Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra iktidara gelen siyasi partiler ve liderleri tarafından (batıya vermiş olduğu tavizler sonucunda) rayından çıkmış bir devlet olarak batının hegemonyası altına girmişti. Binlerce yıllık devletçilik anlayışımıza, tarihi misyonumuza, kültürel değerlerimize, inanç ve ahlakımıza sırtımızı dönerek batının dayatmış olduğu şartlar ve kurallar içinde bugünlere geldik. Siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve istihbarı yönden hep batıya bağlı olduk. Türkiye olarak, kendi yağımızla kavrulmayı, kendi varlığımızla ayakta durmayı ve kendi kendimizi yönetmeyi unuttuk. BATI’nın toz-pembe hayallerine ve kuru/asılsız vaatlerine kanarak modern köleliğe teslim olduk.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yakın tarihinde de Avrupa Birliği üyeliği ve Büyük Ortadoğu Projesi önümüze yem olarak atıldı. Yarım asır boyunca AB’ye üye olabilmek için verilen vaatlere, toz-pembe hayallere kandık ve oyalandık. Ne AB’ye ne de ABD’ye dik duruş sergileyemedik. Ta ki 20 yıl önce R. Tayyip Erdoğan liderliğinde iktidara gelen AK Parti’ye kadar. AK Parti iktidarları/hükümetleri de bir süre de olsa ABD ve AB’nin önümüze sunmuş olduğu toz-pembe hayallere kandı! Ne zamanki R. Tayyip Erdoğan Türkiye adına İsrail’e karşı ‘van minüt’ dedi, ne zaman ki ABD karşısında onurlu/şerefli bir duruş sergileyerek ‘yeter artık durun!’ dedi ve ne zaman ki kendi yağımızla kavrulmaya başlayarak siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve istihbarı adımlar atmaya başladık işte o zaman TÜRKİYE olarak kendi özbenliğimize, kendi özkimliğimize ve kendi asıl mayamıza/özümüze dönmeyi başardık.
Türkiye olarak 100 yıllık tarihi geçmişimizi gözden geçirdiğimizde bazı gerçekleri görebileceğiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş amacı, geleceğe yönelik hayalleri ve bağımsız devlet olma bilinci unutturuldu yerine adeta TESLİMİYETÇİ bir ZİHNİYETE boyun eğen liderler ve devlet adamları yetiştirildi! Milleti/halkı/toplumu da bu yönde eğittiler ve yönlendirdiler. Fakat batının ve batıya tabi olanların unuttukları bir şey vardı: bu milletin binlerce yıllık devletçilik anlayışı içinden gelen milli değerlerle donanımlı, ulvi/manevi/ahlaki terbiye ile yetişmiş, yegane amaçları DEVLET ve MİLLET olan AKSAKALLILAR, AK SAÇLILAR ve KEFENLİLER!..
Maalesef yıllarca kukla/köle bir halde başımıza geçen vesayetçi liderler ve vesayetçi bir sistem tarafından yönetilerek bugünlere geldik. Bu sebeple de asıl benliğimizden, kimliğimizden ve kendi özgüvenimizden olduk! Kısaca, Türkiye DEVLET olarak yıllarca batının hegemonyası altında teslimiyetçi bir ZİHNİYETLE yönetildi. Bu nedenle de milletimiz/halkımız içinde yıllarca devlet ve hükümet kavram kargaşası yaşandı. Önce bu Devlet ve Millet kavram kargaşasından bir an önce kurtulmalıydık. Devleti ve Hükümetleri birbirine karıştırmamayı öğrenmeliydik.
Türkiye’de kavram/anlam kargaşası yaşanan ve birbirine karıştırılan kelimeler arasında en çok Devlet ve Hükümet/iktidar geliyor. Devletin kalıcı, hükümet/iktidarın geçici olduğu unutuluyor. Bu durumu fırsata dönüştüren siyasi hükümetler veya iktidarlar halkın üzerinde baskı uygulamayı kendilerince ‘görev’ zannediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bu yana gelmiş-geçmiş tüm hükümetler/iktidarlar aynı hatayı yapmış ve hala da yapmaya devam ediyorlar.
HÜKÜMET, devletin yönetim şeklini belirleyen ve egemenliğinin devamını sağlayan yasama, yürütme ve yargı vb. tüm işlerini yürütmekle görevli kuruluşların ve kişilerin genel adıdır. DEVLET, tarih, kültür, dil, din ve ırkların oluşturduğu bir yaşam yeklidir. Sınırları belli aynı toprakta ve aynı bayrak altında yaşayan insanların kendi kendilerini yönetme şekline DEVLET diyoruz. Yani, farklı milletlerin yaşadığı, farklı dillerin konuşulduğu, farklı kültürlerin bulunduğu sınırları belirli aynı topraklarda ve aynı bayrak altında yaşayan insan toplulukların tüzel varlığı ve yönetim şekli devleti oluşturmaktadır.
Millet/Halk/Toplum olarak dil, din, ırk ayırımı yapmadan hükümet başkanı, parlamento, yargı, polis, ordu vs. daha birçok unsurdan oluşan yönetim şekli ile DEVLET oluşmaktadır. Tarihte olduğu gibi günümüzde de devletlerin yönetim şekilleri farklı olabilir. Yönetim şekilleri arasında, liberal, demokratik, devletçi, otoriter, faşizan, monarşik, oligarşik, federatif ve anarşik yönetimler vardır. Daha detaylı izah edecek olursak cumhuriyet, totaliter, otoriter, monarşi, sosyalizm, komünizm, faşizm, otokrasi, feodalizm, teokrasi gibi yönetim şekilleri… Türkiye olarak bazen tek parti rejimi, askeri diktatörlük, geçici hükümetler ve iç yönetimlerle de yönetildiğimiz yıllar olmuştur.
Aslında konumuz Devlet, Hükümet ve Vesayetçi Sistem ve Devletin kalıcı Hükümetlerin/iktidarların geçici olması üzerineydi. Fakat biz üzerinde duracağımız konunun daha kolay anlaşılabilmesi için genel bir izah yapmakta fayda gördük. Ne yazık ki Türkiye’de büyük bir kesimin devlet ve hükümet kavramlarını birbirine karıştırdıklarına şahit oluyoruz. Oysaki devlet kalıcıdır. Devletin bekası/geleceği vardır. Hükümetler ise geçicidir. Tarihimizde olduğu gibi günümüzde de hükümetleri devlet gibi gören (devlet yerine koyan), devleti de hükümet gibi algılayan büyük bir kesim vardır. Hükümetlerin yapmış oldukları hataların devlete yüklendiğine şahit oluyoruz. O yüzden devletimiz rencide olmakta ve yanlış algılar sonucu da suçlanmaktadır. Bunun vebali de hükümetlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin binlerce yıllık tarihi bir derinliği vardır. T.C. Devleti binlerce yıllık bir kültür mirası üzerine kurulmuştur. Binlerce yıl içinde kağanlar, melikler/hükümdarlar, Halifeler, sultanlar, hanlar, padişahlar ve son olarak T.C. Devleti olarak Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar tarafından yönetilmiştir. Türk ve Müslüman ülkeler bazen de geçici olarak diktatörler tarafından yönetildikleri de olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliği/liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti 100 yıldır demokrasi/cumhuriyet ile yönetilmiştir. Türkiye, 100 yıllık tarih içinde ilk defa (yakın bir zamanda) AK Parti hükümetleri döneminde Parlamenter Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçiş yapılarak yönetilmeye başlanmıştır. Çünkü binlerce yıllık tarihi, kültürel ve milli devletçiliğe geçişimizin bir sigortası olacaktı Cumhurbaşkanlığı Sistemi!..
Emperyalist küresel güçler bundan 100 yıl önce Türk ve İslam dünyasının varisi Osmanlı’yı da parçalamayı başardılar. Batı (yedi düvel) Osmanlı’yı parçalayabilmek için aynı anda saldırdılar. Çanakkale, Kurtuluş Savaşı… Bu ülke, bu devlet ve bu millet, topraklarımıza saldıran yedi düvel düşmana karşı Osmanlı’dan geriye kalan bir avuç asker, bu bir avuç askerimize destek veren milletimizin/halkımızın da iştiraki ile kazma-kürek, dirgen ile yüzbinlerce şehit vererek ancak bu vatan kurtuldu. Ve Osmanlı’nın külleri arasında kalan bir avuç toprak parçası üzerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde/liderliğinde ve şanlı milletimizin direnişi/savaşı ile büyük bir zafer kazanılmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra değişime/dönüşüme uğradı! BATI, cephede yapamadığını masa başında başardı! BATI, Türkiye’nin başına öyle bir çuval geçirdi ki devlet ve millet olarak tam 84 yıldır bu çuvalı çıkartmakla uğraşıyoruz! Türkiye’yi bazı anlaşmalar yapmaya zorunlu tuttular. Baskı, tehdit ve şantajlarla batıya teslim olmak zorunda kaldık! Ve zaman içinde ‘teslimiyetçi bir zihniyet’ oluştu! Millet/halk/toplum olarak da bu teslimiyetçi zihniyete teslim olduk! Tam 84 yıldır da boynumuzdaki bu teslimiyetçi zihniyet yularını çıkartmakla uğraşıyoruz.
Türkiye, NATO’ya girişi ile birlikte emperyalist küresel güçlerin egemenliğine girmiş oldu! BATI’nın ya gönüllü ya da zoraki sunduğu şartlarını kabul ettiği gün DEVLET olarak raydan çıktı!.. Siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve istihbarı BATI’nın emir ve kuralları doğrultusunda hareket etmeye başladık. Türkiye devlet olarak ne zaman rayına sokulmak istense gizli bir güç müdahale ediyordu. Bu gizli güç vesayetçi sistemin yöneticileriydi. İşte bu güç ya rayına sokmak isteyen devlet erkanını cezalandırıyor ya da rayına sokmak isteyen siyasi parti liderlerini ve devlet adamlarını tehdit ederek etkisiz hale getiriyordu. Tehditler, muhtıralar, uyarılar ve 1960, 1980 ve 15 Temmuz 2016 darbeleri ve darbe girişimleri en iyi örnekleridir. O yüzden de Türkiye’de yıllarca tarihi, kültürel, dini ve etnik kaos/bunalım, anarşi/terör, kargaşa yaşanmıştır. Hala da yaşanmaya devam ediyor!..
AK Parti’nin kuruluş felsefesi ve yegane amacı raydan çıkan devleti tekrar rayına oturtmaktı. Devlet olarak kaybedilen tüm değerleri yeninden kazanmaktı. 84 yıl önce Türkiye’nin başına geçirilen çuvalı çıkartıp çöpe atmaktı. Devlet olarak kaybettiğimiz binlerce yıllık ‘devletçilik anlayışına’ yeniden kavuşmaktı. Türkiye olarak batının hegemonyası altındaki 84 yıllık vesayetçi sistemden kurtulup tam bağımsız bir ülke olmaktan başka çaremiz yok. Siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve istihbarı olarak dışa bağımlılıktan kurtulup yeniden millileşerek tam BAĞIMSIZ bir TÜRKİYE yapmanın yegane yolu DEVLET ve MİLLET olarak özümüze ve asıl benliğimize dönmektir.
Son 20 yıllık süreç içinde AK Parti iktidarı dönemlerinde R. Tayyip Erdoğan liderliğinde/önderliğinde raydan çıkan DEVLETİ tekrar rayına oturtmak için Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilmiştir. Devlet kalıcıdır, hükümetler geçicidir. AK Parti iktidarı ve şu andaki Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan da geçicidir. Önemli olan R. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarları döneminde Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile rayına oturtulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceği/bekasıdır. Millet olarak tüm partizan/ideolojik duygu ve düşüncelerimizi bir kenara bırakarak ve devletin bekası/geleceği ve istikbalini düşünerek 2023 Seçimlerinde ne yapacağımıza çok iyi karar vermeliyiz!..
YORUMLAR