İki cihan güneşi fahr-i kâinat Resûl-ü ekrem efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), “Namaz, ancak kalp huzuru ile tamam olur” buyurmuşlardı.
Hadîs-i şerîf’in aslı, “La salalet illâ bi huzuril kalp” şeklindedir. Yàni “Namaz ancak kalp huzuru ile olur” meâlindedir.. Kalp huzuru olmadan namaz olmaz (hakkıyla kâmil bir namaz kılınmış olmaz) mánâsı murat edilmiştir.
Mevlâna Hazretlerinin (kaddesallah-u sırrûh) “Eğer bizim ambarda hırsız bir fare bulunmasaydı, kırk yıllık amel buğdayı nereye giderdi?” sözündeki hikmet de budur.
Namazlarımızı ve sair tüm amellerimizi (ibadetlerimizi, Allah yolundaki işlerimizi) «nefs» dediğimiz hırsız fare kemiriyor, eksik yapmamıza sebep oluyor.
Namaza duruyoruz ama sıradan bir valinin huzuruna durduğumuz kadar olsun ciddî ve şuurlu olamıyoruz. Dört rekatlı bir namazı eda ederken “üç mü, dört mü kıldım” diye şüpheye düşmemizin asıl sebebi budur.
Çare ambardan fareyi çıkarabilmektir.
Her günkü ibadetler, taatlar, hayr-u hasenat, velev ki azar azar olsun, ambarımızda niçin toplanmıyor? “Damlaya damlaya göl olurmuş” derler. O hâlde her günkü iyi amellerimizin doğruluk ve sevabı ne kadar az olursa olsun, toplana toplana epeyce bir yekûn teşkil etmesi gerekirdi.
Fakat toplanamadı ve toplanmıyor. Çünkü ambar delik… Oradan hırsız bir fare girmiş, bulduğunu alıp görüyor, gelenin toplanmasına meydan vermiyor. Şimdi ambarın delik deşik olmasına mı yanarsın, onca ibadet ve taatın yorgunluğuna mı?
Mademki ibadetlerden zevk alınmıyor, huzur ile namaz kılınamıyorsa hiç yapmamak daha iyi demek, Bektaşi gibi işi böyle sakat bir mazerete yıkıp sıyrılmak azaba duçar eder insànı.
Bir işi yapamayacağım diye yan gelip oturmaktansa, onu elden geldiği kadar yapmaya çabalamak lazımdır. Meselâ bir kâtip “bu emir tatbik edilir şey değil, koca defter iki günde yazılıp bitirilir mi?” diye oturur, keyfine bakarsa, ceza alır, belki de memuriyetten çıkarılır.
Fakat diğer bir kâtip o defteri, çalışır ve uğraşır da muayyen müddet zarfında kısmen yazabilirse, hareketi pek takdir olunmamakla beraber, çalışıp çabaladığı için, berikinin uğradığı cezaya uğramaz.
Kulların, Allah’ın emirlerini kusurlu da olsa yerine getirmeye gayret eyleyenleri de, defteri muayyen müddet içinde kısmen bitirebilen kâtip gibidirler. Hülasası, bir işi olmuyor diye bırakmamalı, elden geldiği kadar oldurmanın çaresine bakmalı.
Nitekim Mevlâna hazretleri, “Evvel ey can, def şerr-i muş kun!.” Yàni, “ibadeti zedeleyen vesveseyi ve onu veren şeytanı def etmenin çaresine bak” diyor yine ünlü Mesnevisinde.
Hem insàn evindeki fareyi oturup seyir mi eder? Ne yaparız? Ya bir fare zehiri alıp muhtelif yerlere serperek itlaf etme cihetine gideriz veya bizzat yakalayıp tabiata salarız.
O hâlde nefis faresini de öldüreceğiz. Onu yakalayıp terbiye edecek ve tabiatimize (fıtratımıza) geri salacağız. «Nefsi öldürmek» ile kasdedilen de budur. Canımıza kıyalım intihar edelim değil. 19.12.2021
YORUMLAR