Araştırma/Yorum: Muhsin AKIL
Türkiye’nin bugünkü Irak ve Suriye politikasında (bazı eksiklere rağmen) pozitif/olumlu birçok adımlar atıldı. Türkiye, terörle mücadelede büyük bir başarı elde ettiğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat siyasi, ekonomik, askeri, istihbarı, sosyal vb. alanlarda maalesef daha atılacak çok adımlar olduğunu da belirtmek isteriz. Her iki ülke/(Irak ve Suriye) emperyalist küresel güçler tarafından önce işgal edil sonra parçalandı. Irak ve Suriye’nin yeraltı zenginlikleri maalesef bahsetmiş olduğumuz emperyalist küresel güçler tarafından ‘terörle mücadele’ bahanesi ile sömürüldü ve hala da sömürülmeye devam ediyor. Irak ve Suriye, emperyalist küresel güçlerin adeta atış poligonu haline getirildi. Emperyalist ve küresel güçler, Irak ve Suriye üzerinden yayılmacı bir politika izleyerek amaçlarına ulaşmak için tüm bölgeyi talan etmeye devam ediyorlar.
Emperyalist küresel güçler Irak ve Suriye’yi işgal edip parçalara böldüler. Günümüzde de aynı amaç için taşeronları İsrail vasıtası ile de 75 yıldır zaten işgal altındaki Filistin topraklarını 7 Ekim sonrasında Gazze’yi de işgal ederek büyük bir zulüm, vahşet ve soykırım sergilemişlerdir. Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarını değiştireceklerini yıllar önce aleni bir şekilde ifade etmişlerdi. Ve bugün bu amaçlarına Irak ve Suriye üzerinden kısmi de olsa ulaştılar. Şimdi sıra Filistin’de… Sonra sıra İran ve Türkiye’ye gelecek!.. Fakat bu acı gerçeği hala idrak edip kavrayamayan Ortadoğu ülkeleri ne yazık ki hala kendi içlerindeki sorunlarla ve birbirleriyle boğuşmaktalar. Gerçi bugünkü konumuz Irak ve Suriye…
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bu topraklar (Irak ve Suriye) Türklerin hakimiyeti altındaydı. Aynı zamanda bu topraklar üzerinde yaşayan Müslüman halklarda ‘ümmet’ bilinci vardı. Türklerin yönetmiş olduğu bu topraklarda birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu vardı. Etnik kimlikten önce inanç birliği vardı. Kültürel ve geleneksel bağlar da çok kuvvetliydi. Bu topraklardaki Türk, Arap vs. diğer kavimler (Selçuklu ve gerekse Osmanlı dönemleri) aynı inanç ve aynı amaç doğrultusunda yüzyıllarca birlik, beraberlik içinde yaşamışlardı.
Ne zamanki Osmanlı İmparatorluğu parçalandı/dağıldı maalesef dönemin emperyalist ve küresel güçleri Ortadoğu’ya üşüşerek bahsetmiş olduğumuz toprakları/(Irak ve Suriye) işgal ederek (yerli işbirlikçilerin de yardımıyla) bölgede çoğunluğu Araplar olmak üzere azınlıktaki Kürtler ve Türkleri cetvelle çizilmiş sınırlara mahkum ettiler. Yani, şu andaki Irak ve Suriye devletleri kendi halklarının iradesi ile değil emperyalist ve küresel güçlerin zoraki çizmiş oldukları sınırlar içinde yaşamaya mecbur edildiler. O dönemde oluşturdukları suni devletlerin adı Irak ve Suriye oldu.
Türkiye’nin son yıllardaki Irak ve Suriye ilişkilerinin bozulmasının sebeplerini yakın tarihimizde aramak gerekiyor. Irak ile Türkiye ilişkileri daha yeni yeni düzelmeye başladı. Suriye ile de ilişkilerin düzelmesi için her iki taraflı/(Irak ve Türkiye) yoğun diplomatik görüşmeler yapılıyor. Bu duruma her iki ülke tarafından yeni imzalanan Irak Kalkınma Yolu Projesi ve diğer siyasi, ekonomik, askeri, terörle mücadele vs. anlaşmaları örnek gösterebiliriz. Tabi ki bölgedeki azınlıkta olan Türk nüfusunun sorunları ile ile ilgili de görüşmeler yapılarak ortak kararlar alınmakta…
Son günlerdeki Türkiye-Irak ilişkilerindeki olumlu gelişmeler (geçmişte olduğu gibi şimdi de) emperyalist küresel güçleri olağanüstü rahatsız etmiştir. Elbet ki bir o kadar da İran’ı rahatsız edecekti! Aslında İran’ın Türkiye’den rahatsız olmasına gerek yoktu! Çıkarlar önplana çıkınca söylenecek söz yok! Türkiye ve İran bölgede iki güçlü ülke olarak emperyalist ve küresel güçlere karşı ortak hareket edebilir! İran ve Türkiye arasındaki sorunların bir önce çözüme kavuşturulması bölgenin bekası için önem arzetmektedir. İster-istemez Türkiye-Irak yakınlaşması emperyalist küresel güçleri rahatsız etmiş olacaktı ki bu ilişkileri bozmak için harekete geçtiler.
Türkiye ve Irak, tarihi, inanç ve kültürel derin bağları olan iki komşu ülkedir. 2011 yılından sonra maalesef Türkiye-Irak ilişkileri her geçen gün daha da gerginleşerek kopma derecesine gelmiştir. Geçmişte Türkiye’nin Bağdat’ta bir büyükelçiliği ve başkonsolosluğu vardı. Aynı şekilde Irak’ın da Ankara’da bir büyükelçiliği ve İstanbul’da da bir başkonsolosluğu vardı. Maalesef Türkiye ve Irak arasındaki iyi giden ilişkiler, Türkiye’nin PKK’ya karşı askeri üsleri mecburen kullanmak zorunda kalmışı. Bu sebeple Türkiye, Irak tarafından egemenlik ve güvenlik ihlal ettiği suçlamasına maruz kaldı. Ve böylece Türkiye-Irak ilişkileri de bozulmuş oldu.
29 Ağustos 2024 tarihinde Türkiye saati ile 10.39’de Kerkük’te Türkiye’ye ait Aksungur/SİHA, Irak Hava Kuvvetleri tarafından füze ile vurularak düşürüldü. Irak Ordusu Kerkük Operasyonlar Komutanlığı bu konuda bir açıklama yaparak izinsiz uçuş yaptığı gerekçesiyle kimliği belirsiz bir SİİHA’nın düşürüldüğünü duyurmuştu. Irak Kuzey Hava Savunma Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Abdülselam Hammud Ramazan da Türk SİHA’sının Irak ordusu tarafından düşürüldüğünü doğrulamıştı!
Oysaki, Türkiye, Irak’taki terör odaklarına karşı BM Şartı’nın 51. maddesinde yer alan meşru müdafaa ilkesi doğrultusunda uçuşlar gerçekleştiriyordu. Ayrıca Türkiye ve Irak arasında terörle mücadele konusunda 15 Ağustos 2024 tarihinde Ankara’da ‘Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye dair Mutabakat Zaptı’ imzalanmıştı. Türkiye ve Irak arasındaki anlaşmaya göre de Irak tarafından PKK ‘yasaklı örgüt’ ilan edilmişti. Çok iyi anlaşılıyordu ki birileri Türkiye-Irak ilişkilerinden (yakınlaşmasından) olağanüstü rahatız olmuştu ki böylesi bir provokasyona kalkışmıştı. Neyse ki olayın perde arkası kısa sürede çözüldü ve asıl gerçek ortaya çıktı.
Türk SİHA’sını düşüren karanlık odakların amaçları Bağdat-Ankara arasında kriz çıkartmaktı. Ama başaramadılar. Bu oyuna ne Türkiye ne de Irak geldi. Her iki tarafta soğukkanlı bir şekilde hareket ederek gerekli araştırma ve incelemeler sonucunda gerçeği ortaya çıkartarak yeniden mutabakata vardılar. Nihayetinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudan, olayla ilgili soruşturma başlatarak Kuzey Irak Hava Savunma Gücü Komutanı General Abdusselam Hamudi’nin derin bağlantılarını ortaya çıkardı. General Abdusselam Hamudi Bağdat’çağrıldı ve Irak hükümeti tarafından mahkemeye çıkartılarak tutuklandı.
Bu arada Emekli General Abdusselam Casim, General Hamudi hakkında ilginç açıklamalarda bulundu. Emekli General Casim “Türkiye’nin orada olmasından en fazla rahatsız olan güç İran. ‘SİHA’yı biz düşürdük’ diyen Tuğgeneral Hamudi de İran’a bağlı Şii Asaib Ehlül Hak kontenjanından orduya giren eski bir milis. Irak Harp Akademisi’nden gelen biri değil. SİHA operasyonu, Irak ve Türkiye ilişkilerinin gelişmesini sabote ederek bu diyalog zeminini vurmak isteyenlerin işiydi”, General Casim, olayın arkasında İran olduğuna değinerek benzer olayların daha önce de cereyan ettiğini belirtti. Bu olaydaki asıl amacın Türkiye’nin önünü kesmek olduğuna vurgu yaptı.
Türkiye-Irak ile ilişkilerinin bozuk olduğu dönemde yaşamış olduğum bir olayı örnek vermek isterim. İki yıl önce devletin üst düzeyinde yapmış olduğum kritik bir toplantı da Türkiye-Irak arasında önemli bir sorundan bahsedilmişti. Ve bizim bu konuya müdahil olmamız istendi! Irak’ta yıllarca görev yapan çok önemli ve değerli bir Türk komutanımızı Türkiye’ye çağırmıştık! Konu kendisine anlatıldı. Kısa bir süre içinde değerli komutanımız Irak’ın üst düzey devlet adamları ve istihbarat birimleri ile görüşerek konuyu çözülebilecek bir duruma getirmişti. Ben de ilgili bakanımıza durumu iletmiştim. Fakat sorunun çözümü son aşamaya gelmişti ki Irak’tan gelen Türk komutanımız ilgili bakanımızla görüşüleceği bir gün öncesi kalp krizi geçirerek rahmetli oldu. Fakat onun bu konudaki emekleri daha sonra meyvelerini vermişti!..
Irak’ta azınlıktaki Türk nüfusu ile ilgili Türkiye çok hassas davranıyordu. Türkiye, Irak’ın devlet bütünlüğünü bozacak ve azınlıktaki Türk nüfusun güvenliğini tehlikeye atacak herşeye olağanüstü dikkat ediyordu. Bu konularda hiçbir taviz vermiyordu. Türkiye’nin bu hususlardaki atmış olduğu adımlar da bir o kadar önem taşıyordu. O yüzden Türkiye, Irak ile ilişkileri her zaman iyi tutmaya çalıştı. Önemli olan bundan sonrası… Son günlerde Türkiye ve Irak arasındaki yakınlaşmaları, her iki ülkenin bekası için önemli gelişmeler olarak değerlendirebiliriz.
Türkiye-Suriye ilişkilerinde 12 yıl bir kopukluk yaşandı. Şu anda Türkiye-Suriye ilişkilerinin yine eskisi gibi olması için (düzelmesi için her iki taraflı) yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Gerek Türkiye ve gerekse Irak hükümetleri, son aylarda yoğun bir diplomasi trafiği yürüterek ilişkilerin yeniden düzelmesi için olağanüstü çaba gösteriyorlar. Her iki ülke arasındaki bu gayretler mutlaka olumlu/pozitif bir sonuç verecektir. Bu karşılıklı uğraşı ve gayretler sonucunda her iki ülke arasında yine eskisi gibi iyi ilişkiler başlayacağından şüphemiz yoktur.
Suriye’nin kaderi ne kadar Irak’a benziyordu! Suriye’deki iç savaş ve parçalanmakta olan Suriye… Meydanı boş bulup fırsat gözleyen emperyalist küresel odaklar ve terör örgütlerinin Suriye’yi parsellediklerine hepimiz şahit olduk. PKK/YPG nasıl ki Irak üzerinden Türkiye’ye yıllarca saldırmış ise aynı şekilde Suriye üzerinden de saldırılarını yoğunlaştırmıştı. Her şeyden önce Türkiye’nin Suriye ile tarihi ve kültürel bağları vardı. Aynen Irak gibi (Türkiye ve Suriye) iki komşu ülke… O yüzden Suriye Türkiye için çok önemliydi. Suriye’nin toprak bütünlüğü de Türkiye için bir o kadar önemliydi,
Suriye iç savaşı maalesef milyonlarca Suriyelinin Türkiye’ye göç etmesine yol açmıştır. Bu da Türkiye’yi siyasi, ekonomik ve sosyal yönden olağanüstü etkilemeye başlamıştır. Türkiye’de büyük bir ‘göç riski’ oluşmuştur. Türkiye, Suriyelileri dışlamamış sahip çıkarak her türlü sorunlarıyla ilgilenmiştir. Ayrıca Suriyelilerin tekrar evlerine (Suriye’ye) dönmesi için de yoğun bir çaba göstermektedir.
Suriye iç savaş sonrası aynen Irak gibi parçalanmıştır. ABD, İran ve bazı Avrupa ülkelerinin cirit attığı serbest atış alanına dönüşmüştür. Bu durum terör odaklarını güçlendirmiş ve Türkiye’ye yönelik saldırıları da artırmıştır. Türkiye, terörle mücadele konusunda meşru haklarını kullanarak Irak’ın Kuzey’inde yaptığı gibi Suriye’nin Kuzey’inde de her türlü önlemi alma yoluna gitmek zorunda kalmıştır. Suriye’de kimler yok ki?! ABD, Rusya, İran, Fransa vs… Ayrıca PKK/YPG, DEAŞ/IŞİD ve onlarca irili-ufaklı terör örgütü… ABD’den güç alan terör odakları Türkiye’ye saldırılarını yoğunlaşması da bu yüzdendir. Türkiye, Irak ve Suriye’nin mevcut hükümetlerine terörle mücadele konusunda işbirliği teklif emesi maalesef Irak ve Suriye toprakları üzerinde emperyalist küresel güç odaklarını rahatsız etmiştir. Terör odaklarını besleyen emperyalist küresel güçler Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de gücü elinde bulundurma mücadelesi veriyorlardı. Terör örgütlerinin Türkiye saldırıları karşısında ABD ve müttefiklerinin sessiz kalması neyin işaretidir?!
Öte yandan Suriye ve Irak odaklı Türkiye-Rusya ilişkileri de ara-sıra sekteye uğramaktaydı. Türkiye ne kadar Rusya ile mutabık anlaşmalar doğrultusunda işbirliği yapsa da Ukrayna Savaşı sebebiyle Rusya’nın Suriye’deki gücünü zaman içinde zayıflıyordu. Türkiye de bu konuda zorlanıyordu. Yine de işgalci emperyalist küresel güçlere karşı ve bölgesel sorunları çözme konusunda Rusya, Türkiye, Irak ve Suriye arasında işbirliğinin sağlanması ve ortak mücadele için yoğun bir çaba sarfediliyor.
Tarihi perspektif açıdan Suriye konusu irdelendiğinde çarpıcı olaylara şahit oluyoruz. Osmanlı sonrası bölgeyi dizayn ederek sınırları çizen İngiliz ve Fransızlar hala aç kurt gibi Suriye’den nemalanmaya devam ediyor olması ABD’nin ekmeğine yağ sürüyordu! Bu yüzden Türkiye’nin Suriye politikasında birçok sıkıntılar doğuyordu. Türkiye Suriye konusunda adeta zorlanıyordu. Çünkü Türkiye çok dikkat etmek zorundaydı. Türkiye ABD ve diğer emperyalist küresel güçlere rağmen Suriye ile ilişkileri düzeltmek için gerek dış politikasında gerekse diğer ilişkilerinde hassas ve titiz davranmayı elden bırakmamalı. Türkiye-Suriye ilişkileri ne zaman düzelir işte o zaman siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal/toplumsal etki alanlarında olumlu gelişmeler yaşanabilir.
İsterseniz Türkiye-Suriye arasındaki asıl sorunlardan kısaca bahsederek Türkiye-Suriye ilişkilerinin bozulmasına yönelik bazı olayları hatırlamaya çalışalım.
Türkiye ve Suriye arasındaki en büyük sorunlardan birisi su sorunudur. Yani, Fırat ve Dicle sorunu da diyebiliriz. Türkiye’nin 1973 yılında Fırat Nehri üzerinde Keban Barajı’nı, 1976 yılında da GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) ile de Karakaya Barajı’nı inşa etmesi sonucunda Suriye’ye akan sularda azalma görülmesi ister-istemez Türkiye-Suriye ilişkilerinde büyük gerilimlere yol açmıştır.
Yakın tarihimizdeki Türkiye ve Suriye ilişkileri bu şekildeydi. Günümüzde ise 1998’de Adana Mutabakatı ile Türkiye-Suriye ilişkileri düzelmiş ve 2002 yılında AK Parti iktidarı ile ‘sıfır sorun’ politikası doğrultusunda ilişkilerde sıcak gelişmelere yol açarak diplomatik yakınlaşmalar başlamıştır. Türkiye’deki siyasi iktidar değişim Suriye tarafından olumlu/pozitif sonuçlar doğurmuştur. Türkiye, İsrail ve Suriye arasında arabuluculuk yapmıştır! Ayrıca Türkiye gerek Lübnan devlet başkanlığı krizinde ve gerekse Suriye’nin içinde bulunduğu İsrail-Filistin sorununda önemli bir rol oynamıştır. 2003 yılında Irak’ın işgal edilmesi Türkiye ve Suriye ilişkilerini (İran’ı da kapsayacak şekilde) güçlendirmiştir. Irak’ı işgal eden ABD, her iki ülke (Türkiye ve Suriye) tarafından tehdit unsuru olarak görülmüştür. ABD’nin Kürtlere yönelik politikası Türkiye ve Suriye’yi birbirine daha da yakınlaştırmıştır. Hatta ABD’nin Irak üzerinde uygulamış olduğu ekonomik ambargo Suriye’nin Türkiye’ye daha çok önem vermeye başlamasına sebep olmuştur. Türkiye ve Suriye arasında siyasi, ekonomik ilişkiler enerji ile pekiştirilerek ortak petrol arama ve nükleer enerji işbirliğine yol açmıştır. Daha sonra her iki ülke arasında vize muafiyeti, askeri işbirliği ve 2009 yılında Türkiye Cumhurbaşkanlığı düzeyinde Suriye ziyareti ile iki ülke arasındaki dostluk ve işbirliğini daha da güçlendirmiştir.
Ne zamanki Arap Baharı (2010-2011) sonucunda Suriye’de iç savaş patlak verdi Türkiye-Suriye ilişkileri bozulmaya başlamıştır. Esad hükümetinin 2011 yılında Cisr eş Şuğur operasyonu ile 3 bin Suriyeli’nin Türkiye’ye sığınması Türkiye-Suriye ilişkilerini tamamen bozmuştur. Türkiye Başbakanı R. Tayyip Erdoğan’ın Suriye’yi ağır bir şekilde suçlaması tüm ticari ilişkilerin askıya alınmasına yol açmıştır. Türkiye’nin dönemin Dışişleri Bakanı A. Davutoğlu aracılığı ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın uyarılması da ilişkilerin düzelmesini sağlayamamıştır. Muhaliflerle Suriye hükümeti güçleri arasındaki Türk sınırdaki çatışmalar Türkiye’yi de yakından ilgilendirdiği için Esat hükümeti ile ilişkileri köklü bir şekilde koparmıştır. 25 Mayıs 2012 Hule Katliamı karşısında Türkiye sessiz kalmamıştır. Yine Suriye’yi ağır bir şekilde suçlamıştır. Bu durum ister-istemez iki ülke arasındaki tüm diplomatik ilişkilerin kesilmesine ve Suriyeli diplomatların sınırdışı edilmesine yol açmıştır.
Öte yandan 11 Şubat 2013’te ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) kontrolündeki Cilvegözü Sınır Kapısı’na yönelik yapılan bombalı araç saldırısı, RF-4 Türk Jeti Krizi ( 22 Haziran 2012’de Türk F-4 uçağının Suriye tarafından düşürülmesi Türkiye’nin sabrını taşırmıştır. Türkiye, Suriye’nin bir tehdit oluşturduğunu açıklamak zorunda kalmıştır. Ayrıca 3 Ekim 2012 yılında Suriye/(Tel Abyad) tarafından Türkiye/(Akçakale)’ye atılan top mermisi, 11 Mayıs 2013 tarihinde Hatay/Reyhanlı’ya iki bombalı saldırının yapılması Türkiye ve Suriye arasında mevcut gerilimi daha da çok germiştir.
16 Eylül 2013’te Suriye Mi-17 tipi Helikopteri sınırımızı ihlal ettiği için Türk savaş uçakları tarafından düşürülmüştü. Suriye Genelkurmayı bu olayla ilgili Türkiye’yi düşman ilan etmişti. Yine Türk savaş uçakları, 23 Mart 2014’te Suriye’nin MİG-23 savaş uçağını düşürdüler. Türkiye, gerek Suriye Helikopteri ve gerekse Suriye savaş uçağının düşürülmesi olayının Suriye’ye açık/aleni bir uyarı olduğu hususunda bir açıklama yapmıştır. Bu uyarıyı yapan Başbakan Erdoğan’dı. Türk hava sahası bir daha Suriye tarafından ihlal edilmemesi uyarısıydı. Son olarak 29 Nisan 2019 ve 4 Mayıs 2019 tarihleri arasında Suriye tarafından Türkiye’ye yönelik (İdlip gözlem noktasına) iki defa saldırı yapılmıştı. Artık Türkiye’nin sabrı kalmamıştı. Ve Türkiye, Suriye’nin Kuzey’inden terör örgütü PKK/YPG’ye yönelik 2020’de Bahar Kalkanı Harekatı’nı başlatarak terörün kaynağını yerinde kurutma kararı aldı. Daha sonra da operasyonlar Suriye’nin derinliklerine doğru yoğunlaştı.
Türkiye ve Suriye ilişkileri 1998-2011 arasında geçen 12 yıl yüzeysel de olsa çok iyi geçmişti. Fakat sonradan bu iyi ilişkiler bozulmuştu. Elbet ki Türkiye ve Suriye arasındaki iyi ilişkileri bozan önemli sebepler vardı. Türkiye açısından Irak’ın geçmişte teröre ev sahipliği yapmış olması, terör örgütleri vasıtası ile Türk topraklarına müdahalede bulunması ve su kaynaklarının paylaşımında sorun çıkartmasından dolayı Suriye ‘düşman’ ülke görülürken Irak da Hatay sorunu ve yine su kaynaklarının adil paylaşımından Türkiye’yi sorumlu tuttuğu için düşman ülke olarak görülüyordu. Ne zamanki Adana Mutabakatı imzalandı işte o zaman bazı olumlu gelişmeler yaşandı. Fakat Suriye’de iç savaş başlayınca tekrar Türkiye ve Suriye arasında gerginlikler başlamış oldu.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin biraz daha derinliğine gidecek olursak sorunların daha ‘derin’ olduğunu anlarız. Aslında yakın tarihimizde Türkiye-Suriye arasındaki en büyük sorun Hatay’dı. Hatay, Osmanlı idari yapılanmasına göre Halep vilayeti sınırları içinde kaldığı için 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması ile Fransızlara bırakılmıştı. Fakat Türkiye’nin baskıları sonucu Hatay’ın yüzde 39’u (Türklerden oluşan bölge) ayrı bir statü tanınmıştı. Anlaşmaya göre bu bölgeye İskenderun sancağı verilmişti. 29 Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisi’nde yapılan oylama sonucunda Hatay’ın Türkiye’ye katılma kararı alınmıştır. Fakat Suriye hala Hatay’ı kendi toprağı olarak görmekte olması ister-istemez Türkiye’yi sürekli rahatsız etmiştir.
Suriye ile ilgili büyük sorunlardan birisi de AB, BM ve NATO tarafından terörist örgüt kabul edilen PKK ve ASALA sorunuydu. Suriye bu iki terör örgütüne (PKK ve ASALA) destek veriyordu. Türkiye’nin yoğun siyasi ve diplomatik baskıları sonuç verdi ve PKK teröristbaşı Abdullah Öcalan sınır dışı edilmesi neticesinde iki ülke arasındaki ilişkiler normalleşmeye gitmişti. Fakat sonrasında 1012’de bir Türk jetinin Suriye tarafından düşürülmesi, aynı yıl içinde (Ekim 2012) Türkiye’ye Suriye tarafından top mermisi atılması iyiye giden ilişkileri bozmuştur. Türkiye de 2013 yılında Türk hava sahasını ihlal eden Suriye Helikopterini düşürmüştü.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelip-düzelmeyeceği konusunda son gelişmeler bazı ipuçları vermeye başlamıştı. Rusya, Türkiye ve Suriye arasını düzeltmek için yoğun bir gayret gösteriyor. Daha yakın bir zamanda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “Türkiye, Suriye’den askerlerini çekmek için görüşmelere hazır. Ancak henüz belirli koşullar üzerinde anlaşmaya varılmadı.” açıklamasını yaptı. Lavrov, Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için yoğun çaba sarfettiklerine değinerek “Türkler buna hazır ama henüz belirli parametreler üzerinde anlaşmaya varılmadı. Mültecilerin geri dönüşü, Türk birliklerinin varlığını gereksiz kılacak terör tehdidini bastırmak için gerekli önlemler hakkında konuşuyoruz. Tüm bunlar üzerinde çalışılıyor.” ifadelerini kullandı.
Bu konuda Suriye Devlet Başkanı Başer Esad daha önce Türk askerinin Suriye’den çekilmesini şart koşarken bu sefer Türk askerinin Suriye’den çekilmesini ön şart olarak görmediklerini açıklayarak “Terörle mücadele her iki tarafın da ortak çıkarıdır.” ifadelerini kullanması önümüzdeki günlere Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşebileceği konusunda adeta yeşil ışık yakmıştı. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şimdi öyle bir noktaya geldik ki Beşar Esad şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki biz Esad ile ailece görüşüyorduk.” Sözleri Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelebileceği konusunda yeni umutlar veriyordu.
Son olarak diyoruz ki Türkiye’nin Irak ve Suriye üzerinde tarihi sorumlulukları vardır! Hatta bu sorumluluklar milli bir sorun haline gelmiştir de diyebiliriz. Irak ve Suriye’nin parçalanması Türkiye’yi derinden üzmüştür. Türkiye, hem Irak’ın hem de Suriye’nin bir an önce toprak bütünlüğüne kavuşmasını arzu eden tek dost ülkedir. Irak ve Suriye hükümetleri Türkiye’nin bu samimi düşüncesini çok iyi idrak etmeliler. Irak ve Suriye’ye Türkiye’den başka dost ülke yoktur! O yüzden Irak ve Suriye yönetimleri Türkiye’nin değerini çok iyi bilmelidir.
YORUMLAR