Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Mehmet ÇATAKÇI

14 MAYISTAN ALINACAK DERS

Evet 14 Mayıs seçim sonuçları belli oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçimi 2.tura kaldı ama TBMM seçimleri tamamlandı.Bazı
yerlerdeki itirazlar değerlendiriliyor.Fakat buradan bir ahım şahım sonuç
çıkmaz.
Biz kazanıyoruz diye aman canım ben gitmezsem ne olur.Bir şey olmaz diyenler
maalesef sonucu gördüler.
Onun için ikinci tura her vatandaş sandığa giderek vatandaşlık görevini
yapmalıdır.
Çok yoğun bir seçim kampanyasından çıktık ve bu ülkede yaşayan tek tek bireyler
olarak, siyasetin adeta zihinlerimizi istila eden kirli dilinden dolayı hem zihinsel hem
de büyük bir gönül yorgunluğu yaşadık. Hemen her gün seçimlerin bir an önce bitip
sükunete kavuşmayı bekledik. Evet seçim bitti ama öyle anlaşılıyor ki yorgunluk
devam edecek, çünkü cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı ve bu kez de 28
Mayıs’ı bekleyeceğiz.
14 Mayıs seçimine baktığımızda bu yarışın kazananları ve kaybedenleri olduğunu
görüyoruz. Özet olarak söylemek gerekirse, ülkede bunca yaşanan ekonomik krize,
hukuksuzluklara, yolsuzluk algısına, devlet katındaki liyakatsizliklere rağmen AK Parti
iktidarı seçimi başarıyla tamamlamıştır.
Aslında AK Parti’nin bugün geldiği yer, oransal olarak değerlendirildiğinde bu
başarının izaha muhtaç olduğu da bir gerçek. Hemen hatırlamakta yarar var, AK
Parti’nin 2015’teki 1 Kasım seçimlerinde bugün olduğu gibi ittifak ortakları olmadan
aldığı oy oranı yüzde 49.5’tir. Bugün ise yüzde 35 bandına gerilemiş bulunuyor. Yani
oransal olarak 2002’deki başladığı noktaya geri dönmüş durumda, o günden bugüne
2 milyon oy kaybetmiş…
Ama bugün önümüzde duran gerçek şu ki AK Parti bunca başarısızlığa rağmen,
parlamentoda çoğunluğu sağlamış, cumhurbaşkanlığı seçimini ise yüzde 49’la ikinci
tura taşımıştır. Nereden bakarsak bakalım bu önemli bir başarıdır.
Peki bu nasıl oldu?
Bu sorunun pek çok cevabı var elbette ama en önemli faktör galiba
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan… Bir kere şu tespiti yapalım. Açıkçası ben bir
ülkede yapılan siyasetin, o ülkedeki toplumun sosyolojisinin siyasi aktörler tarafından
nasıl okunduğu ile yakından ilgili olduğu kanaatindeyim.
Kabul edelim ki Türkiye kelimenin tam anlamıyla ‘milliyetçi’ toplum yapısına sahip
bir ülke. Kuşkusuz bu milliyetçilik, sadece ‘vatan-millet’ kavramıyla sınırlı değil
elbette.

Kabul etmesi zor olsa da bu ülkede dindar-muhafazakar kesimlerin İslamcı
milliyetçiliği var, cemaat ve tarikatların milliyetçiliği var, etnik kesimlerin kendi
mahallelerine has milliyetçiliği var, sol mahallenin ideolojik milliyetçiliği var.
İşte bütün bu yapıların kendi mahallelerini koruma refleksleri, doğal olarak oy
davranışlarını etkileyen bir özellik arz ediyor.
Ama bir gerçek de var ki tek tek bütün kesimlerde olması gerektiği varsayılan temel
ahlaki ilkeler, ne yazık ki yaşanan ahlaki çürümeye ve yozlaşmaya karşı ciddi bir
karşı duruş refleksi oluşturmamaktadır.
Mesela dindar-muhafazakar kesimler esas itibariyle yolsuzluklardan,
hukuksuzluklardan rahatsızdırlar ama kendi mahalle milliyetçiliklerini koruma
endişesiyle “Evet bu iktidarın yaptıklarını onaylamıyorum ama yine de bizim
iktidarımız…” diyerek değişim adımı atmaya cesaret edememektedir.
Evet bu yaklaşım doğru da değil, hakkaniyetli de değil ama bir vakıa… İşte
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu farklı yapıların reflekslerini çok iyi biliyor ve buna göre
bir hikaye yazıyor. Çok yalın ve net bir dille “Biz gidersek PKK gelir, Ayasofya
kapanır, memleketin bekası tehlikeye girer” diyerek AK Parti’ye oy vermekte
tereddüt yaşayan kitleleri motive ediyor.
İnanıyorum ki pek çok insan bu dili onaylamayacaktır ama ne yapalım ki kendi
mahallelerinin ‘milliyetçilik’ yankı odalarının dışına çıkamayan insanlar için bu dil
çaresizlik içinde bir çare gibi gözükmektedir.
Diyebilirsiniz ki “Kemal Kılıçdaroğlu da böyle bir dil mi kullansın?” Elbette böyle
bir dil kullanamaz, kullanmamalı da… Biliyoruz ki Kılıçdaroğlu bütün kampanya
boyunca son derece temiz bir dil kullandı ve değişimci bir çizgi izledi. Galiba ikinci tur
sürecinde Kılıçdaroğlu’nun da bu sosyolojik gerçeklikleri dikkate alarak daha net,
hatta köşeli bir dil kullanmasında yarar var.
İYİ PARTİ KENDİNE ÇEKİ DÜZEN VERMELİDİR,,,
14 Mayıs seçimleri İYİ Parti için bir başarı değildir.En zor dönem olan 2018
seçimlerinde 9,96 oy oranına ulaşmış ve 43 Milletvekili çıkartmıştır.
2023 seçimlerinde İYİ Parti 9,75 oy oranı ile 44 milletvekili çıkartmıştır.
Milletvekili listelerinde yapılan hatalar bu sonucu doğurmuştur.
Denizli ve Konya gibi büyük bir ilden bir gidip bir gelmek galibiyet değil
mağlubiyettir.
Erzurum”dan bir gidip sıfır gelmek mağlubiyettir.Aksaray aynı demek ki liste
yanlışlıkları İYİ Parti iyi bir aday listesi ile seçmenin karşısına çıkamadı.
Mersinden Behiç Çelik,Aydın”dan Aydın Sezgin hangi akla dayanarak liste dışı
bırakıldı.Gaziantep” den Hüseyin İmam Filiz,Antalya”dan Feridun Bahşi ve
Hasan Subaşı gibi anlamak mümkün değil.
İYİ Parti kendine çeki düzen verip toparlanmalıdır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER