Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ahmet Yaşar Zengin Emekli Akademisyen

CHP’nin Tüzük Kurultayı

CHP’nin Tüzük Kurultayı

Değerli okuyucularım merhaba,

CHP’nin Tüzük Kurultayı vasıtasıyla sizinle biraz demokrasinin özelliklerinden ve potansiyellerinden bazılarını inceleme fırsatımız oluştuğunu düşünüyorum. 

Demokrasi, halkın iradesinin özgürce tecelli ettiği bir yönetim biçimidir. Padişahlık ise halkın iradesini hiçe sayan, bir avuç elitin çıkarlarını koruyan bir sistemdir. Otoriter sistemlerin olduğu yerde gerçek demokrasi var olamaz. Biliyorsunuz padişahlık benzeri bir sistemde:

  1. Halk, doğrudan belediye başkanlarını seçemez,
  2. Halk, doğrudan milletvekillerini seçemez,
  3. Halk, doğrudan devlet başkanını seçemez.

Sadece bu üç maddeyi baz aldığımızda dahi mevcut demokrasimizin eksiklikleri olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Gelin biraz daha adım adım değerlendirelim.

Bardağın dolu tarafı:

  1. Halkın, cumhurbaşkanını doğrudan seçmesi pek tabii milletimiz için çok önemli bir adımdı. 
  2. Ayrıca günümüzde de 100.000 imza toplayabilen her yurttaşın cumhurbaşkanlığına aday olabilmesi, demokrasimizi güçlendiren bir gelişme ve bir fırsattır. Bu, halkın sesini duyurabilmesi adına güzel bir gelişme…

Bardağın doldurulması gereken tarafı: Güdümlü Demokrasi

Ancak diğer alanlarda ne yazık ki hâlâ halkın iradesi baskı altında. Örneğin;

  1. Halk, doğrudan belediye başkanlarını seçememekte; siyasi parti liderleri ya da parti genel merkezleri, halkın yerine karar vermektedir. 
  2. Aynı şekilde milletvekilleri de halkın değil, siyasi liderler veya parti genel merkezleri tarafından belirlenen isimler arasından seçilmektedir. Halk ise siyasi liderin belirlediği isimler arasından vekillerini seçiyor. Bu durumda halkın gerçek bir seçim yapma özgürlüğü bulunmuyor.

Bu tür uygulamalara “güdümlü demokrasi” veya “topal demokrasi” veya veya padişahlığı hatırlatan “karma demokrasi” diyoruz. 

Padişahlık sistemiyle günümüzdeki demokrasi arasındaki fark:

  1. Osmanlı döneminde padişah, halkın iradesini değerlendirmeyerek kendi seçtiği Meclis-i Ayan üyelerini belirlerdi. halk sandığa gitmek için yorulmazdı…Günümüzdeki güdümlü demokrasi de, siyasi liderlerin veya parti meclisinin belirlediği adaylar, halka seçtiriliyor. “Yarım elma, gönül alma” gibi…
  2. Hem padişahlık sisteminde hem de günümüzdeki demokrasi anlayışında patron, siyasi lider veya parti genel merkezidir. 
  3. Padişahlık sisteminde “din” istismar edilerek halk ikna ediliyordu. Günümüzdeki sistemde de hem din hem padişahlık hem demokrasi hem de Atatürk istismar edilerek halk ikna ediliyor. Yani ikna etme aparatları fazlalaştı…
  4. Sonuç olarak her iki sistemimizde de halk patron değildir.

Bugün de halkın iradesi yine şekillendirilmekte ve dar bir çerçevede kalmaktadır. Siyasi partilerin liderleri veya genel merkezleri, adayları belirler; halka sadece o belirlenen seçeneklerden birini seçme imkânı tanınır. Bu da “güdümlü demokrasi”nin bir yansımasıdır.

Sistemin patronu yine halk değil, belli bir sınıfın temsilcisi olan siyasi liderlerdir. Osmanlı döneminde halk, dini istismar yoluyla kontrol altında tutulurdu. Bugün ise hem din, hem demokrasi, hem de Atatürk gibi hassas ve önemli manevi değerler istismar edilerek halkın iradesi yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Halk üzerinde oluşturulan bu manipülasyonlar artmış, fakat değişmeyen tek şey halkın patron olamamasıdır.

Gerçek demokrasinin inşası için:

  1. Evet. Halkın, cumhurbaşkanını doğrudan seçmesi gerekmektedir. 2017 referandumu ile halkın verdiği karar bu anlamda önemli bir kazanımdır. Bu bağlamda demokrasinin ilk adımı atılmıştır.
  2. Ancak demokrasinin tam anlamıyla tesis edilmesi için sadece cumhurbaşkanını değil, milletvekillerini ve belediye başkanlarını da halkın doğrudan seçmesi gerekmektedir. Ki, bu konuda referanduma gerek bile yoktur. Siyasi partiler, kendi tüzüklerinde yapacakları küçük bir değişiklikle halkın bu demokratik hakkını teslim edebilirler.

Ancak mevcut siyasi yapı, halkın iradesini tamamen özgür bırakmaktan korkmaktadır. Çünkü gerçek bir demokrasi, öyle veya böyle ayrıcalık elde etmiş kesimlerin çıkarlarını tehdit eder. Bu yüzden siyasi partiler, halkın doğrudan seçme hakkını engellemeye devam etmektedirler.

Demokrasi konusunda ikinci adımın atılabilmesi için siyasi partilerin inisiyatif almasına ihtiyacımız vardır. Ancak tarih boyunca gördüğümüz gibi, siyasi partiler halkın iradesine müdahale etmeyi sürdürmüş, gerçek demokrasinin önüne set çekmişlerdir. Hem padişahlığı istemeyeceğiz hem de demokrasiyi istiyoruz diyorsak, halkın hakemliğine giderken müdahale edersek demokrasi olmaz… Ama bugüne kadar padişahlık ve demokrasi istismar edilerek, halkın seçme iradesine müdahale edildi. 

Siyasi partilerin, halkın çıkarlarını gözeten bir demokrasi inşa edebilmesi ve güdümlü demokrasiden kurtulabilmek için kendi çıkarlarını bir kenara bırakmaları, fedakarlık yapmaları gerekmektedir. İşte bu noktada, CHP’nin tüzük kurultayı çok önemli bir fırsattı ve dolayısıyla kurultayda demokrasiyi güçlendirecek adımlar atılmasını bekliyorduk. Daha doğrusu demokrasi adına ikinci adımın atılması konusunda CHP’nin diğer siyasi partilere rehberlik yapmasını bekliyorduk… 

 Fakat ne yazık ki CHP de halkın iradesini tam anlamıyla özgür bırakacak reformlardan geri durdu.

CHP’nin Tüzük Kurultayı ve Demokrasi:

CHP’nin tüzük kurultayında, hakim önünde ön seçim gündeme gelmişti. Ancak genel başkana %5 oranında milletvekili belirleme hakkı tanındığı için bu öneri gündemden kalktı. Gerçek demokrasinin neden istenmediğini şimdi daha iyi anlıyoruz. 

İktidar da muhalefet de, halkın iradesini tam anlamıyla hayata geçirmekten çekinmektedir. Çünkü halkın gerçek anlamda karar verici olduğu bir sistem, ayrıcalıklar elde etmiş insanların ve siyasi liderlerin konumlarını tehdit eder.

Sonuç?

CHP’den beklenen demokrasi adımı, bilinçli olarak engellendi. Bu durumu halktan gizlemek için ise çeşitli söylemler ve manipülasyonlar kullanıldı. Kısacası, kandırıldık.

Mealen:

  1. Patron halk olamaz, çünkü halkın patron olması demek, siyasi liderlerin ve paydaşlarının çıkarlarının tehdit altında olması ve patron olamayacakları anlamına gelir. Bu da siyasi padişahların veya siyasi mühendislerin işine gelmez. 
  2. Kâğıt üzerinde padişahlık sistemine karşı olduklarını söyleyen siyasi partiler, aslında halkı kandırmakta ve kendi padişahlıklarını sürdürmekte, halka ‘aday’ dayatma alışkanlıklarından vazgeçememekteler. 
  3. Bu durumda, aslında kaç siyasi parti var ise o kadar da padişah vardır.
  4. Tek adam zihniyetine karşı çıktıklarını iddia eden siyasi partiler bile, aslında bu zihniyetle hareket etmekte ve kendi içlerinde tek adam yönetimlerini sürdürmektedirler. Bu manzarada siyasi partiler ancak birbirlerinin işlerini kolaylaştırmakta, halkı gözardı ederek demokrasiye zarar verme döngüsü içinde hayatlarına devam etmektedirler.

Özetlersek:

  1. Siyasi partilerin, halkın çıkarları için değil, kendi çıkarları için hareket ettikleri çok bariz. 
  2. Demokrasi, halkın elinde bir araç olmaktan çıkıp, siyasi liderler ve paydaşlarının iktidarını sürdürebileceği bir kılıf haline gelmiştir. 
  3. Din, Atatürk, padişahlık ve demokrasi kavramları istismar edilerek halk kandırılmaktadır. Çünkü siyasi partiler, demokrasi konusunda samimi değiller. 
  4. Beklentilerimizi siyasi partilerin samimiyetlerine dayalı bir şekilde beslemeye devam ettikçe hayal kırıklıkları yaşamamız hiç bitmeyecek gibi görünüyor…

Selam ve saygılarımla,

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER