peki bu kusurlu elbisenin içinde -ruhun mükemmelliğini bu beden ile nasıl ifade edilebilirdik ki?
Peki yaşam amacı nerede devreye giriyor? Mükemmel olmayan “şartlarda” (beden-ruh birlikteliği), Varlık amacımızı bulmak mümkün mü?
Öncelikle, Varlık amacı ruh-beden kısıtlılığının ötesine gitmeyi gerektiriyor. Kusurlu bir elbise de (bedensel acizliğimizde), Varlık amacımızı keşfetme gibi temel bir soruya verilecek her yanıtın da kusurlu olacağını düşünüyorum.
O zaman odağımızı kısıtlı olan bedenimizden kısıtsız olan ruhlarımıza çevirelim. Varolma amacımızı bu sonsuz içinde aramaya gayret edelim…
Bir çok Okuduğum kaynktan da yola cıkarak, dinlediklerim , gördüklerim, ve sezgilerim de diyor ki, Var olma amacımız öncelikle beden kısıtlılığından kurtulmak.
Bedenden bağımsız var olan “O yüceliği” keşfetmek. Bu “Yüceliğın” her türlü kısıtlamadan ari olduğunu keşfetmek. Bedenimizin de ötesine geçmek, ötesinde bir var oluşu, ruhu keşfetmek…
Varlık amacını bulmada bence ilk ve en büyük adım bu. Varlığını meydana getireni net anlamak o na inanmak..
Peki ruhumuzun varlığını deneyimledik, keşfettik ve görülmeyen bu “yüceliğe”Kalp düzeyinde inandık, her şey bu kadar olabilir mi? Varolma sancılarımız sadece ruhumuzla yeniden irtibat kurmak da olabilir mi?
Aslında sadece buraya gelmek bile bir sonraki adıma bizi doğrudan hazırladığını düşüyorum: ruh, yeryüzünde nasıl hareket ediyor, nasıl davranıyor, hangi durumlarda özümüzden uzaklaşıyoruz, hangi durumda evimize yeniden kavuşuyor hissine varıyoruz….
Peşi sıra giden yıllarımızda bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde deneyimlediğimiz aslında tam da bu.
Ruhu fark etmek , dünyevi deneyimlerle ortaya çıkıyor ama ruh, dünyevi deneyimlere gereksinim duymadan varolmaya devam ediyor.
Varolma amacı bence, etrafımda duyduklarımın, okuduklarımın aksine, her insanda farklı değil.
Kişisel yeteneklerinizin sizi varoluş amacınıza götüreceğine inanmıyorum. Birinin el becerisi yüksekse, varlık amacı güzel yemekler yapan biri olmak değildir.
Bir diğerinin kalemi kuvvetliyse yazar şair vb gibi bir varlık amacı olduğunu düşünmüyorum. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. Bence kişisel yeteneklerimizin Çoğu kez, asıl odağından uzaklaştırdığını ve farklı ve yanlış algılamaya bizleri ittiğini düşünüyorum. Yeteneklerimiz, muhakkak ki varlık amacımızı keşfetmemizde bize sunulan kestirme bir yoldur ancak bir araçtan öte değildir.
Bunu kavrayabilen kişi, ruhunu deneyimlemeyi seçtiği yere gelebilir.
(Asya )
İdil Öznur Görkem
YORUMLAR