Nisyana terk edilen kelimeler...

Ünlü «Kültür’den irfâna» isimli eserinde kültürün yüz altmış bir tanımı olduğunu s&oum...

Haz 24, 2023 - 09:29
Nisyana terk edilen kelimeler...

Ünlü «Kültür’den irfâna» isimli eserinde kültürün yüz altmış bir tanımı olduğunu söyleyen Cemil Meriç, fevkalâde uzun açıklamalarıyla kültürün kaypak ve muğlak bir kelime olduğunu söyler:

“Tarımdan, idmana, balıkçılıktan medeniyete kadar akla gelen ve gelmeyen düzinelerce mánâ... Kelime değil, bukalemundur adeta” der. Meriç’e göre kültür ve medeniyet Avrupa’nın şuurumuzu felce uğrattığı iki kelimedir.

İrfânını ve umranını bilmeyen Avrupa hayranı Türk düşünürleri irfan kavramından vazgeçip yerine medeniyet kavramını benimsemişlerdir.

Mukallit entelejansiyamız (mütefekkir geçinenlerimiz) Avrupa (Batı) karşısında yaşadıkları ezikliğin faturasını irfânımıza kestiler..

Bu yüzden “unutulan kelimeler, yok edilen kültür hafızamızdır” demek hal-i pür melâlimizin sebeplerinin ancak bir kısmını ifade edecektir. Biz millî olan neredeyse her şeyimizi terk ettik medenî olacağız derken.

İrfân ve umranımız, kelimelerimizi nisyana terkettikçe yok olma eşiğine geldi. Sonuçta mübarek İstiklâl Marşı şairimiz Mehmed Akif’in deyişiyle o tek dişi kalmış canavar neyimiz var neyimiz yoksa hepsini yedi bitirdi..

Artık yeni nesillerde eziklik o derekeye geldi ki elindeki pırlantaları elin adi camlarıyla değişen cahiller gibi olduk. Hani Amerika’yı keşfeden Batılı seyyahlar yerlilere incik boncuk vererek ellerindeki altınlarla takas etmiştiler ya... aynen öyle.

Yazılarımda unutulan kelimeleri hatırlatıyorum diye “ağabey yazılarında bilmediğimiz çok kelime oluyor” diyen okurlarım var. Onlara bir zahmet bir lügat edinip bakmalarını tavsiye ediyorum.

Artık internette geniş muhtevalı «Kubbealtı Lügati» gibi yararlı siteler var. Yàni bahanemiz yok kültür hücrelerimiz kelimelerimizi nisyana terk için...

Kelimelerin etimolojisini bile veriyorlar. Meselâ «mağrur» kelimesini mi merak ettiniz. Yazın anında gelsin misâlleriyle:

MAĞRUR: (ﻣﻐﺮﻭﺭ) sıf. (Ar. ġurūr “aldatmak”tan maġrūr) “aldanmış”. Kendini beğenen, böbürlenen, kibirli, gururlu, mutaazzım: Mütevâzi olmadığı gibi asla mağrur ve mütekebbir de değildi (Ömer Seyfeddin). Birincisi ne kadar mağrur ise öbürü o kadar yılışık… (Yusuf Z. Ortaç). Ben hep bu dağın şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm  (Ahmet H. Tanpınar)

Tamam ağdalı dile ben de karşıyım. Ne kadar lezzetli olursa olsun evvelce tatmadığı bir şeyi yemek kişiye alerji yapabilir, dokunabilirse, fazla eski, mer’iyetten kalkmış kelimeler de aynı tesiri gösterir. Kaş yapayım derken göz çıkarmış oluruz.

Anlaşılması güç ifadelere, deyimlere ve mecâzlı anlatıma, uslûba «ağdalı dil» denir. Divan şairlerimizin neredeyse tamamı «ağdalı dil» kullandıkları için eleştirilmişlerdir.

Lâkin lisánımızın da sarraflarınki gibi mihenk taşları vardır. Bunlar bilinirse her kelimeyi atmaktan vazgeçilir. Meselâ bu kriterlerden biri şudur:

Bir kelime belirli sayıda münevver tarafından kullanılıyor yàni edebiyat sahasında mer’iyette ise terkedilmesi doğru değildir.

Yine meselâ bir kelime meramımızı ifade ederken pırlanta gibi değerli duruyorsa onu kullanmak (bilenler için) vazgeçilmezdir.

Hasseten manzum eserlerde böyledir.

Mehmed Akif Ersoy, “Canı cânânı bütün varımı alsın da Hüdâ / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cudâ” derken «Hüdâ» farsçadan dilimize geçmiş diye terk edilebilir mi? Edilemez çünkü zır cahiller bile kullanıyor. Ya da «cudâ» (ayrı düşmüş, uzak kalmış, ayrı, uzak) esere pırlanta gibi değer katıyorsa yerine başka kelime gerekir mi?

Velhasıl, kelimelerimizi birer birer nisyana terkedip yerlerine uydurukçasını koymak; dili, lisánı fakirleştirmek ya da kısırlaştırmaktır. Binâen’aleyh adeta vatan hainliği gibi suç sayılmak gerekir. 24.06.2023