Türk Entelijansiyası
Bir ülkenin aydınlar topluluğu (entelijansiya) fikir serdederken kullanmış olduğu dil o ülkenin genel seviyesini belirlemede kriter olmamakla birlikte yönlendirici nitelik taşıyabileceğı ve işaret fişeği sayılabileceği genel olarak kabul gören kavramlardır.
Türk aydınlar topluluğunun öteden beri ülkenin sosyal ve siyasal gündemine dair ortaya koymuş olduğu jargon ‘tanımadan tanımlama’ ve ‘toptancı’ yaklaşım ilkesizliklerini ilke edinerek yürümek, ülkenin öz kültür ve anlayışından uzak bilgiye ve gerçeğe taalluk eden yaklaşımlardan kaçmak sureti ile haneyi yanlış adrese taşımayı kendilerine görev edinmişlerdı.
Öteden beri hâkim anlayış bu olmuştur.
Öncelikle sivil olmak ve sivil düşünmek gerekir.
Sivil olmak asker olmamak değil, siyasal olmamaktır. ‘Politik topluma’ karşı ‘sivil toplum’ tahkim edilerek gerekli olan denge sağlanmalıdır.
Türkiye’de bu denge hiç olmamıştır.
Siyaset yüklü asker ve asker olmayan siyaset yüklü misyonlar hep dayatmacı ve indirgemeci olmuştur.
Bir ülkenin siyasal ve sosyal alanları değerlendirilmeye tabi tutulurken iç politikayı bilmeden dış politikayı, diş politikayı bilmeden iç politikayı yoruma tabi tutmak bilgi ve gerçeklikten uzak fırsatçı (oportünist) bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
Ormanı bilmeden yalnızca ağaca bakıp konuşmak körün filin hortumunu elleyip bacağı zannetmesi gibidir.
Kör samimidir.
Kendine bilet almadan aydınlar zümresinden yer ayırtıp devletin ve toplumun siyasal ve sosyal bekasına dair gerçeklikten uzak yanıltıcı ve maksatlı yorumlar yapan kimi aydınlar siyasal ve ideolojik eğilimlerini devletin milli menfaatine üstün tutarak bilerek/bilmeyerek geleceğimize ciddi zararlar vermektedir.
Bu aydınlar siyasal alanda da temsilde bulunuyorsa durum daha da vahimleşmekte acı örneklerine günümüzde sıklıkla rastlamaktayız.
Ülkeye, millete ve kadim değerlere muhalefet edilmektedir.
İdeoloji ve siyasi temsillerin bireylerin bilinçlerini nasıl ve ne ölçüde etkiledikleri, devletin beslediği ideolojik aygıtların öznenin bilincine nasıl ulaştığı ortaya konularak ideolojiden aşırı etkilenmelerin önüne geçilmelidir.
İdeolojiler bireyler olmadan varlığını sürdüremez.
Ancak, siyaset ve ideoloji sosyoekonomik doyuma ulaşmış toplum ve kişilerde cazibe merkezi olmaktan çıkarak yerini daha ileri felsefe, sanat ve bilim ilkeleri ile ikame eden değerlere bıraktığına şahit olmaktayız.
Siyaset ve ideoloji sosyoekonomik doyuma ulaşamamış toplum ve kişilerde mücadele etmenin, yükselmenin ve ileriye gitmenin manivelası olarak görülmekte ve adeta vücutta dolaşan ve hayat veren kan gibi algılanmaktadır.
Kanserleşmiş (maling) kötü huylu tümörlerin devlet hayatında ilerlemeye, yükselmeye ve büyümeye set çekeceği birlik ve beraberliği yok edeceği hatta sıçrayarak (metastaz) vücudun uzak ve uç bölgelerinde başka kanserli alanlar oluşturacağı ve bedende ahengi bozacağı bilinmelidir.
Türk siyasi hayatı şimdiye kadar böyle yuvarlanmıştır.
Cumhuriyet kuruldu fakat bu ulvi anlayışları uhdesinde barındıran bir devlet aygıtı oluşturulamadı.
Dolayısı ile milliliği her dem elde tutan bir hafızamızda olmadı.
Tarihin en köklü milletlerinden birisi olan ecdadımızın öteden beri taşıdığı dostlukların yanında kendisine garez besleyen rakip medeniyetlerde varlığını sürdürmektedir.
Dünyadaki mücadele ve çekişme alanlarının başında milletler mücadelesi gelmektedir.
Bu mücadelede başarılı olabilmek için olmazsa olmaz milli bir hafızaya sahip olmak ve o hafızanın yönlendirip kurduğu milli bir devlet olmalıdır.
Kadim Türk milletinin bu güne kadar kendi anayasasını yapan ülkeler arasında yer alamaması iç barışı yakalamada yeteneksiz olmasından kaynaklıdır.
Bu yeteneksizliğin birinci müsebbibi dominant müesses nizamdır.
Müesses nizamın içinde yerleşik hakim zihniyet kadim Anadolu insanının beslendiği milli ve manevi değerlere öteden beri savaş açmış durumdadır.
Müesses nizam, rengi anayasaya uymayan gömleğin destursuz soyularak vatandaşın sırtından zorla çıkarıldığı sistemin adıdır.
Zira demokrasi, vatandaşın giydiği gömleğin rengini anayasada kabul edip her rengin yaşayabileceği sistemi ihdas ederek adalet ve merhamet temelli bir yönetim ortaya koyması ile yaşayabilir.
İndirgemeci, dayatmacı ve tek renkli yönetimle yol almaya çalışan sistemler önce kendilerini kemirmekte sonra yarattıkları kaos sisteminde yönettikleri toplumu kargaşaya sürüklemektedir.
Demokrasinin onlarca tarifinin yanında olması gerekenin çoğulcu yönetimle adalet ve merhamet merkezli güçlü devlet sistemini kurup ortaya koymak olmalıdır.
Türk Milletinin teolojik anlayışının temelini oluşturan tevhit inanışında “aynı inançta ki insanların değil, farklı inançta ki insanların aynı yönetim altında huzur içinde yaşadıkları sistemin adına tevhit dendiği” açıkça anlatılmaktadır.
Gülmece dergisindeki bir tarifte “Türk vatandaşı, İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemelerine göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve sadece İslam hukukuna göre gömülen kişidir” şeklinde karikatürize edilmesi manidardır.[1]
Hakimiyeti elinde bulunduran hegemon güçlerin yalnızca bir devletle değil çok devletli ve hatta devlet üstü kıtasal kurumlarda birleşerek elde ettikleri siyasal ve askeri güç varlığı ile hakimiyet kurmakta hukukun üstünlüğü ile değil, güçlünün hukuku ile hegemonyasını sürdürür etkinliğe sahip olup zayıf ve orta halli devletler üzerinde sömürü düzenlerini devam ettirmektedir.
Uluslararası alanda yeni bir güç olarak ortaya çıkan Türk Devletleri Teşkilatına yapılan saldırı kurulan Türk birliğinin dağıtılmasına yöneliktir.
İnsanlık tarihi savaş tarihidir.
Yaşayamayanlar savaşamayanlardır.
Saygılarımla.
Kaynakça:
1-)https://www.maluma3333tfurus.org/ugur-mumcuya-ait-oldugu-sanilan-turk-vatandasi-tanimi-kosemenler/
YORUMLAR