Osmanlıyı dans ederek kurmuşlar

Allah kahretsin bunları. Osmanlı ecdadımızın (azınlıkları dahil) cümlesinin kemkiklerini sızlattılar. Azınlıklar dahil dedim, zira onların da aralarında Osmanlı ahlâk ve faziletlerini teslim eden çok sayıda vicdàn sahibi vardı.

Bu dizi yapımcıları hem beyinsiz, hem zır câhiller… «Uyanış Büyük Selçuklu» dizisinde daha beterleri var, rezalet diz boyu. Onlara da sıra gelecek, ben tazesi tazesine akşamki «Kuruluş Osman»dan başlayım:

Devlet-i Ebed Müddet Osmanlı’nın beylikten devlete geçiş sürecini yàni Osmanlı’nın kuruluşunu anlatacaklardı gûya. Heyhat… Dağ fare doğurdu demek bile vaziyeti tarife yetersiz. Haddi öyle aştılar ki, yalnızca “Allah kahretsin, Allah müstehakınızı versin” diyebildim.

Her bölümü saatler süren dizide insanımıza kazandırılan hiçbir halt olmadığı gibi, tarihin gerçeğine de hasret bırakıldı seyirci. Yetmedi, bir de edebsizlik yapıyor, araya sapık dünya görüşleri istikametinde çağdaş serpiştirmeler yapıyorlarlar! Evliyalığı rivayeti olan Osman Beyi bir nevi kavat (karısını kıskanmayan) erkek durumuna düşürmüşler.

Koskoca mübarek Osman Bey, nikâhladığı karısı Malhun Hatun’u onca alpinin (askerinin) ve sair oba ahalisinin ortasında dans ettiriyor, kendisi de arsızca eşlik ediyor atı üzerinde… Ve nihayet ahalinin -bir nevi- alkışları (kalkanlarına kılıçla vuruşları) velvelesiyle çadıra giriyorlar.

Şeyh Edebalı (!) de durumdan hoşnut, tebessüm ediyor. Bu arada kızı Bala Hatun da içeride -üzerine kuma getirildiği için- feministçe ağlıyor, zırlıyor! Sonra da pişman olmuş gibi kalkıp gûya namaz kılıyor ve onların saadeti için duâ ediyor!

Durumu kurtarmak için feministler tatmin edildi ya, sırada Müslüman seyirci var. Karıları arasında adaleti gözetiyor vaziyetini de istemeye istemeye -Malhun Hatun’un- anlayışı ile ikinci gece Bala Hatun’a gönderip telafi ettiriyorlar.

Meğer Osman Bey, ne kadar da zavallı biriymiş. Bizden bir farkı yokmuş gariplerin. Günümüzde her nişan ve düğünün vazgeçilmezi eşlerin dans ettirilmesi garabeti meğer tá Osmanlı’dan (belki daha evvelinden) tevarüs ediyormuş.

* * *

Biz «Eğitim şart», «Eğitim şart, zart» sonra «Amerikan Eğitim Şart» diye gün be gün söylendikçe bazıları garipsemiş, “bunca derdin arasında adam nelerden bahsediyor?” bile demişlerdir.

Bu garipseyen garibanların «Uyanış Büyük Selçuklu», «Kuruluş Osman» gibi tv dizilerini mestâne, mest-i lâ-ya’kıl^[1] bir şekilde izlediklerini tahmin etmek güç değil.

Bozuk düzeni kuranlar, önce korkuyla, cebri olarak her haltı yerleştirdi sonraki yıllarda ise bunun gelecek kuşaklara uzanması için eğitime el attılar ve nihayet televizyonlar üzerinden zehirlediler insanımızı. Bugün bir de internet var eksiklerini gediklerini kapattıkları.

Unutulmamak gereken ezelî gerçek: Asla ve kat’a zehri tek başına bir kupaya koyup vermezler, balla karıştırıp sunarlar.

Bir gram bal için bir kilo keçi boynuzu yemek isteyenler de bu zehri bir güzel alır, sonlarını kendi elleriyle hazırlamış olurlar.

İlim irfân caddelerine değil, uçkur, mey, kumar çıkmaz sokaklarına sapanlar, okumadan tarih öğrenmek isteyen budalalar hep böyle zehirleniyor, rezil insàn müsveddeleri haline getiriliyorlar.

Muhterem okurlarım, yakında “eti ne budu ne lan bu kuytu köşe yazarının” demeden bizim bile üzerimize çullanacaklardır.

İnanın gâvur cephesi öyle gayret içinde, öyle sinsi planlar yapıyorlar ki, Müslümanlar bilse, idrâk etmiş olsa, iki dakika uyuyamaz, geceyi gündüze katar, harıl harıl çalışırlardı.

Lâkin kurtla merkebin hikâyesi hálâ devam ediyor… “Kurt uzaklardan bakar dalgın görürmüş merkebi…” hatırladınız. Allah Mehmed Akif kulunun taksiratını afveylesin ne güzel demişti… 27.05.2021

—————————————–
[1] Düşünemeyecek, akıllıca davranamayacak derecede hazdan sarhoş olmuş, kendinden geçmiş, baygın. Mest=sarhoş, mestâne=mest olup kendinden geçmişçesine, sarhoşçasına, lâ ya’kıl=akılsız.