Bebek katili PKK terör örgütü, 1970’li yılların ortalarına doğru çıktığı ihanet sahnesinde bu güne dek binlerce insanımızın yaşamını kaybetmesine sebep olmakla kalmadı, milletimize sosyolojik ve psikolojik alanda büyük zararlar verdi. Ayrıca ülke ekonomisine de milyarlarca dolar zarar vererek, milletimizin huzur ve refahına kastetti. Kanlı örgüt dış güçlerden ve FETÖ’den aldığı büyük desteklerle sözde “bağımsız Kürdistan” hayaliyle ülkenin doğusu, batısı, güneyi ve kuzeyinde birçok eylem ve kalleş saldırılar gerçekleştirerek 84 milyona zarar vermiştir. Kürt halkının haklarının korunması ya da verilmesi için kendisinin de bu meselede Kürt halkının temsilcisi olduğunu savunan terör örgütü bu söylem ile kendi kendine sözde yetki ataması yapmış, bu atamayı uluslararası güçlere kabul ettirmek hem de kamuoyu yaratmak için var gücü ile her türlü gayri ahlaki faaliyetlerini sürdürmektedir. Zarar-ziyan tablosuna bakıldığında gerçekten en çok zararı Kürt kökenli vatandaşlarımız görmüştür. PKK ve FETÖ terör örgütleri Türkiye’de ardı sıra yapılan darbeleri, özelliklede 12 Eylül Darbesi’ni fırsata dönüştürerek ülkede yaşanan kaos ortamında hem işbirliği yapmış hem de yurtiçinde ve yurtdışında orantısız büyüme sergilediler. 1980’li ve 90’lı yıllarda ülke genelinde siyasi, demokrasi, mali ve birçok istikrarsızlık yaşandı. Tarihler 15 Ağustos 1984’ü gösterdiğinde terörist başı Abdullah Öcalan’ın talimatıyla Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerine PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen baskın usulü saldırı, PKK’nın ilk silahlı terör saldırısı olarak hafızalara kazındı. Bu kanlı saldırılar tescilli bebek katili terörist başı Öcalan’ın yakalandığı 1999 yılı ve sonrasında takip eden bir kaç yıl içinde düşüş göstermiş, olsa da hep devam etti. Kundaktaki bebeği bile kurşunlayacak kadar canileşen, bölge halkına hizmet için görev yapan doktorları, öğretmenleri katledecek; kadın, çocuk, genç, yaşlı, asker, sivil demeden şehit edecek kadar alçalan PKK terör örgütü Türkiye’ye her anlamda maliyeti çok fazla olmuştur. Kanlı saldırılarıyla on binlerce kişinin yaşam hakkını elinden alan, terör örgütü, binlerce çocuğu öksüz ve yetim, kadınları dul, anne ve babaları evlatsız bıraktı. Kırsalda umduğunu bulamadığı için eylemlerini şehir merkezlerine taşıyan terör örgütü PKK, çok sayıda sivilin yaşam hakkını elinden aldı. Hain saldırılar sonucu canını cananı kaybeden aileler üzerinde ömür boyu sürecek bir yürek acısı bıraktı. Batı ve küresel güçler maşa olarak kullandıkları PKK terör örgütünden en büyük beklentileri “Kürt” maskesiyle Kürtleri kontrol etmek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti`ni terörle terbiye etmektir. PKK’yı destekleyenler terör sevicilerini ve yandaşlarını Kürtler olarak genellemek en büyük yanlıştır. Terör örgütü PKK’nın hem maddi hem manevi olarak Kürtlere yaptığı zulüm, bugüne kadar hiç kimse tarafından yapılmamıştır. PKK on binlerce Kürt genci ya zorla ya da farklı yöntemler kullanarak kadrolarına dahil ederek her fırsatta İslâmi değerlere hakaret ederek önce İslâm düşmanı dinsiz bir gençlik sonra vatanına milletine ihanet içinde olan bir gençlik yetişmesine sebep oldu. Sözde Kürtleri savunduğunu ifade eden PKK terör örgütü, en fazla zararı Müslüman Kürt halkına veriyordu. Devlet bu dönemde Doğu ve Güneydoğu’ya bazı teşvikler veriyordu, lakin FETÖ işbirlikçileri ve fırsatçıları tarafından giden teşvik ve yardımlar sahte faturalarla veya beyanlarla adeta hiç ediliyordu. Halk devletin verdiği bu nimetlerinden de faydalanmıyordu Durum böyle olunca bölge halkının devlete bakışı, onu hiçbir şekilde sahiplenmesine elverişli değildi…2000’li yılların başında Türkiye’de her alanda büyük projelere imza atan Sayın Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AK Parti Hükümeti bölge ekonomisine çok ciddi katkı sağladı. Bölgeye yapılan teşvikler anlamlı ve etkili oldu. Devletin soğuk yüzünü fazlasıyla görmüş bölge halkı, hala hafızası tazeyken, faili meçhulleri, fişlenmeyi, itilip kakılmayı, karakolda işkenceyi hatırlarken, AK Parti Hükümeti’nin sergilemiş olduğu tavır ve başarılarla dolu yolculuğu bir anda halkın devlete olan bakışını tamamen olumlu yönde değiştirmiş ve bu son dönemde vatandaş ile terör örgütü PKK’lının ayırt edilmesine ilişkin hassasiyetler en düzeye çıkarılmış, olası bir yanlış veya hata olmaması için ciddi emekler sarf edilmiştir. Bazı hikâyeler vardır hiç anlatılmamış, anlatılamamış, kimi yüreklerin en derinine gömülmüş, kimi toprağa saklanmış veya dağlardaki karların baharda erimesi ile sele dönüşen derelerin derin akıntısına bırakılmış. Yaşanmışlıklar vardır acı ve kan ile dolu ama anlatılmamış ya da yarım yamalak aktarılmış uykuda fısıldar gibi. Çünkü yüksek sesle anlatılamazdı korku vardı hem dağdan hem şehirden. Gün batınca dağ kanunları, gün aydınlanınca şehir kanunları hüküm sürerdi. Dağ, elindeki ekmeği almak için döverdi, şehir ekmeği niye verdin diye döverdi. İşin özü hep dayak yiyen; yaşadığı hiçbir acıyı, feryadı, isyanı gerçek yönü ile ne kendi kendine anlattı, ne çocuklara, nede anaya, babaya, komşuya, akrabaya… Gömdü acıları yüreğine mezara gömer gibi. Barış, Savaş, Özgür isimleri mesela en çok bu dönemde çocuklara verilmiştir. Çünkü dillerine korkudan alamadıkları bu kelimeleri ancak kimlik ile belgelendirerek tatmin oluyorlardı. Ne acıdır ki ebeveynleri tatmin eden bu isimler evlatları için bir dönem kâbus oldu. Günler, aylar ve yıllar geçti bu yaşananlar üzerinde ama gerçek acı hep aynı yerdeydi. Dile getirmek için yutkunmuş ama devamı gelmemişti. Yani boğazda tıkanıp kalmıştı cümleler. Tarihin yeniden yazıldığı gündür benim için mesela. Bir “UZUN ADAM” çıkıyor tüm acıları sanki kendisi yaşamış gibi… Büyük bir yüreklilik ile adeta canlı canlı kefenini giyercesine… Aslında yıllar öncesinde bugün HDPKK binasının önünde eylem yapan annelerimizin boğazından düğümlenen sese kulak verip derman olurcasına dik durmuştu “UZUN ADAM”. 1984’teki ilk kanlı eyleminden itibaren 40 binden fazla insanın ölümüne, 100 binlercesinin doğup büyüdüğü topraklardan göç etmesine neden olan PKK terörünü temelden çözmeyi amaçlayan en ciddi adımlar çözüm süreci ile atılmıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 21 Şubat 2009 tarihinde Diyarbakır’da “Buna ister Kürt sorunu deyin, ister Güneydoğu so- runu deyin, ister Doğu sorunu deyin, isterse son olarak yine adlandırdığımız Kürt açılımı diyelim. Ne dersek diyelim bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık.” Yer yine Diyarbakır. Tarih 16 Kasım 2013. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; “Yüz yıl önce bu topraklarda adeta cetvelle sınırlar çizildi ama bizim muhabbetimize sınırlar çizemezler. Bizim ortak tarihimize ve geleceğimize sınır çizemezler. Nasıl ki Türk’ü Kürt’ten ayıramazlarsa, Kürt’ü de Türk’ten ayıramazlar. Bir annenin çocuğuyla anadilinde konuşamıyor olmasından büyük azap ne olabilir? Şivan Perver’in kasetlerinin nasıl gizli gizli dinlendiğini ben de bilirim. Faili meçhullerin, işkencelerin, sürgünlerin ne büyük acı olduğunu bilirim. Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun kucaklaştığını, birlikte yeni Türkiye olduklarını göreceğiz.” Demişti. Çözüm süreci ile PKK’nın sonunu getirmek için büyük emekler veren başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bu ülkenin yürekli insanları bu süreçte her türlü engel ve Ali Cengiz Oyunları ile karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizin kanayan yarası olan terör örgütü PKK, çözüm süreci kapsamına alındığından ve bu süreç ile terör tam bitirme noktasına gelindiği bir dönemde yine içerde ve dışarıda ki hainler süreci baltalamak için tüm güçleri ile saldırıya geçtiler. Erdoğan gelecek güzel günler için onca emek verirken diğer taraftan kamera önünde “BARIŞ” çığırtkanlığı yapan HDPKKCK arka plandı bu süreci baltalayarak başarısızlıkla sonuçlandırmak için her türlü “Ali Cengiz Oyunu”nu sahneleyip oynadılar. FETÖ’de bu süreçte boş durmamış fikren ve zikren HDPKKCK tamamen zıt gözükseler de hedef Türkiye’nin huzurunu bozmak, meşru hükümeti yıkmak olunca bir anda aynı çatı altında sorgusuz sualsiz birleşiverdiler. FETÖ terör örgütü 15 Temmuz’un hazırlıklarını ‘’Çözüm Süreci’’nin görüşmeleri gündeme gelmesi ile başlamış. Çünkü FETÖ bu sürecin AK Parti tarafından çözülmesini istemiyordu. Bir şekilde AK Parti devre dışı kalsın, FETÖ, ABD ve diğer dış güçler üzerinden çözülsün yaklaşımı hâkimdi. Çünkü FETÖ çözüm değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bölmeyi hedeflemiş ve bununda uygulamasını 15 Temmuz hain darbe gecesinde net bir şekilde ortaya koymuştur. 15 Temmuz hain gecesinde darbe yapanlara darbe vuran bu millet, bu yaşananların arka planını görmüş ve kan emici terör örgütlerine gerekli cevabı vermişlerdir. Doğu ve Güneydoğu’da yıllarca baskı, zülüm yaparak zorla ailelerden çocuklarını alan PKK artık yapamaz oldu. Bu sefer siyasi uzantıları devreye girerek özellikle çocuk ve gençleri çeşitli yalanlarla kandırarak PKK’nın dağ kadro- suna militan yetiştirdiler. Devletin gücünü hisseden anneler bu yaşananlara karşı dün içinde kopan çığlıkları, feryatları bütün dünya duyacak şekilde haykırdılar, haykırmaya devam edecekler. Sessiz çığlığın sesi Hacire Ana oldu. Daha önce terör örgütü PKK’ya kaptırdığı bir oğlu ve yakınının ölüm haberlerini HDP’lilerden alan anne Hacire Akar, ortadan kaybolan diğer oğlu Mehmet Akar’ı dağa kurban etmemek için Diyarbakır HDP İl Başkanlığı önünde günlerce oturma eylemi yaparak sesiz çığlıkların sesi oldu ve mücadelesinin ardından terörün pençesinden Mehmet’ini kurtarmayı başardı. Hacire Ana diğer terör mağduru analara da rol model oldu. Onlarda evlatlarının hesabını HDP’ye sormaya başladı. Yer yine Diyarbakır tarih 9 Temmuz 2021 vatandaşlara seslenen ve Çözüm Süreci’ne ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ‘‘Biz tüm samimiyetimizle ‘barış’ dedik, ‘kardeşlik’ dedik, ‘çözüm’ dedik, ‘adalet’ dedik, ‘hak’ dedik, ‘özgürlük’ dedik, ‘demokrasi’ dedik. Biz red, inkâr, asimilasyon politikalarını ortadan kaldırıp, hak ve özgürlük eksenli bir yaklaşımla asırlık meselelerin çözümüne yöneldik. Peki bunlar; yani terörden beslenenler, terörü destekleyenler, sırtını ize değil de PKK’ya, terör örgütüne dayayanlar ne yaptı? Gelin bugün, utanmadan, yüzü kızarmadan, bozuk plak gibi sürekli; barış, demokrasi, kardeşlik diyenlerin maskelerini hep beraber indirmeye var mıyız? Bunların eş genel başkanı geçenlerde çıkmış, ‘AK Parti kadınların başına gelmiş en büyük felakettir’ demiş. Şimdi buradan seslenmek istiyorum: Asıl KCK’sıyla, PKK’sıyla, PYD’siyle, HDP’siyle hep birlikte benim Kürt kardeşlerimin kanını, iliğini sömüren, duygularını istismar eden bu çete son bir yıldır bu milletin, bu bölgenin, bu halkın başına gelmiş en büyük musibettir. Lafa gelince ‘barış’ derler, ‘kardeşlik’ derler; son 40 yılda öldürdükleri, dağa çıkardıkları, teröre bulaştırdıkları, hayatını kararttıkları 50 bin Kürt kardeşimin kanına giren bunlar değil mi? Bu ülkede en çok Kürt kanını PKK dökmedi mi? Bu bölgede köylerin boşalmasına, yakılıp yıkılmasına, kentlerin çökmesine, sanayinin ve ticaretin bitmesine neden olan bunlar değil mi? Bunlar demokrasi savunucusu değil, demokrasi düşmanıdır, demokrasi istismarcısıdır. Her türlü riski göze alarak başlattığımız Çözüm Süreci’nde neler yaşadığımızın şahidi sizlersiniz. Biz Çözüm Süreci’ni niye başlattık? ‘Yeter ki artık anneler ağlamasın’ dedik. ‘Yeter ki akan kan dursun’ dedik. Samimiyetle başlattığımız bir süreci bunlar provoke ettiler, zehirlediler, istismar ettiler ve sonunda tamamen yıktılar. Çukur eylemleriyle, bölgede yaşayan tüm vatandaşlarımıza tuzak kurdular. Ferasetinizle, dirayetinizle, sağduyunuzla bu tuzağa düşmediğiniz için her birinize şükranlarımı sunuyorum. Üstelik bunlar ülkemizdeki ve Suriye’deki kardeşlerimizle kalmadılar. Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin de başına bela oldular. Artık ülkemizde işleyemedikleri cinayetlerine orada başladılar. Çünkü bunlar Kürt düşmanı. Çünkü bunlar insanlık düşmanı. Bunların olduğu yerde hak, hukuk, adalet, vicdan, fikir özgürlüğü, örf, adet kalmaz. Bunlar, 1940’larda Türkiye’nin başına bir kabus gibi çöken tek parti CHP zihniyetinin günümüzdeki versiyonudur. Kürt kardeşlerime yapılan zulüm başta olmak üzere, bu ülkedeki tüm büyük günahların anası olan CHP ile yol yürümek de zaten ancak bunlara yakışırdı. Şimdi CHP ile HDP beraber yürüyorlar mı? İYİ Parti, beraber yürüyorlar mı? Al birini vur öbürüne… Birbirlerinden hiçbir farkı yok. HDP’nin İstanbul’da ve diğer şehirlerde CHP’ye verdiği desteğin nedeni işte bu ideolojik akrabalıktır. Bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum: Küresel emperyalizmin ülkemizde yaklaşık 1.5 asırdır kaşıdığı bir yarayı kapatmak için evet, Çözüm Süreci’ni biz başlattık ama Çözüm Süreci’ni sonlandıran biz olamadık. Çünkü Çözüm Süreci’ni bunların kötü niyeti, art niyeti, gizli gündemleri sonlandırdı. Güya siyasetçi kimliğiyle ortada gezenler de hiçbir zaman şiddetle, terörle aralarına mesafe koymadılar. Dün, akan kanı sürdürmek için Çözüm Süreci’ni baltalayanlar şimdi CHP ile işbirliği yapıyor hatta Anayasa yapmaktan bahsediyor. Tek dertleri, tek projeleri, tek gayeleri var, o da; Tayyip Erdoğan’sız, AK Parti’siz bir Türkiye. Kafalarındaki faşist emellere, bu kardeşinizi engel olarak gördükleri için de işi gücü bırakıp bizimle uğraşıyorlar. Bunların tek bir tane hayırlı adımlarını, yaptıkları eseri gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü yok. Sizden ricam, bunları gördüğünüz her yerde yakalarına yapışın, sorun, sorgulayın. ‘Çözüm Süreci’ni bitirmek için kim size talimat verdi’, bunu sorun. Şimdi, hazır mıyız? Molla Cezeri’den şöyle sizlere bir sesleneyim. ‘Ey Şehinşahê Mu’ezzem Heq Nigehdarê Te Bî Sûreyê Inna Fetehna Dor Û Madarê Te Bî’. Anladınız mı? Ama siz söylemediniz… Hadi bir de beraber söyleyelim, tamam mı? Molla Cezeri’nin, ona göre. ‘Ey Şehinşahê Mu’ezzem Heq Nigehdarê Te Bî Sûreyê Inna Fetehna Dor Û Madarê Te Bî’. Manasını da söyleyeyim: ‘Ey yüce şahlar şahı, hak, koruyucun olsun senin. İnna fetahna süresi çevrende sürün olsun senin” dedi.
Ülkemizde yaklaşık 40 yıldır yaşanan onca acı hepimizi birleştirmesi gereken yerde maalesef siyasi husumetlere malzeme ediliyor. Siyasi bir çok oluşum menfaatleri doğrultusunda elde edecekleri rant için bu meseleye sadece seçim döneminde eğilmekteler. Aslında çözüm siyaset üstü bir yöntem ile çözüme kavuşur. Her daim bu sürecin takipçisi ve destekçisi olacağız. Ne demiş usta kalem Sezai Karakoç: “Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak, hâlbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa, hakikat susmayacak.”
Dr. İmbat MUĞLU
YORUMLAR