-34 yıl önce Azerbaycan’dan gelen mektuba cevap…
Henüz lise yıllarımda başlamıştı Türk tarihi ile ilgili araştırmalarım…
Kastamonu’da o yıllarda çok sevdiğim gazeteci bir arkadaşım vardı, merhum Erdoğan Alp.
Bana 1980 yılının Aralık ayında Kaşgarlı Mahmut’un piyasada bulunmayan eski bir kitabını okumam için emanet olarak vermişti.
Bu kitap ile birlikte bende Türk tarihine bir ilgi başladı. Araştırdıkça araştırdım, araştırdıkça büyük bir medeniyet ve büyük bir kültüre doğru yelken açmıştım…
Bu kitabı okuyup kısa sürede bitirdim ve arkadaşıma geri verdim. Kitapta özetle Türk boylarını, hangi coğrafyada yaşadıklarını ve özelliklerini anlatıyordu.
Sonra rahmetli Erdoğan Alp arkadaşımdan bu kitabı 5-6 sene sonra yeniden istedim ve yeniden okumaya başladım. 1987 yılında Kuyudibi’nde Kaymakçıoğlu Pasajı’nda basılıp hazırlanan Anadolu’nun ilk yerel gazetesi olan ve Milli Mücadeleye çok büyük katkıları dokunan Kastamonu Açıksöz Gazetesi’nde çalışmaya başlamıştım.
Bir süre sonra bir hafta sonu Cumartesi günü gazetenin çıkmadığı bir gün nöbetteydim. Postacı o gün, kapının altından bir zarfı bırakıp gitmişti.
O gün gazetenin ofisini ilk açan ben olduğum için zarfı görmüştüm. Zarfın üzerine şöyle bir baktım, mektup Azerbaycan’dan geliyordu… Açıksöz Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’ne gelmişti.
Mektubu gönderen kişi Azerbaycan’da yerel bir gazetenin yazı işleri müdürüydü. Mektubun konusu yakın akrabalarını arayan ve o yıllarda halen Azerbaycan’da ikamet eden bir ailenin hikayesini anlatıyordu.
-Çok heyecanlanmıştım…
“Hürmetli meslektaşım…” diye başlayan mektup, yakınlarını arayan kısa bir süre önce vefat eden bir adamın öyküsünü anlatıyordu. Mektubu yazan meslektaşımız; “Ahmet Dalmehmetoğlu’nun çocukları var yanımda… Babalarının vasiyetini yerine getirmek istiyorlar. Dalmehmetoğlu burada evlenmiş, ev-köy sahibi olmuş ve çocukları da olmuş… Lakin Ahmet Dalmehmetoğlu, aslen Kastamonu’nun Taşköprü ilçesi Kuyluş Köyü’ndenmiş. Ve orada da çocukları varmış.” diye anlatıyordu.
Tarihe olan ilgimden olsa gerek birden bire Kastamonu-Taşköprü’yü görünce gözlerim fal taşı gibi açılıverdi!
O yıllarda, Azerbaycan henüz özgür olamadığı için yıllar yılı Sovyet Rusya baskısıyla yaşadığından, iletişim kanalları da kapalı olduğundan aile, bir türlü babalarının vasiyetini yerine getirmek için Taşköprü’deki akrabaları ile iletişime geçememişlerdi!
Mektubu büyük bir heyecanla okudum. Anlayamadığım bölümlerini tekrar tekrar okudum. Sonunda mektubu iyice anlamıştım.
Dalmehmetoğlu’nun Azerbaycan’daki evliliğinden olan çocukları babalarının vasiyeti üzerine Taşköprü’deki kardeşlerini ve diğer akrabalarını arıyorlardı.
Ben o zaman bu mektubu gazetemde “Azerbaycan’dan gelen mektup…” başlığıyla yayınlamıştım. Bu mektup daha sora Erdoğan Alp’in sahibi olduğu Taşköprü Postası’nda yayınlanmıştı. Mektubu da o zaman Taşköprü’de bu aileyi tanıyan Taşköprü İş Bankası’nda çalışan bir akrabasına ve köylüsüne teslim etmiştim.
Bu mektubun üzerinden yıllar geçtikten sonra yani Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra aldığım bir haber beni daha da sevindirmişti. Keza benim yıllar önce gazetemde yayınladığım o mektup gerçek olmuş ve Dalmehmetoğlu’nun Azerbaycan’daki çocukları Taşköprü’ye gelmiş ve buradaki kardeşlerini bulmuş dahası dönüşte de baba ocağından bir teneke dolusu toprağı babalarının vasiyeti üzerine mezarına koymak için götürdüklerini büyük bir sevinçle öğrenmiştim.
…
Daha sonraki araştırmalarımda; Azerbaycan’ın kurtulması ve özgürleşmesi için ilk çıkartmayı Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu yapmış ve bu orduda Taşköprülü Ahmet Dalmehmetoğlu gibi 1.275 (bin iki yüz yetmiş beş) İslam Ordusu mensubu ve Azerbaycan Türkü Ruslara esir düşmüş ve bugün bile hala haber alınamayan 150’nin üzerinde Türk askeri olduğunu öğreniyordum.
Bu mektuptan önce de; Azerbaycan ile Türkiye’nin bir babanın iki oğlu olduğunu araştırmalarım da öğrenmiştim zaten…
Tarih kitaplarını daha da incelemeye başladığımda Oğuz Han’ın boyundan gelen iki kardeş birisi Azerbaycan Türkleri, diğeri ise Anadolu Türkleriydi…
İşte o gün bu gün hep bir sevgim ve muhabbetim olmuştu Azerbaycan’a karşı… Kafkas İslam Ordusu’nun kardeşlerini savunmak için verdiği mücadeleyi ve akıttığı kanı oradaki kardeşi unutur muydu hiç…
1921 yılında Azerbaycan lideri Neriman Nerimanov’un Türkiye’nin bağımsızlığı için yaptığı yardımları Anadolu Türkleri unutur mu?
İşte bunları öğrendikçe benim içimde ve kalbimde Azerbaycan’a karşı hiçbir millete ve devlete duymadığım sevgi ve saygı olmuştur…
Sanki yıllar önce kardeşini kaybetmiş ve aradan geçen onlarca yıl sonra kardeşini ancak bulabilmiş sevinçli bir çocuk gibiydim..!
Hocalı Katliamı olduğu zaman günlerce hüngür hüngür ağladım.
Mübarek geceleri gecenin bir vakti kalkarak abdest alıp kardeşlerimiz için “Hacet Namazı” kılarak dua ettiğim bile olmuştur.
…
(Hani batılılar unut gitsin diyorlar ya! Ne de kolay söylüyorlar. Kurşun kalemin yazdığını silince bile izi kalıyor beyaz kağıtta… Kalbime ‘Can’ diye yazılanı nasıl sileyim iki satırda!)
Başka kültürlerde ve medeniyetlerde kardeşler belki unutuluyor ama Türk töresinde ve göreneklerinde kardeş kardeşi hiç unuttuğu görülmüş müdür?
En son Eylül ayında (2020) Ermenilerin yaptığı sivillere saldırı olayında kahraman kardeş Can Azerbaycan Ordusu, kardeşi Türkiye’den aldığı askeri ve siyasi destek ile büyük bir zafer kazanmasına bu dünyada Azerbaycanlı kardeşlerimizden sonra en çok sevinen ve mutlu olan Anadolu Türkleridir…
Son olarak yıllar önce ve devamında 26 Şubat 1992’de Ermenilerin yaptığı Hocalı katliamındaki minik yavruların intikamının alındığına yemin olsun en çok sevinen yine bizler olduk.
Sizin için hala dua ediyorum, kazanız mübarek, zaferiniz kutlu olsun.
Allah can Azerbaycan Ordusunu ve kardeşi Türk Ordusunu korusun…
İşte bunun için bugün ki nesiller boşuna bağırmıyorlar;
“ Bir millet, iki devlet” diye…
Bu sözcüğün içi boş değildir. ‘Bir millet , iki devlet’ cümlesinin içi doludur ve anlamlıdır… Bunu anlamayanların tarihe bakmaları yeterlidir.
Sonsuza kadar yanınızdayız, Can Azerbaycanlı gardaşlarımız…
Bu vesile ile bu kutsal mücadelenizde şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralanan gazilerimize de acil şifalar diliyorum.
Anadolu’nun kuzeyinde Karadeniz’in kıyıcığında yer alan kadim Türk toprağı Kastamonu’dan hepinize sevgi, saygı, selam ve muhabbetlerimi sunuyorum…
Türkiye’nin Milli Şairi Mehmet Akif Ersoy’un Türklerin bağımsızlığını simgeleyen şanlı bayrağımız ve Türk Milletinin özgürlüğü için yazdığı İstiklal Marşı’nın bir bölümü ile mektubuma son veriyorum;
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal,
Olsun artık dökülen kanlarımızın hepsi helal,
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal,
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır hakka tapan milletimin İstiklal…”
-Allah yar ve yardımcınız olsun.
-Allah her daim Türkleri korusun.
GÜNÜN SÖZÜ:
“Ne mutlu Türküm diyene”
Not: (Bu mektup, Azerbaycan askerlerine ulaştırılmak üzere Azerbaycan Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmiştir.)
YORUMLAR