Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Türkler ve Kurnaz Batı…

Muhterem okurlarımın dünkü “«Türkiye» değil, hindi diyorlardı…” başlıklı yazıma ilgileri hayli fazla olmuş. Tüm okurlarıma buradan yegan yegan teşekkürlerimi arzediyor, konu hakikaten de mühim olduğu için bu yazımda da devam etmek istiyorum.

Efendim bizim Batı ile münasebetlerimiz malûmâlileri, yaklaşık bin yılı bulan bir maziye sahip, hattâ bazılarına göre çok daha eski…

Fakat bunu söylerken bendeniz, 1453-1517 yılları arasında Batı’nın Osmanlı Türkleri’ne karşı tavrını incelediği «Hilâlin Gölgesi» kitabının da yazarı olan Robert Schwoebel gibi “Türklerin soyu Truvalılardan geliyor” iddiasını yenilemek istemem…

Schwoebel’in bu iddiası aslında bilimsel olmaktan ziyâde siyasî bir kılıf mahiyetindedir. İbrahim Kalın bey, Schwoebel’in iddiasına yer verirken; “Montaigne buna Denemeler’de değinir. Dönemin tarihçileri ve siyaset adamları yakın alâka gösterir” diyor[1].

Ve anlaşılıyor ki, Kurnaz Batı, sürekli yenildiği Türkleri Truvalılarla iltisâk suretiyle hem “Türkler ezelden savaşçı (barbar) bir millet” diyerek Osmanlıyı karalayacak, hem de Truva Savaşı’nda Batı’nın kadim atası Yunanlıların Truvalıları yenmesine atıfta bulunmak suretiyle “zamanında yenmiştik, yine yeneriz” morali kazanacaktır.

Muhterem okur, haçlı (kurnaz) Batı’nın biz Müslüman Türklere kadim düşmanlığı sebepsiz olmadığı gibi, bitmiş de değil. Her fırsatta ellerinden ne geliyorsa yaptılar, yapıyorlar. İsveç ve Finlandiya, PKK desteğinde yalnız değil. ABD’sinden Fransa’sına tüm Batı, Türklerden kuyruk acısına sahiptir. Biz fazla düşünmüyor, üzerinde yeteri kadar durmuyoruz ama ABD’nin bir beylerbeyimiz tarafından vergilendirilmesi onların derin düşmanlık sebeplerinden biridir.

İbrahim Kalın bey, bahsekonu kitabında “Da Vinci ve Michelangelo’nun İstanbul Merakı” başlığı altında, “Fatih’in izinden giden II. Beyazid, Haliç üzerinde bir köprü yapılmasını düşünmüş fakat Leonardo da Vinci’ye inanacak olursak, bunu yapacak bir usta bulunamadığı için vazgeçmiştir” diyor.

“Da Vinci, İstanbul’a hiçbir zaman gelmemiş, ama Haliç üzerine yapılmak üzere bir köprünün çizimlerini Sultan’a göndermiştir. Bu konuda rivayetler muhtelif olmakla birlikte bu Rönesans dâhisinin projesinin gerçekçi bulunmadığı için reddedildiği tahmin edilmektedir”[2] diye ilâve ediyor sayın Kalın.

Aslında yine İbrahim Kalın beyefendinin isabetli yorumunda da belirttiği gibi, Da Vinci, eserlerine bir sponsor (hâmi, patron) aramaktadır.

Muhterem okurlarım, Da Vinci azılı bir Türk düşmanıydı. Babasının hayrına düşmanına ne çizim gönderir, ne yardıma kalkışır. Bu akıllara sezâ hareketinin asıl sebebi sponsor aramak ve bence mühendisliğini ilerletip meşhur olmak, böylece Türklerle savaşlarda kullanılmak üzere çizdiği Mancınık’larını idarecilere kabul ettirmektir.

Kâfir ve fakat kurnaz bir kâfir… Batı’nın tüm çocukları aldıkları eğitimle bu yolda yürür. Maksatları için her yolu deneyerek ilerlemiştir Batı.

Yine bir ressam, heykeltraş olan Michelangelo, 1506’da Sultan II. Beyazid’in dâvetini kabul etmiş, kendisine zulmeden Papa’ya karşı kaleme aldığı eserini “Türkiye’den yazan Michelangelo’nuz” imzasıyla bitirmişti. Fakat ne yazık ki o da türlü hilelerle bu seyahatten vazgeçirilmiş.

Floransa sancaktarı Soderini, “Türk için yaşayacağına, Papa’nın yanında öl” diyerek onu ikna etmiş, hattâ işi sağlama almak için Floransa senyörlüğünün resmî Roma elçisi olarak atamıştır.

Tarihin böyle cilveleri de var. Michelangelo İstanbul’a gelebilmiş olsaydı kendisinden ondört (14) yaş küçük büyük dahi Mimar Sinan (1489-1588) ile tanışacak ve aralarında İslâm ve Batı tarihinin en ilginç karşılaşması gerçekleşecekti…

Batı iflah olmaz bir kinle Türk ve Türkiye düşmanıdır. Bu gerçek zihinlerimizde iyice yer etsin diye anlattım, aktardım bunları. Tarihçi ve dövüş sanatları ustası Matrakçı Nasuh, II. Beyatid’in fetihlerini anlatırken, “ba’dema… ol diyarı fethedüp nev nizâm-ü tâze intizân verildükten sonra” der.

Bizim fetih felsefemizdir analttığı. Kâfir Batı ise işgal eder, sömürür. Cumhuriyet nesillerine Batı’yı sevdirdi, ecdadına küfrettirdiler. Lâ’net olsun cümlesinin ervahına… 08.06.2022

———————————————–
[1] Robert Schwoebel, The Shadow of the Crescent, s. 147 ve devamı. Konuyu detaylarıyla okumak isteyenler sayın İbrahim Kalın beyefendinin “Ben, Öteki ve Ötesi” isimli İslâm – Batı ilişkilerini inceleyen kitabına müracaat edebilirler. (Bendeki yararlandığım nüsha insan yayınları, 7. Baskıdır.
[2] Bu mektup ve ekindeki çizimler bugün Topkapı arşivinde bulunmaktadır. İ. Kalın.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER