Bir önceki köşe yazımda bazı gençlerin neden muhafazakâr anne-babalarının değerlerine ters bir kimlik geliştirdiklerini analiz etmiştim. Bu çerçevede din eğitimini ergenlik döneminde değil de, çocukluk çağında verilirse etkili olabileceğini vurgulamıştım. Çünkü “ileri yaşlarda din eğitimi vermek gayr-i Müslüm birisini İslâm’a girdirmek kadar zordur”
Bugünkü köşe yazımız da ise, ergenlerle sağlıklı bir ilişki ve kalıcı din eğitimde dikkate edilmesi gereken kuralların bir kısmını yine pedagojik bir bakışla değerlendireceğim.
-İlk olarak ne yaşanırsa yaşansın gençlerle aile bağlarını güçlü tutmaya özen göstermek esas prensip olmalıdır. Anne-babaların ergen çocukları üzerinde etkili olmalarının yolu onlarla aralarına duvar örmemeleri, ağır cezalar vermemeleri, şefkat ve sevgilerini esirgememeleridir. Kısaca bağlarını sıcak ve güçlü tutmaya özen göstermeleridir. Bunun yanında, anne-babanın ergen çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim kurması da çok önemidir. Bu yakınlık ve iletişim sürdürüldükçe gencin dini hassasiyetler konusundaki değişim ve uyumu mümkün olacaktır.
-İkinci olarak, ergenlerin “ters kimlik” geliştirmelerine zemin hazırlayacak davranışlardan kaçınılması gerekir. Bunun da yolu, erken yaşlardan başlayarak çocukların düşüncelerine ve kararlarına değer vermekten geçiyor. Ergen çocuğun nereye gideceğine, kiminle görüşeceğine, ne yiyeceğine, ne söyleyeceğine aşırı derecede müdahale etmekten vaz geçilmelidir. Eğer böyle davranılmaz, ayrı bir birey oldukları, kişilik ve şahsiyetlerinin değerli olduğu hissettirilirse, gençler de ters kimlik geliştirme yolunu seçmeyeceklerdir. Anne-babanın değerleriyle daha barışık olacaklardır.
-Gençlerin en çok ihtiyaç duyduğu şey anlaşılmak ve eleştirilememektir. Kendi iç dünyasında fırtınalar kopan, yolunu bulmaya çalışan, gelecek kaygısı içinde olan ve kapitalist ideolojinin manevi baskısı altında kıvranan bir genç öncelikle anne-babası tarafından anlaşılmak ister. Bu durumda anne-babaya düşen şey, onun yaşadığı iç çatışmaları, hatta bunalımları, içinde bulunduğu dönemin heyecanlarını, arzu ve isteklerini anlamasıdır. Çocuğunun ahireti için zararlı olacak bir davranış ve tutumu gördüğünde, ona hak vermeyip, ama onu anladığını söylemesi ve duygularına ayna olmasıdır. “Seni anlıyorum, gençsin, her şeyi görmek ve yaşamak istiyorsun, ama senin ebedi hayatına zarar verdiğini düşündüğüm için de bu davranışına çok üzülüyorum” gibi sözlerle eleştirmeden onu anladıklarını hissettirmeli, konuyla ilgili anne-baba kendi duygularını ifade etmelidir.
Böylece genç, kişiliğine ve benliğine bir saldırı, engel ve karşı koyma görmediği için de öfkelenmek ve inatlaşmak yerine, olumlu yaklaşım sergileyecektir.
-Ergenlik döneminde en etkili yol, rol model olmak. Belirli bir yaşa gelmiş bir gencin üzerinde anne-babanın nasihat ve önerilerinin etkisi bir ise, öğretmenlerin, çevrenin, medyanın, arkadaş gruplarının, okuduğu kitapların, izlediği filmlerin etkisi dokuzdur. Anne-baba on’da birlik etkisini, sürekli hale getirdiği nasihatler, sitemler değil de İslam’ın güzel ahlakını bizzat yaşamak, ibadetler/ haram ve helaller konusunda dikkatli olmak suretiyle rol model olarak gerçekleştirebilir. Babanın öncülüğünde evde cemaatle namaz kılmak, kısa da olsa her gün dini bir kitap okumak, Allah’ın varlığını, şefkat ve merhametini hissettirecek sözler söylenmesi, kısaca evde manevi bir atmosferin varlığını bizzat yaşatmak.
Kural ve prensipler koymakla, otoriter olmayı, baskıcı olmayı ayırt etmek. Ergen ile babaları karşı karşıya getiren en önemeli şey, babaların otoriter ve sert yapılarıdır. Bu da gençlerde büyük bir tepki doğuruyor. Modernizmin bireysellik ve özgürlük anlayışı yeni kuşak tarafından, maalesef sınırsız özgürlük ve bencillik şeklinde algılandığı için, en küçük müdahaleyi baskı şeklinde algılıyorlar. “Ben özgürüm, bana müdahale ediyor, istediğim kararı kendim almama izin vermiyor, beni baskı altına alıyor” diye tepkili olabiliyorlar. Hatta bazen küçük bir istek ve uyarıyı örneğin, eve girip-çıkma saatleri konusundaki prensipler, namaz kılması konusundaki teşvikler “baskıcı” tutum olarak da algılanabiliyor.
Babanın ailede esnek bir otoritesi olması ve aile üyeleri ile birlikte belirli kurallar ve prensipler belirlemesi tabi ki çok önemlidir. Ancak bazı babaların çocuklar üzerindeki varlığı hiç hissedilmezken, bazılarının da gerekenden daha fazla bir otorite uyguladıkları da bir gerçektir.
Gencin o andaki ısrarı ve ruh yapısını dikkate alarak, onu germekten, öfkelendirmekten kaçınmak, zaman zaman prensipleri gevşetmek, bazen görmemezlikten gelmek gencin baskı hissetmesini önler. Veya bir genci, istemediği bir yere zorla götürmek yerine “seninle şuraya, bu etkinliğe, şu sohbete birlikte gitmek isterim, gelirsen beni memnun edersin,” şeklinde öneride bulunmak kendisinin şahsiyetine ve kararlarına önem verdiğiniz şeklinde algılayacaktır. Bu durumda genç kendisini baskı altında hissetmeyecek, kişiliğine önem verildiği için de hoşuna gidecektir.
Gencin hatalarına, eksikliklerine değil de küçük de olsa olumlu davranışlarına odaklanmak ve takdir ve teşvik ederek gelişimini sağlamak
Anne-babalar çocuğun ebedi hayatını kazanması adına, sürekli onun terbiyesine odaklanıyorlar. Bundan dolayı da olumlu davranışlarını değil de sürekli hatalarını, eksikliklerini görüyor ve dile getiriyorlar. Bu da çocuğu, rahatsız edip, anne-babadan uzaklaştırıyor. Oysaki bir ergene dini anlayış ve ibadet alışkanlığı kazandırmanın en iyi yollarından biri, onun bu çerçevedeki en küçük olumlu adımlarını görmek ve takdir etmektir. Kişi, takdir gördüğü, beğenildiği doğrultuda ilerler. Her çocuğun mutlaka takdir edilecek bir İslami ahlakı vardır. Örneğin “ Maşallah oğlumla/kızımla iftihar ediyorum. Çok sağlam bir ahlakı var. Şu, şu ibadetini hiç aksatmaz, güzel Kur’an okur, tesettüre riayet eder, haram ve helale karşı dikkatlidir. Kısaca hangi güzel alışkanlığı ve davranışı varsa onu takdir etmek.
Orta yolu bulmaya çalışmak
Bir gencin, her zaman anne-babası gibi düşünmesi, dini hassasiyetlere riayet etmesi mümkün olmayabilir. Gençlerin özelikle önem verdiği, yapmakta ısrar ettiği birkaç konu vardır. Bunlar sayıca fazla değildir aslında. Örneğin eve gidip gelme, giyim-kuşam, ibadetler, aşırı sosyal medya veya TV izlemler veya istenmeyen arkadaşlar gibi konulardır. Bu konularda, kırıcı ve sert bir tutum takınmak yerine, orta yolu bulmak zararı en aza indirmektir. Unutmayalım, “bir şey bütün bütün elde edilmezse, bütün bütün de terk edilmez.”
YORUMLAR