İslâm dini zenginliği yasaklamamıştır. Şeriatın kurallarına uygun olarak helâl, temiz, tayyib para kazanıp zengin olanlar, fakir Müslümanların yapamayacağı hizmet ve ibadetleri yapabilirler.
– Zekât ve sadaka vererek farz ve nafile mâlî ibadet yaparlar.
– İslâmî ilim ve cihad hareketini destekleyerek sevap kazanabilirler.
– Her türlü hayır işleri yaparlar; şifahaneler, okullar, fakirlere yardım müesseseleri kurarlar.
Ancak şu da unutulmamalıdır ki, hem çok zengin, hem de has İslâm hizmetkârı olan çok az sayıda (büyük) insàn çıkmıştır İslâm tarihinde.
Meselâ, fıkıh ilminin kurucusu, büyük müctehid İmam Azam Ebû Hanife hazretleri… Zengin olmasına rağmen büyük takva sahibiydi o ilmiyle amil âlim.
Merhum Tâhirü’l-Mevlevî’nin «Mesnevî Şerhi»nde, “Bir Mevlevî dervişi üç gün aç kalmadıkça kimseden bir şey isteyemez” diye yazar. Yàni kâmil bir mü’min ancak (açlık nedeniyle) hayatı tehlikeye girdiği için, yetecek miktarda para veya yiyecek isteyebiliyor!
İşte İslâm’ın has hizmetkârlarındaki ahlâk böyledir, böyle olmalıdır.
Zamanımızda ise birtakım adamlar “hizmet… hizmet…” yaygaralarıyla ortaya çıkıp din sömürüsü ile, Müslümanları aldatarak, devleti ve toplumu soyarak milyonlarca (hattâ bazıları milyarlarca) dolar haram, kirli, necis, kara para elde ediyor ve saftirik Müslümanlar bu sefilleri “İslâm hizmetkârı” sanıyor…
Kendilerini İslâm hizmetkârı olarak tanıtan böyle hınzır adamlar ne kadar alçaktır, bunları din’ü diyanete hizmetkâr sananlar ne kadar ahmaktır!
Günümüzde câmi cemaati dahi bir tuhaftır. Hepi topu on dakika duracak camide, alttan ısıtmalı kalorifer istiyor. Yazın da devasa klima cihazları olacak ki beyefendi camide geçirdiği o kısa zamanda terlemesin!.
Camilere hizmet iddiasıyla ortaya atılmış câmi mütevelli heyetlerinin hemen tamamı samimiyetsiz adamlardır. İsteyen araştırsın.
İddia ediyorum, “boş geçmeyelim, ne verirsen elinle o gider seninle” diye daha namaz bitmeden yaygara koparan heriflerin hiçbiri bu işi fisebilillah yapmıyor. Hattâ kulağıma gelenlere göre yüzde yedi gibi bir komisyon alıyorlarmış o makbuzsuz toplanan paralardan.
− Diyanet İşleri, müftülükler eliyle bu işe yol veriyor suçludur…
− Makbuz kesilmediği halde bu cazgırlara para kaptıranlar ise, hem ahmak hem suçludur… Zira o paralarla bir yetime, fakire yardım edebilirlerdi. Neden üçkâğıtçı adamları zengin ediyorlar?
Zamanımızın en büyük belâsı para ve zenginlik hırsıdır. Bu hırs, sosyal bir kuduz illeti gibi milyonlarca kişiyi pençesine almıştır. Para tek değer, büyük put olmuştur. İnsànlar deli gibi, çılgın gibi para peşinde koşuyor; haram ve helâl ayırımı yapmadan zengin olmayı, çok zengin olmayı, daha zengin olmayı, en zengin olmayı hedefliyor.
Bu hedefe nail olamayanlar ise, zengin olmuş gibi davranıyorlar. Meselâ asgari ücret alıyor ama bu ücretin iki katına bir cep telefonu alıyor taksitle, borçla. Niye? Statü atlamak istiyor da ondan…
Haksız mı pekâlâ? Elbette haksız, zira ne para ne telefon markası, lüks arabalar, lüks evler insàna statü kazandırmaz. Akıllı ve medeni insànlar indinde statü akılla, ilim ve irfanladır.
Evet haksızdır ama sözkonusu Türkiye (ve benzeri ülkeler) ise, o kadar da değil. O hale gelmişiz ki, elinde mütevazı bir telefon görünce nádân herif şişinmeye, tepeden bakmaya başlıyor. Hattâ, isminin sonuna (yaşınla başınla ondan büyük olsan da) «cığım» koyarak hitap ediyor!
Böyleleri yüzünden Mehmed Akif gibi bir büyük insàn bile, “Ya olaydı servetim, ya olmayaydı hamiyyetim” demiş. O hâlde fertlerden önce ülke statüsüne bakılmalı. 29.01.2022
YORUMLAR