Küresel ekonomik çalkantılar, korku ve panikler ilk defa COVİD-19 Pandemi (Corona Virüs) 1919 yılında başladı. Arkasından 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesiyle patlak veren-Ukrayna Savaşı’nın 2014 yılında Ukrayna’ya özel operasyonu, dünyada büyük bir ekonomik krizin başlayacağının habercisi olmuştur. Aynı şekilde küresel ısınma ve iklim değişikliği dünyadaki ekonomik krizin daha da büyümesine yol açmıştır.
Dünyada ekonomisi sarsan bu iki büyük etken (COVİD-19 ve Küresel Isınma-İklim Değişikliği) Türkiye’yi de olağanüstü bir şekilde etkilemiştir. Tabi ki Türkiye ekonomisi üzerinde PKK ve FETÖ terör örgütlerine yönelik verilen mücadelenin de büyük etkisi olmuştur. Ve arka arkaya gelen depremler, aşırı yağışlardan kaynaklanan sel baskınları vs. diğer irili-ufaklı toplumsal olaylar Türkiye ekonomisini olağanüstü etkilemiştir.
Türkiye geleceğe yönelik ekonomik tehlikeleri gördüğü için üç yılı kapsayan (2023, 2024, 2024) geniş kapsamlı ve çok yönlü bir ekonomik program paketi hazırlamıştır. Orta Vadeli (Ekonomik) Program’da dünya ekonomisini bilmeden ülke ekonomisinin sorunlarını sağlıklı bir şekilde değerlendirmesinin mümkün olmayacağı belirtmiştir. Elbet ki Türkiye’nin ekonomik geleceği için sağlıklı değerlendirmelere ihtiyaç vardı.
Ayrıca dünya ekonomisinin küçülmesi, küresel hasılatın gerilemesine yol açıyordu. Bu da dünya ticaretini büyük çapta etkilemekteydi. Bu durumdan tabi ki Türkiye’ye de etkilenecekti!
Bütün bunlara rağmen iktidardaki AK Parti hükümetinin almış olduğu ekonomik önlem/tedbir paketler sayesinde Türkiye, küresel ekonomik krizleri en az zararla atlatan ender ülkelerden birisi olmuştur. Yani, Türkiye’nin almış olduğu önlemlerin olumlu/pozitif yönde sonuç vermesi sayesinde dünyadaki olağanüstü ekonomik krizlerin benzerleri ülkemizde tezahür etmemiştir.
Ancak son genel seçimler sonrası patlak veren hayat pahalılığına sebep konut/ev alım-satımları ve kiralardaki yükseliş, gıda fiyatlarındaki olağanüstü artışın önüne geçilememesi enflasyon ve döviz odaklı gelişmeler Türkiye ekonomisini etkilemiştir.
Türkiye’de sessiz ve derinden başlayan ekonomik kırılmanın yüzeye çıkmasıyla birlikte mevcut AK Parti iktidarının ivedi çözüm paketleri hazırlayarak icraata koyması, yani ilk etapta işçi, memur, emekli maaşlarına neşter atarak mevcut enflasyon canavarına karşı önlem alması ve çok kısa bir süre içinde birbiri arkasına hazırlanan ekonomik çözüm paketlerini tatbik etmesi ülkeye az da olsa nefes aldırtmıştır.
Asıl önemlisi genel seçimler sonrası kabine değişikliğine gidilerek ekonominin başına üç ismin getirilmesiydi. Bu üç isim ekonomi de devrim niteliğinde kararlar alınacağının sinyallerini vermişti! Yani, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ekonominin üç sacayağını oluşturmuştu.
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda bu üç ismin önderliğindeki olağanüstü gayretler sonucunda Türkiye ekonomisinin üç yıllık yol haritası belirlenmişti.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet, programın sunumunda yapmış olduğu konuşmada üç yılı kapsayacak şekilde hazırlanan devası ekonomik çözüm paketi olan Orta Vadeli Program’ın icraatında büyüme ve istihdamı ihmal etmeyeceklerini ve para politikasını güncellenmiş haliyle uygulamaya koyacaklarını ifade etmesi çok önemliydi. Bilhassa Pandemi, Rusya-Ukrayna Savaşı, Jeopolitik gerilimler, enerji, gıda vs. gibi etkenler üzerinde durarak dünyanın ortak kurallar yerine farklı gruplaşmacılığa gittiği bir dönemde şartların iyi okuyarak politikaların belirlenmesi gerektiğine vurgu yapması da bir o kadar nemliydi.
Çünkü dünyanın yıllık ortalama büyüme oranı 3,6’dayken Türkiye 5,5’lik bir büyümeyi gerçekleştirebilmişti. Ayrıca Türkiye dünya büyüme ölçeğine göre 2 puan öndeydi. 20 yıl içinde böyle bir başarının elde edilmesi takdirle karşılanması gerekiyordu.
Cumhurbaşkanı Cevdet Yılmaz’a göre Türkiye bütçe dengesinin ve faiz dışı dengenin giderek iyileştiği bir süreç yaşıyordu. Bu tespit çok doğruydu. Tabi ki Türkiye ekonomik iyileşmede dünyadaki diğer ülkelerle mukayese edildiğinde zaman çok iyi bir performans gösterdiği ortaya çıkıyordu.
Türkiye’nin önümüzdeki üç yılı kapsayan Orta Vadeli Program’da yedi temel eksen üzerinden yedi temel hedef belirlenmesi çok önemliydi. Bilhassa büyüme ve ticaret, beşeri sermaye ve istihdam, finansal istikrar ve fiyat istikrarı, kamu maliyesi, afet yönetimi, iş ve yatırım ortamında iyileştirme, dijital ve yeşil dönüşüme adapte olma gibi hedefler belirlenmişti.
Öte yandan israfın her türlüsüne karşı tedbirler alınması, vergilendirmede adalet ve etkinliğin artırılacak olması, dijitalleşme odaklı bir şekilde kayıtdışılıkla mücadele edilecek olması, sosyal güvenliğin sürdürebilirliği, sağlık sistemi, sosyal yardımlar, afet yöntemi, kentsel dönüşüm vs. birçok alanda iyileştirmeye gidilecek olması Türkiye açısından çok iyi kararlardı.
Türkiye’nin ekonomik geleceğindeki yenilik ve iyileştirmeleri hedef alan Orta Vadeli Program’da 2053 yılına yönelik sıfır emisyon, bürokratik işlemlerde sadeleşme, iş ve yatırım ortamını iyileştirme gibi adımların atılacak olması da çok isabetliydi.
Orta Vadeli Program’daki istatistiklere göre Türkiye’nin 2023 yılında 6,5 trilyon gideri ve 4,5 milyon civarında geliri olmasından dolayı ortaya çıkan açık 1,6 trilyon civarında. Artık 2024 yılında bu rakamın ne olabileceğini az-çok tahmin edebilmekteyiz.
Yine Orta Vadeli Program’daki istatistiklere göre bütçe dengesine bakıldığında bu yıl ve gelecek yıl bütçe açığı 6,4 olacak ve 2025’te 3,4’e ve 2026’da da 2,9’a düşeceği tahmin edilmektedir. Bilindiği gibi AB’ye göre (Maastricht Kriterleri) bütçe açığı yüzde 3’ün altında olmalı.
Türkiye’de son 20 yıl içinde borçların aşağı çekilmesi, bütçenin sağlıklı yönetilmesi, afet krizlerinde ortaya çıkan yaraların sarılması vs. gibi birçok adımlar açık bir şekilde iyileşme belirtileriydi.
2025 yılında faiz dışı denge sıfıra yaklaşırken 2026 bir fazla olacağı tahmin ediliyor. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre Türkiye şu anda dünyadaki en iyi ülkelerden birisi olduğu ortaya çıkıyor.
YORUMLAR