Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Türkiye, Tarımda Çiftçi/Üretici ve Toptancı/Marketçi Sorunlarına Yerli ve Milli Projelerle Çözüm Getirebilir !..

Türkiye’de tarım üreticilerin çektiği sıkıntılar ve karşılaştıkları sorunlar sık sık gündeme gelmektedir. Meyve ve sebze fiyatlarının aşırı yüksekliği tarım üreticilerinin belini bükmektedir. Alıcıların ürünlerine verdikleri fiyatlar çok düşük olması üreticilerin en büyük şikayetleri arasında yer alıyor. Aynı şekilde komisyoncu, sevkiyatçı ve toptancılar da ürünün tarladan marketlere ulaşımında fiyat artışlarına sebep olarak nakliye, komisyon, navlun, bağkur, stopaj, hal sürümü gibi sebepleri öne sürüyorlar. Kısaca Türkiye, tarımda çiftçi/üretici ve toptancı/marketçi sorunlarına yerli ve milli projelerle köklü çözüm getirebilir.

Türkiye’de tarım üreticilerin çektiği

Haber-Yorum: Muhsin AKIL

13 Ağustos 2024 tarihinde “Aracılar fiyatı düşürmüyor” diye isyan eden çiftçilerle ilgili Balıkesir Bandırma Ziraat Odası Başkanı Süleyman Dönmez sorunun çözümü için Tarım Kredi Kooperatifleri’-nin devreye girdiğini söylemişti. Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği ne kadar devreye girse de fiyat belirsizliği en büyük engeldi. Aracılar ise fiyatı düşürmekten yana değildi. Oysa asıl gerçek çok farklıydı!..

Türkiye’de gazete, televizyon ve sosyal medyada tarım(çitçi/üretici ve marketler) yayınlanan “tarlada 1 lira markette 10 lira” gibi haberler üzerinden zihinler bulandırılıyor! Evet, çok doğru tarlada 1 lira markette 10 lira ama bir de asıl gerçeğe bakmak lazım. Neden tarlada 1 lira ve neden markette 10 lira gerçeğini halkın bilmesi çok önemli. Yoksa bu tür haberler üzerinden spekülasyonlar devam edecek.

Bu konuda 10 Ağustos 2024 tarihinde Sakarya Sebze ve Meyveciler Esnaf Odası Başkanı Muzaffer Kabacan “Çiftçi tonlarca malını pazarda perakende olarak satamaz. Zamanı yok, pazar yeri yok, oda kaydı yok vs vs. Pazarcılık ayrıca bir iş. Tonlarca malı kilo kilo fakir fukaraya veremez.” diyerek acı bir gerçeğe parmak basıyor. Muzaffer Kabacan bu konuda bir de yol gösterdi: “Ey içi insan sevgisi dolu, piyasayı bilen, sevabı günahı bilen, fakir fukara dostu ve burada akıl veren akıl ve vicdan sahipleri, dinleyin. Haftalık 1 kg biber ihtiyacınız varsa 20 kg alın,2 kg domates ihtiyacınız varsa 50 kg alın, 1 karpuz ihtiyacınız varsa 10 karpuz alın. Aldıklarınızı fakir fukaraya dağıtın. Samimiyetinizi görelim. Hem çiftçinin malı tarlada kalmaz, hem ihtiyaç sahiplerine faydanız dokunur, sevaba girersiniz. Hem vicdanen de huzur bulursunuz. İyilik çiftçinin tekelinde değil ya, haydi göreyim sizi. Akıl vermeyin, eleştirmeyin, suçlamayın. Çözüm üretin. Çözümün parçası olun”

Alıcıların verdikleri fiyatlar maliyetini bile karşılamadığı için çoğu zaman ürünler tarlada kalıp çürümeye terk ediliyor. Ya da ürünler çöpe gidiyor. Böylesi durumlarda bazı üreticiler halka çağrı yapıp satılmayan ürünleri ücretsiz dağıtıyor. Ya da üretim alanlarını daraltmak/küçültmek zorunda kalıyorlar.

Çoğu zaman televizyonlarda, gazetelerde ve sosyal medyada bazı üreticilerin satamadığı malları çöpe atması bazı kesimleri isyan ettiriyor! Neden çöpe atıyorlar, pazarda satsınlar ya da halka dağıtsınlar vs. şikayetler gündeme oturuyor. Oysa ki çiftçiye/üreticiye neden böyle yaptığı soruluyor mu?! Pazarda satması imkansız (çünkü bazı belge ve izinler gerekiyor, çünkü pazarcı değiller!) halka dağıtmaları zaman alacak ve bir hayli de külfetli. Onlar da boş arazilere, yol kenarlarına dökmek zorunda kalıyorlar.

Bu konuyla ilgili ilginç bir örnek Manisa’dan… 12 Ağustos 2024 tarihinde Manisa’da 220 dönüme tarlaya gelen alıcıların 220 dönüme ekilen 600 ton kavun ve karpuza çok düşük rakam (100 ila 300 TL) teklif etmelerine tarla sahibi olan üç ortak isyan etmiş ve maliyeti 1,5 milyon TL olan 600 ton kavun ve karpuzu ücretsiz olarak halka dağıtmışlardı.

Bir örnek de Antalya’dan. 16 Mayıs 2024 tarihinde Antalyalı bir çiftçi bir kamyon dolusu patlıcana komisyoncuların 2-3 TL teklif etmesine sinirlenip “Hayvanlar yesin insanlar yemesin” diyerek isyan edip malını çöpe döktü. Peki, çiftçimizin bu davranışı normal miydi?! Elbette ki hayır. Ani öfke patlaması ve isyan…Çiftçimiz böyle yapacağına daha makul ve mantıklı yollara başvurabilirdi. Maalesef emeklerin karşılığını alamayan bazı çiftçilerimiz sonunda bu hale gelebiliyor.

Yine bir haber de Bursa’dan… 5 Ağustos 2024 tarihinde Bursa Yenişehir ilçesinde bir çiftçimiz elindeki bir kamyon dolma biberi satamadığı için çöpe dökmüş. Biberin fiyatı tarlada 3 TL’den alıcı bulurken pazarda 50 TL. Biberini satamayan çiftçimiz işte bu duruma isyan ediyor.

Adana’da benzer bir durum yaşanmış. Bir çitçimiz elindeki limonu satamadığı için tarlasının kenarına dökerek isyan etmiş. Limonun marketlerdeki fiyatı 100 lira. Tarladaki fiyatı ise malum…

Ülkemizin birçok şehrinde benzer olaylar haber konusu oluyor. Gerçi sorunun temeli çok büyük! Sorun kökten/temelden çözülmezse bu tür haberleri daha çok okuyacağız. Biz yine de ne çiftçilere, ne alıcılara, ne de devletimize kızalım. Sorunun kökten çözülme yoluna bakalım.

Tarım ürünlerinin tarladan marketlere ulaşıncaya kadar geçtiği evreleri biliyor musunuz?! Çiftçi/üreten, komisyoncu, sevkiyatçı ve alıcı/satan… Komisyon, navlun, bağkur, stopaj, vergi ve hal sürümü… Böylesi bir yol takip edilirken komisyoncu toptancı halinde ürünün komisyon karşılığında belirli bir bedel/yüzde alıyor. Sonra sevkiyatçı devreye giriyor ve komisyoncudan aldığı ürünü toptancı hallerinde komisyon bedeli karşılığında sattırarak o da bir bedel/yüzde alıyor. Devlet komisyon kdv’sini alıyor, navlun ürünün nakliyat bedelini alıyor… Nakliyat bedelinin vergisi, bağkur, stopaj, hal rüsumu derken fiyatlar katlana katlana en son market satışına yansıyor.

Şimdi soralım, çitçinin/üreticinin tarlada ürettiği ürünün birçok evreden geçerek önce Hal’e sonra marketlere kadar fiyat artışlarındaki suçlu kim oluyor?! Üretici mi, komisyoncu mu, toptancı mı, marketçi mi yoksa devlet mi?! Evet bir suçlu ararsan suçlu kim?! Ve gerçek bu iken gazete, televizyon ve sosyal medya haberleri gözünüzün önüne getirin! Çiftçinin/üreticinin mağduriyetinden bahsederken toptancıyı, komisyoncuyu ve marketçileri yerden yere vuruyoruz! Biz normal/rutin orta ölçekli marketlerden bahsediyoruz. Bir tek zincir marketler istisna! Onların tekelci anlayışı ise bambaşka bir olay! Zaten bütün sorun da onlardan kaynaklanıyor… Ya da devleti suçlayarak işin içinden sıyrılıyoruz. Böylesi bir durumda devlet ne yapabilir?! Yine de bu sorunu çözmek devletin asli görevi. Devletin bu suçlamalardan ve bu vebalden kurtulmasının tek yolu bu soruna köklü çözüm üretmesine bağlı!..

Hatırlarsanız, 10 Ocak 2022 tarihinde zincir marketlerle ilgili olarak dönemin TBMMN Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Yunus Kılıç “Aracılar azalsın, fiyatlar düşsün diye düşünenlere iyi niyetle verilen imkanı zincir marketler devletin ve milletin aleyhine kullanmışlar” diyerek eleştiride bulunmuştu. Yunus Kılıç sözü kooperatifçiliğe getirerek “Kooperatifler ve birlikler ülkede fiyat istikrarını koruyabilmenin en güzel yolu” demişti. Ayrıca dönemin TBMM Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Yunus Kılıç dünyada gıda fiyatlarını belirleyen küresel tekelden söz ederek “Dünyada gıda fiyatlarını 4 büyük firma belirliyor; Cargill, ADM, Bunge ve Louis Dreyfus. Cargill, ADM, Bunge ve Louis Dreyfus firmaları. Dünya gıda ticaretinde mahşerin 4 atlısı olarak biliniyorlar. Başkasına yaşam hakkı vermezler, en çok parayı kazanan bu firmalardır.” diyerek asıl acı gerçeği gündeme getirmişti. Zaten Türkiye tarımına en büyük darbeyi vuran ABD ve Cargil değil miydi. Bilhassa şeker de! Türkiye’deki şeker piyasasını allak-bullak eden Cargil’den söz ediyorum.

Türkiye yıllarca bir tarım ülkesi olarak biliniyordu. Yıl 1990, nüfus 56 milyon, tarım alanlarımız 28 milyon metrekare! Şu anda ülkemizin nüfusu 85 milyona yaklaştı. Tarım alanlarımız 24 milyon hektar. Tarımda 4 milyon hektar küçülme olmuş. Türkiye tahıl ürünleri ambarıyken neden dışarıdan buğday, pirinç, fasulye ve nohut ithal eden bir ülke haline geldi?! Türkiye’nin başka bir yönü de seracılık! Maalesef Türkiye Akdeniz’deki seracılığına mahkum edilmiş durumda. Kaliteli ürünler dışarıya kalitesiz posası ürünler içeriye… Bir örnek vermek isteriz, Türkiye’nin en kaliteli ve en iyi inciri, cevizi ve fındığı ihraç ettiği ülke İngiltere!

Ne yazık ki halkımız taze ve besin değeri yüksek ürünlerden mahrum. Çünkü taze ve besin değeri ürünleri dışarıya ihraç ediyoruz! Halk olarak posası çıkmış ürünleri yemek zorunda kalıyoruz. Dışardan ithal ettiğimiz tahıl ürünleri de GDO’lu! Artık halk olarak sağlığımızı bir düşünün. Günümüzde niçin hastaneler bu kadar dolmakta?! Her üç kişiden birisi hasta! Kalp hastalığındaki artış…

Diyoruz ki keşke pazarcılar ve manavcılar ürünleri direkt çiftçiden alabilse. Diyoruz ki çiftçi/üretici ile marketçi arasındaki yüksek fiyat uçurumu kaldırılabilse. Devlet bu konuya el atmalı. Yeni yasal düzenlemeler getirilmeli. Bir de köylülerimiz kooperatifleşmeye daha hız vermeli. Kooperatifleşme çiftçinin sorunlarını çözmeye yönelik genişletilmeli, büyütülmeli ve daha da cazip hale getirilmeli. Devletin çiftçiye olan desteği daha da artırılmalı. Ayrıca ürünlere fiyat etiketi konduğu gibi coğrafi işaretleme de yapılmalı ki çiftçinin/üreticinin önü açılsın.

Türkiye’de tohumculuğa ağırlık verilmeli. Türkiye kendi ata tohumunu üretebilmeli. Dışardan getirilen kalitesiz tohumdan kaçınmak gerek. Tarım politikasında tohumculuk önplana çıkartılmalı. Devlet tarım politikasında büyük bir değişikliğe giderek yerli ve milli politikalar üretmeli. Devlet kendi üreticisini koruyabilmeli. Çiftçimiz/üreticimiz içerdeki simsarlara ne de dışardaki yamyamlara mahkum edilmemeli.

Türkiye’de tarımdan uzaklaşmanın en büyük sebeplerinden birisi şehirleşmedir. Köyden şehre göçle başladı tarımın gerileyişi. Tarımda ne kadar modernleşmeye doğru gitsek de tekrar köye dönüş konusunda yeni projeler geliştirilmeli. Köyler cazip hale getirilmeli. Köye dönüşlere devlet ekstra imkanlar tanımalı. Yani, köye dönüşte tarıma yönelecek olanlara devlet her türlü kolaylığı yapmalı. Teşvik, kredi, destek vs… Her türlü destekten bahsediyorum. Yani, köye dönüş çok cazip hale getirilmeli. Ki son 75 yıldaki kayıp zaman geri getirilebilsin ve köylümüz yeniden tarıma yönelebilsin.

Yıllar önce bir yazımda Türk tarımına ABD’nin nasıl darbe vurarak çökerttiğine değinmiştim. Şu anda Türkiye’deki Tarım sorunlarının temelindeki GERÇEK maalesef bu. O yüzden geçmişte yazmış olduğum bu yazımın yeniden okunmasında fayda görüyorum.

“Yarım Asır Önce Türk Tarımına Nasıl Darbe Vuruldu! Türk Tarımını ABD Çökertti: Türkiye’nin siyasi, ekonomik, teknolojik, istihbarı, askeri gelişmesini engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapan emperyalist küresel güçler aslında tarımımızı da unutmamışlardı. Çünkü 1956 yılından önce Türkiye denilince akla tarım geliyordu. Bu tanım/tabir yıllarca da devam etti. Bundan çeyrek asır öncesine kadar da dünyada Türkiye denilince akla ilk tarım geliyordu. Dünyaya göre biz bir tarım ülkesiydik ve öyle de kalmalıydık. Keşke kalabilseydik! Ekonomimizin, teknolojimizin, askeri alanda güçlenmemizin önüne geçmek için hep bizi tarımla oyaladılar. Günü geldiğinde tarımımıza da en büyük darbeyi vuracaklardı. Evet, günü geldi ve onu da yaptılar.

Türkiye, dünyada ‘tarım’ alanında kendi ayakları üzerinde durabilen nadir ülkelerden biriydi. Türkiye çelişkilerle dolu bir tarım politikası bataklığına sürüklemiştir. Böylece Türk tarımının ekolojik dengesi bozulmuştur. Yeniden ihya edilebilecek ekolojik dengeye sahipken artık tarım ürünleri ithal eder duruma getirilmiştir.

ABD yıllar önce Türkiye ile dostluğunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak siyasi, ekonomik, askeri alanlarda etkisi altına alabilmek için birçok anlaşmalar yapmıştı. Türkiye bu korkunç tuzağa 12 Kasım 1956 tarihinde ABD ile “Tarım Ürünleri Anlaşması” yaparak düştü. Türkiye’nin ABD’den ihraç edeceği tarım ürünlerine bakın; buğday, arpa, mısır, et, yağ… Yıllar sonra buna bir de ‘tatlandırıcı’ eklendi. Ve olan oldu! Türkiye’deki pancar üreticileri de aynı şekilde ‘bitirilmeye’ çalışılıyordu. Arkasından da Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından ‘Organik Tarım’ gündeme getirildi.

Görüldüğü gibi ABD Türkiye’yi siyasi, ekonomik, askeri abluka altına almakla kalmayıp aynı zamanda Türk tarımına da el atarak felç etmeyi başarmıştır. ABD’nin asıl amacı Türkiye’nin tarım politikasına hükmederek kendi pazarı içine çekebilmekti. Sunan da bunu da başardı. Tarımda ‘milli politika’ izlenmezse olacağı buydu.

Yıllar önce ABD ve Türkiye arasında yapılan ‘tarım anlaşması’ yüzünden ABD, Türkiye’nin tarım politikasına doğrudan müdahale edebileceği gibi istediği şekilde ‘tük tarımını’ denetleyebilmekte ve sürekli olarak da kontrol edebilmekteydi.

Türkiye’nin ekolojik yapısı açısından tarım alanında kendi ihtiyacını çok rahat bir şekilde karşılayabilecek durumda olmasına rağmen düştüğü duruma bakın!.. Dışarıdan buğday, arpa, mısır, et, yağ vs. ithal edeceğiz! Yıllar önce ABD ile yapılan tarım anlaşmasının neticeleri… Şimdi de tatlandırıcı! Siz düşünün artık pancar üreticilerinin halini…

Milli bir tarım politikasının uygulanamayışı ve teslimiyetçi bir zihniyetle Türkiye’nin yıllarca sömürgecilere peşkeş çekilmesinin faturasını devlet ve millet olarak hala ödemekteyiz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Milli Ekonominin Temeli Tarımdır” sözü görmezlikten gelinmiş, Türk tarım politikası yanlış yönlendirilerek Türkiye’nin ekolojik dengesi bozulmaya çalışılmıştır.

Günümüzde Dünya Ticaret Örgütü’nün Türkiye’nin tarım üretimine sınırlamalar getirmesine ne derseniz?! Maalesef Türkiye’nin kendi ihtiyacı olan Ayçiçek, mısır, soya, pamuk gibi ürünleri yetiştirebilecek ekolojik yapısına rağmen milyar dolarlık tarım ürünleri ithali tamamen kasıtlı ve Türk tarımını bitirmeye yönelik politikalardır.

Yanlış ve çarpık zeminde uygulanan Türk Tarım Politikası, nihayet buğday üretiminde de canını okudu! Ziraatçıların açıklamış olduğu ‘Buğday Raporu’na göre, geçmiş yıllara nazaran buğday üretimi yerinde saymaya terkedilmiştir. Buğday ithali ise her geçen yıl daha da arttığı gözlenmiştir. IMF ise Türk Tarım Politikası üzerinde teşvik edici değil caydırıcı rol oynamaktadır.”

Maalesef bundan 64 yıl önce ABD-Türkiye arasındaki “Tarım Ürünleri Anlaşması” Türk tarımına vurulan en büyük darbeydi. Hem de ABD tarafından. Bu durum Türkiye için ibret alınması gereken tarihi bir ders olması gerekir. AK Parti iktidarları dönemlerinde (18 yıl) nasıl ki uluslararası ilişkilerde (dış politika), teknolojik gelişmelerde, askeri ve istihbarı alandaki yeniliklerde Türkiye olarak devası adımlar attık aynı şekilde şu Türk Tarımının modern çağa ayak uydurarak daha da ileri gitmesi için dev adımlar atılmaya başlandı. Bu da Türkiye için sevindirici bir durumdur. Artık Türkiye sadece Tarım Ülkesi olmakla kalmayacak aynı zamanda her alanda (siyasi, ekonomik, teknolojik, sosyal, askeri, istihbarı vs.) gelişen, büyüyen Türkiye olma yolunda dev adımlar atmaya devam edecektir. Türkiye 18 yıl içinde 2023 Projesi’ni gerçekleştirebildiyse mutlaka ve mutlaka 2053 ve 2071 Projeleri içinde altyapı ve hazırlık çalışmalarını başlatmış olacak…”

Son olarak diyorum ki Türkiye nasıl ki Savunma Sanayiinde, doğalgaz ve petrolde yerli ve milli projeleri ile gücüne güç katıp dünyanın sayılı ülkeleri arasına girdiyse tarımda da yerli ve milli projeler geliştirerek tamamen milli politikalar üreterek tam bağımsız bir güç haline gelebilmeli.