Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Yalnız saat mi ?

124437 0000000000alsaat

Dünkü yazım Ahmed Haşim’in «Müslüaman Saati» serlevhalı yazısı idi. Sonuna bir paragraf ilâve ettim ama o bir iktibas yazıydı. Aynı konu benim de canımı çok yakıyordu fakat merhûm Ahmed Haşim’in çıktığı hissiyat ayar ya da zirvesine çıkamaz, onun kadar da edebî yazamazdım. O yüzden olduğu gibi (asıl haliyle) iktibas ettim. İyi de ettim.

O iktibas yazıyı bugün biraz daha açacağım. Sonra yazı çok uzamaz ise inşá’allah iltisaklı sayılacak başka bir konuya, lisán dâvamıza gireceğim.

Osmanlı‟daki o güzelim vakit hesabı, Müslüman saati, millî mefkûre ya da millî ideal ile bağlantılı bir vâkıa, bir hadise ya da fenomendi.

O muhteşem ve eşsiz “alaturka saat” eğer İngiltere tarihinde olsaydı, onlar dünya genelinde uygulanan alafranga (yeni) saatlere geçseler de “kültür mirasımızdır” diye eski saati de yaşatır, faraza haberleri okuyan bir kanalın (hasseten TRT gibi devlet kanalının) spiker yahut enkırmeni ilk olarak eski sonra belki yeni saatle zamanı söylerdi.

Osmanlının zevaliyle tarihin örtüsü altına saklanan “Alaturka Saat” dün tafsilatını Ahmet Haşim’den okuduğunuz üzere, vakitleri hesap etme sisteminden fazlasını temin ediyordu.

“Alaturka Saat”in kullanıldığı o mesut devirlerde de şimdiki mekanik saatler kullanılıyordu. Ancak o saatler her gün AKŞAM EZANI OKUNURKEN yeniden ayarlanıyordu. Meselâ “Alaturka Saat”i kullanan bir kimse, saati durduğunda veya geri kaldığında kimseye pek sormuyor, akşam ezanı okunduğu vakit sıfır olarak ayar ediyordu. Resimdeki saat iki kadranlıdır. Adam meselâ akşam ezanında sıfırlamış saatini ve fotoğrafta vakit, bugünkü saatimizle 06:00 (öğleden sonraki) P.M oluyor. (Muhtemelen Sonbahar veya Kış aylarındalar).

Fotoğraftaki saat, şimdilere fazla örneği kalmamış, belki bazılarımıza dedesinden yadigâr bazı Türk yapımı kıymetli saatlerden. Bu çift kadranlı saatler, biri alaturka öbürü alafranga saate göre ayarlı olarak kullanılıyordu. Geniş Osmanlı konaklarında bir orta masaya konduğunda saatin kaç olduğu her yönden görülebilsin diye bunların dört yöne, dört kadranlı olanları da vardı. O İngiliz oturtma saatler de bu şekil kullanmaya elverişliydiler.

Birçok din ve kültürün hercümerc olduğu Osmanlıda, elbette herkes, saatin alaturka veya alafranga olarak kaç olduğunu biliyordu. 19. yüzyıl sonuna doğru eziklikle Batı’yı kıble ittihaz edenler, gâvur hayranlığı ile “Alaturka Saat”i de iptidaî, mánâsız ve dünya âlemden kopuk addettiler ve kaldırıp çöpe attılar

Kültür meselesi onların hançerelerinden aşağı inmiş değil, yalnızca (halkı siyaseten kandırmak için) ağızlarında (bir çeşit) sakız idi.

Ezanî ve «Gurubi Saat» olarak da ifade edilen “Alaturka Saat” gün batımından gün doğumuna ve gün doğumundan gün batımına olmak üzere gündelik hayatı iki defa 12 saat‟lik parçalara ayıran bir sistemdi.

“Fetöcülerin attığı son kazık” başlıklı yazımda da belirtmiştim: Tekrar edeyim: Esasen, Amerika ve bir kısım Batı ülkesinin saat kullanımında da “Alaturka Saat”in farklı biçimi «PM ve AM uygulaması» var[1]. Yàni ne iptidaî ne de mánâsızdı o mübarek insanların «Müslüman Saati».

Tek fark, biz mevsimlere göre değişmeyen bir öğle veya gece yarısı kulanmıyor, her gün yeniden ayarlanan akşam namazı vakti, eski günün bitişi ve yenisinin başlangıcı oluyordu. Gündüz ve gece uzunlukları mevsimlere ve koordinatlara göre değiştiğinden, günün başlangıcı, gün ve gece saatleri (yalnızca mevsime göre değil) mekâna göre de rölatiftir.

Son bir şey daha söyleyip bu bahsi bitireyim: O devirlerde güneş saatleriyle de güneşin konumu, gölgenin açı ve uzunluğuna göre namaz vakitleri ve kıble belirlenirdi. Havanın kapalı olduğu günlerde de mevsim mutadına göre eksiltme veya ilâveyle vakit belirlenebiliyordu.

Günümüzde astronomik hesaplar meselâ fecir, gün doğumu, mağrib (akşam, gün batımı) vakitlerini salisesine kadar veriyor Akıllı telefonlara yüklenen programlarla tüm bilgiler elinizin altında. Şimdiden Kurban Bayramı günü Bayram Namazı’nın saatini biliyoruz. O mübarek kültür mirasımız yaşatsaydık, müthiş kolaylaşan ayarı hepimiz bir saniyede yapardık saatlerimizde. Akıllı telefonlarda ise (bilmiyorum birileri yapmış mıdır) bir ilâve programla iş biterdi.

Bunca yazdım, hálâ “Ercan efendi nedir senin bu “Alaturka Saat” ısrarın” diyenlere “Allah müstehakınızı versin” desem ayıp olur mu?

* * *

(İkinci Yazı) Lisán dâvası…

Peyami Safa’lardan Mehmet Şevket Eygi üstada kadar Türkiye’yi mazideki yüksek seviyesine ulaştırma dâvasında tüm vatansever simalar nezdinde lisán, birinci madde olmuştur.

Merhûm Peyami Safa üstad, bu hususta müstakil bir eser telif etmişti. “Osmanlıca – Türkçe – Uydurmaca”. Bugünkü nesillere anlatacağı çok şey var. Lâkin oldukça sade olmasına rağmen, “Z” kuşağı, hattâ X ve Y kuşağı dahi anlamak için biraz lügat karıştırmak zorunda.

Durun, size hemen bir misâl aktarayım bahsi geçen eserin ilk yazısından[2]. Hem yazı konumuza da girіzgāhı olur:

“Genç ve münevver bir okuyucu (ki bir kitabevinin sahibidir), bana soruyor:

1. Profesyonel, enternasyonal, konsey kelimelerinin öz Türkçe karşılıkları yok mudur?
2. «İhdas etmek» ne demektir?
3. Radyolarımızda «Vekil» yerine niçin «Nâzır» diyorlar?
4. «Bakan» kelimesi Türkçe midir?
5. «Zafer» ve «Havadis» gazeteleri niçin Arapça ve Farsça kelimeleri fazla kullanıyorlar?

1. Profesyonel kelimesinin Osmanlıcası «meslekî»dir. Fakat yalnız sıfat olarak kullanılır. Para karşılığı iş yapan mánâsındaki profesyonelin Osmanlıcası da yoktur. Her iki mánâda da öz Türkçesi (uydurması bile) yoktur. Enternasyonelin de Türkçesi (uluslararası), Osmanlıcası (milletlerarası=beynelmilele)dir. Fakat bu kelimenin de isim olarak ne Osmanlıcası, ne Türkçesi vardır. [Kültürel] Kullanış bu mánâyı ihya etmediği için yabancı kelime dilimizde yaşamaya devam ediyor.

Konsey’in de Türkçesi yoktur. Uydumacası (Danıştay)dır. Fakat bir zamanlar Devlet Sûrasına inhisar ettiği için umumiyetle konsey mánâsında kullanılmaz. [Bugün ise bir yargı kurumunun adı olmuştur maalesef]. Osmanlıcası (Şûra)dır.

2. «İhdas etmek» bir şeyin hudûsuna, hâdise halini almasına, yokken vukua getirilmesine sebep olmak demektir.

(……..) 5. Zafer ve Havadis gazetelerinin Arapça ve Farsça kelimeleri niçin fazla kullandıklarını bilemem. Fakat mutedil ve güzel Osmanlıcayı uydurmacaya tercih eden gazetelerin halk ve gençlik tarafından daha çok sevildiğini ve tutulduğunu çok tirajlı gazetelerin sahipleri pek iyi bilirler. Tek tük uydurmaca kelimeler kullanan bir iki gazete vardır, fakat bu kelimeleri çoğaltmağa cesaretleri yoktur…”

Muhterem okurlarım, bugün (maalesef) başta TRT olmak üzere tüm televizyon ve radyoların UYDURMA KELİMELER kullanırken hayá etmedikleri, hattâ cüret ve cesarette tavan yaptıkları malûmâlileridir.

İmam yellenirse cemaat s.çarmış derler. Devlet büyükleri bu uydurmaca kelimeleri bolca telafuz edince iş Korona gibi mutasyonlarıyla birlikte halka sirayet ediyor, lisán keppazeliği başlıyor.

Müteveffa Bülent Ecevit OLANAK, OLASILIK, YANIT, KANIT dedi, lisán kurallarına bile uymayan ucube kelimeler mutasyon geçire geçire lisánın içine etti, iyice yerleşti.. Behey cahiller İMKÂN, İHTİMAL, CEVAP, BURHÂN kelimelerine neden düşmansınız?

Niyet okumayı sevmem, ciddî bir hüccetim de yok, lâkin imkân yerine «olan», hattâ «olanak»; ihtimal yerine kanırta kanırta KANIT deseydiniz bile, maziye garazınız olmasa Osmanlıcadan kalan muâdilllerini (denk, eşit, aynı mánâdakileri) de muhafaza ederdiniz. Derdiniz lisán zenginliği değil, hiç ihtimal vermem. İmkânsız yàni.

Ahmet Hâşim merhûm, tuhaf komiklikleriyle, şaklabanlıklarıyla büyüklere dalkavukluk izhar edenleri anlatırken “Her lisánda ona verilen isimler paskal, maskara, soytarı gibi elfâzın muâdilidir” der. Ne büyük hata yamış A. Haşim usta... “Her dilde ona verilen adlar paskal, maskara, soytarı gibi sözlerin eşitidir” Böğğğğ. Kusasım geldi.

Beyler, bayanlar!. Allah aşkına şu lisán zenginleştirmeyi erbabına bırakın. Hırsız korkusundan, ya da hinliğinden vitrinindeki standa sahte burma bilezik gibi takıları haddinden fazla koyan kuyumcuyu piyasanın en büyüğü zanneden fukará gibisiniz çünki. 01.07.2021

 

——————————————
[1] A.M “Ante Meridiem”, “öğleden önceki”, P.M yàni “Post Meridiem” ise “öğleden sonraki” saatleri ifade eder. Şöyle ki, dünyaca da gece yarısı kabul edilen 00:00 saati ile (öğle kabul edilen) 12:00 arasındaki saatler “AM”, 12:00 – 00:00 arasındaki vakitler ise “PM” remzini kullanılır. 03:30 PM gibi. Bu bizdeki 15:30’dur.
[2] Safa Peyami, Objektif Serisi, Ötüken Yayınları, III. Baskı, 1978, İstanbul.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER