Heyet-i Nasîha’yı kısa zaman sonra, birçok din adamının da vatanı düşman işgalinden kurtarmak samimiyetiyle Kuvâ-yı Millîye’ye katılmış olmaları sayesinde M. Kemal Paşa direktiflerine uyar hale getirdiler.
Heyet-i Nasîha’nın yeni görevi, Bolu ve Düzcelileri Kuvâ-yı Millîye saflarına çekmek ve böylece millî bir teşkilât vücuda getirmek, Ankara harekâtının Padişah’a karşı değil, yurdu her yönüyle işgal eden İtilâf Devletleri’ne karşı yapıldığını anlatmak ve halkı ikna suretiyle, Ankara (M. Kemal paşa) tarafına çekmeye çalışmak olmuştu.
Esasen bu kadarla kalsa iyiydi. Lâkin Heyet-i Nasîha’nın Padişahın vazifelendirdiği, ulu (önder) paşanın da bu heyet sayesinde itibar gördüğü ustaca gizlenmiş (sonra tamamen inkâr) olduğu için, padişahtan daha büyük bir iktidar kudretini elinde toplamaya muvaffak olarak halkı bambaşka bir istikamete sürükleyeceklerdi.
M. Kamal Paşa tarafından görevlendirilen bu yeni Heyet-i Nasîha içerisinde başkan olarak Hüsrev (Gerede) Bey, üye olarak ise Dr. Mehmed Fuad (Umay) Bey, Şükrü (Gülez) Bey ve Osman Nuri (Özgen) Beyler de yer almıştı.
Paşa tarafından görevlendirilen Hüsrev Bey Heyet-i Nasîha’sı TBMM açılmadan iki gün önce 21 Nisan 1920 günü Ankara’dan isyan bölgelerine doğru yola çıkmıştı. Kısa sürede görevi bitireceğini tasavvur ederken karşı hareketin büyümesi sonucu önce Gerede’de sonra da Düzce’de tutuklanarak gözaltına alınmışlardı.
Ancak bu nevzuhur Heyet-i Nasîha, Gerede’de tutuklulukları süresince yaptıkları gibi Düzce’deki tutuklu kaldıkları süre içerisinde de görüşme fırsatı buldukları samimi Müslüman liderleri kolayca ikna etmeyi başarmışlar ve Ankara lehinde başarılı olmuşlardır.
Kamal Paşa riyasetinde yürütülen Millî Mücadelede olsun, Cumhuriyet kurulduktan sonra olsun artık tüm İslâmcı ayaklanmalarda bu nevzuhur ikinci Heyet-i Nasîha’dan faydalanmak ve sayesinde halkı tarafına çekmek çok basit bir iş olmuştu. Bu yüzden heyeti klonlayıp çoğalttılar...
Klonlanıp çoğaltılarak peydahlanan bu nevzuhur Öğüt Kurulları, yàni Heyet-i Nasîhalar ile halk, inkılâblara da tepkisiz kalmak üzere hazırlanıyor ve maalesef günü geldiğinde de, “çok yaşa Kemal Paşa” diyordu.
Bugünlere kadar gelmedi mi bu heyet? PKK’ya halk desteğini kesmek için de «akil adamlar» heyetleri ikna turlarına gönderilmedi mi?
Kötü oldu demiyorum, asla, bilakis o da samimi bir çabaydı fakat yetmezdi. Zira o mel’ûn terör örgütünün arkasında hálâ NATO müttefikimiz (!) ABD var!.
Müphemiyetini koruyan soru, asırlarca İslâmı hakkıyla yaşamış bu millet, nasıl olur da (kafasına saksı düşmüş gibi) din-tarih aleyhindeki inkılâbları kabul ederdi?
Kabul edelim ki, Paşa hem üstün bir zekâya, hem büyük bir azme sahipti. Yeri geldi zor kullandı. Fakat çoğunlukla heyetleri, mühim, hatırı sayılır, kerli ferli zevatı kullanarak ilerledi.
İleride umuyor ve tahmin ediyorum ki, 5816 nâm Demokles Kılıcı kanun kaldırıldığında daha geniş bilgilerle de ziyâlanmış olursunuz.
Yeter ki ihlásınızı koruyun, dâvaya ram olun. Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol…
Aşağıdaki hat levhasında, «Allahü veliyyül-tevfîk ve Hûve ni’mel Refîq» yazıyor. Meâlen: (Rızâsına uygun işlerde) muvaffak kılabilecek yalnız Allah’tır ve o, en iyi dost – en iyi yardımcıdır.
Gayret bizden tevfik ve hidayet Allah’tandır. 29.01.2023
(Hat nev’i: Celi Sülüs Hattat: Ebûbekir Nâsih Efendi 1814 -1885 İstanbul)
YORUMLAR