Kardinal Hanım diyor ki,
Ne güzel söylemiş, Sevgili Mevlana.
‘’SEN YOLA ÇIK YOL SANA GÖRÜNÜR!’’
‘’Dümendeki kişi neden sen olamıyorsun ?’’
Elbette bu soru çok keskin olacak.
Neden?
Dümendeki asıl kaptan, kim?
Bu soruları hangimiz, kaç kez, nerede soruyoruz?
Bir akşam, iş çıkışı dostlarımızla içtiğimiz bir kahve molasında olabilir.
İş yerimizde öğle arasında kendimizi dedikodunun içinde bulduğumuz dakikalarda olabilir.
Ailecek birlikte olduğumuz büyük ve geleneksel akşam yemeklerimizde suyumuzu yudumlarken olabilir. Eşinizle, partnerinizle aranızdaki dengesizlikler ve kavgalarınızda kendinizi acımasızca eleştirirken olabilir.
Sorular bu kadar net ve keskin ise peki cevabınız nerede saklanmış?
Cevabı görebilmek ne güzel…
Ya peki, bazen görmek yetmiyorsa.
Hayat yolunun haritasını sen başlatmış olabilirsin. Aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın ama duyduklarınla öğreneceksin.
İç sesine odaklan şimdi.
Bazen aradığımız şeyi gözlerimizle bulmak mümkün değildir.
Görmek istediklerimiz ve gördüklerimiz yanıltır bizleri.
Bu nedenle ‘’sesleri duymak’’ çok kıymetli bir eylemdir.
Öz benliğin, çok kıymetli. Bazen dinlemek ebedi şifayla buluşturur seni.
Kendi iç sesini dinle, doğadan gelen seslere kulak ver. Dinle doğayı…
Sonbahardayız mesela; kış kapıda…
Yağmur bir ritüel gibi gökten yere iniyor, damla damla yağmur seslerine kulak ver.
Kar tanelerini duy şimdi. Titreye titreye grileşen kaldırımlara düşecek kar tanelerinin, uğultusuna odaklan…
Tam zamanı işte.
Sonbaharın sert rüzgarına yenik düşen yaprakların çatırtılarına kulak ver.
Büyüklerimiz söylemiş ya, ‘’Kulaklarımızın pası silindi.’’ Bazen gözlerimize inen perdelerden, kulaklarımızdaki pası silmeyi unutuyoruz.
Sen seni dinle, kendi iç sesine odaklan.
Aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın ama duyduklarınla öğreneceksin.
Kendini bulmalısın…
Sen sende olmayanı başkasına veremezsin, veremediğin şeyi de kimseden bekleyemezsin.
Kardinal Hanım, diyor ki;
Aslında bazen kendi konfor alanlarımızdan çıkmaya direniyoruz. Dümenin başında kaptan olmak zor geliyor. Kaptan olmak bir yük, bir sorumluluk. Haydi, direnmeyi bırakalım.
Kulaklarımızı sevelim mi? Haydi şimdi.
Bu yazımı okurken kulaklarınıza dokunun… 🙂
Derin bir nefes alın şimdi.
İyi ki duyuyorum, iyi ki dinliyorum.
Doğa ve yaşam benim ile bütünleşti. Kulaklarımın pası silindi ve gitti.
Varoluşunuza ve dünyadaki yaşamınıza teşekkür edin. Ayrı olmadığınızı ve Tanrı’nın olduğunuza inanın.
Kafkaslardan Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldığınızı düşünün. Bu günlerce yürüyeceğiniz yorucu ve çok zahmetli bir yolculuk.
Bu göç anında yürürken, daha az yük ile yürümeniz gerektiğini unutmamalısınız.
Bu yolda size, sonradan yük olabilecek bir takım duygu ve düşüncelerde var tabii ki!
Ne yazık ki sadece valizimiz ve heybelerimiz değil yüklerimiz.
Değişmesi elimizde olan, bilinçaltımızdaki derin mevzular. İçimizi kemiren düşünce kalıplarımız.
Kendi kendimize, beynimizdeki düşüncelere komut verirken hayatımızdaki travmalarımıza ‘’SEN BURADA BEKLE, BEN SENİ DÖNÜŞTE ALACAĞIM!’’ diyemezsiniz.
Şimdi ilk ve son kez kendi hayatınızın sizi çağıran şifa enerjisinin sesine kulak verin.
Varoluşunuza ve dünya da nefes alıyor olmanıza teşekkür edin. Aslında gerçekten sesleri dinlediğinizde her şeye bağlı olduğunuzu ve sizi ayıran perdenin ortadan kalkmış olduğunu göreceksiniz.
Yolunuzda sesler hiç susmasın. Şifa olsun…
Hayriye Çelik
‘’SEN YOLA ÇIK YOL SANA GÖRÜNÜR!’’
YAZARLAR
TÜMÜ
YORUMLAR