Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Prof. Dr. Sabri Eyigün

Enes Kara’nın İntiharı ve Dindar Ailelerin Çocukları 

Son iki hafta içinde 3-4 genç evladımızın arka arkaya intihar etmesi hepimizi derinden sarstı. Şimdi bize düşen şey, anne-baba olarak, buradan çıkarılması gereken dersleri çıkarıp, yeni Enes’lerin, Batuhan’ların iki dünyalarını da yıkıp gitmelerinin önüne geçmektir. Ancak kutuplaşma bağnazlığı nedeniyle, konu maalesef ideolojik bir zemine kaydırılıp, sadece İslami vakıflar üzerinden tartışıldığı için, korkarım yine almamız gereken dersi alamayacağız.
Yazımın başlığında her ne kadar Enes evladımızın adı geçiyorsa da kesinlikle onun ve ailesinin tutumundan hareketle yazmıyorum. Çünkü ne onu ne de ailesini tanımıyorum. Sadece bu acılı aile üzerinden gündeme gelen gençlik intiharlarında ailelinin rolüne dikkat çekmek için Enes adını kullandım .
Bu olayda olduğu gibi, kendi yakın çevremde de sık sık duyduğum bir yakınma şudur: Hocam, neden muhafazakâr ailelerin çocukları anne-babalarının dünya görüşüne ters bir yolda yürüyorlar? Oysaki onların dini eğitimi için sürekli nasihat ve tavsiyelerde bulunduk, dinimizi anlattık, camiye ve cemaate götürdük. Ama sonuç bu?
Gördüğüm kadarıyla, bu konuda anne-babalar kendilerini çaresiz hissediyor. Ne yapsalar istedikleri sonucu alamıyorlar. Çünkü çocuk eğitimini ve gençlerin içinde bulunduğu ergenlik döneminin psikolojisini tam olarak bilmedikleri gibi, çağı ve mevcut ideolojilerin gençler üzerindeki etkilerini de de tam olarak okuyamıyorlar. Eğitimcilerin de sunduğu öneriler uç noktalarda olduğu için kafaları iyice karışıyor.
Bu konuda âcizane tespitlerim ve önerilerim şunlar olacak:
Çocuk eğitimi anne karnında başlar: Annenin hamileliği isteyip istemediği, hazır olup olmadığı, bu dönemde karı-koca ilişkileri, anne-aile ilişkileri çocuğun ruhsal yapısını etkiler. Bu ruhsal yapı da onun mizacını, tutumlarını, ilişkilerini belirlemede etkili olur.
Aynı şekilde ilk altı yıl, çocuğun kişilik yapılanmasının en önemli evresidir. Çocuğun dünyaya geldiği andan okula başlamasına kadar geçen süreçte annenin çocukla ilgilenmesi, güvenli bağlanmasını sağlaması, sınır koyup, ama özgür bırakması, aşırı kontrolcü olmaması, duygusal ihtiyaçlarını karşılaması, babanın özel ilgisi, sahiplenmesi, onunla zaman geçirmesi çocuğun sağlam bir kişilik kazanmasında çok etkilidir.
Bunun tersi durumda anne çalışmaya gidiyor ve çocuğu ihmal ediyorsa, anne-baba ilişkileri, iletişimleri iyi değilse, evde sürekli kavga varsa, anne yakınıyor, baba bağırıp çağırıyorsa, hafta sonları, bayramlar, tatiller, düğünler, aliş-verişler hep bir kavga nedeni oluyorsa; çocukla, sadece ebeveynlerden biri ilgileniyor, diğeri onu ihmal ediyorsa, baba istek ve arzularını emir vererek yapıyorsa, çocuğun eğlence ihtiyacı ya bütün bütün TV’lere, oyunlara, telefonlara bırakılmış veya haramdır, günahtır deyip her şey yasaklamışsa bu çocuğun sağlam bir ruh yapısına sahip olması mümkün değil.
Gençlik çağında değersizlik, sevgisizlik, terk edilme veya sürekli kontrol edilme vb şemalarının etkisi altında kalacak ve ruhsal ihtiyaçlarını başka şeylerle doyuracaktır. Daha da önemlisi anne-babasına doğrudan karşı olmasa da onların değerlerine, namazlarına, bayramlarına, oruçlarına, aile değerlerine karşı olacak.
Bundan dolayı, çocuğumuzun bizi ve değerlerimizi sevmesi, onun ruhsal ihtiyaçlarının dengeli bir şekilde doyurulmasına bağlıdır. Dini ve ahlaki değerlerimiz çerçevesinde eşimiz ve çocuklarımızla asla tartışmamamıza, bu değerleri bahane edip onları ihmal etmememize, cezalandırmamamıza bağlıdır.
Bu süreçte dini eğitimde çok hassas davranmalı, örneğin Allah’ı, sürekli seven, nimet veren, değer veren, kâinatı en güzel şekilde yaratan sıfatlarıyla tanıması sağlamalı. Çocuğun erken yaşlarda Allah’ı sevmesi, bize nimet verenin O olduğunu bilmesi, yüce kudretini doğada, çiçekte, kuşta, ağaçta bizzat görüp hayret etmesi, bu konuda aklına pencere açılması ona dini eğitim adına verilecek en güzel değerlerdir.
Kısaca çocuğun anne-babasını sevmesi, Yüce yaratıcıyı sevmesi, ona zorla bir şeyler öğretmekten çok daha önemlidir.
Ergenlik döneminin kendisine has bir yapısı var. Yaşadığı hormonel değişimlerden dolayı gergindir, öfkelidir, inatçıdır, ayak diretir. Kimlik bunalımı içindedir, arayış içindedir. Çocuk, artık bir benliği, kişiliği olduğunu ispat etmek ister. Yeni kimlik oluştururken ilk aklına gelen şey, anne-babadan ayrı bir kimlik oluşturmak. Çünkü dışarıdakiler onun ayrı bir birey olduğunu kabul ederken, anne-babalar ise, onu hala kendilerinin bir parçası görmektedirler. Genç de “ben artık sizin bir parçanız değilim, bağımsız bir kişiyim” demek ister ve bu konuda onlarla çatışmaya girer. Aslında sağlıklı bir kimlik oluşturmak için anne – baba, öğretmen ve çevre ile bir süre çatışmalar yaşaması gerekir. Bu doğal bir süreçtir.
İşte asıl sorun da burada başlar. Genç, sırf bağımsız kimliği olduğunu ispatlamak için, bazen anne-babasının isteklerine karşı gelir. “artık beni kontrol etmeni istemiyorum, beni yönetmeni istemiyorum, benim de kendime özgü düşüncelerim var, kimliğim var, ayrı bir dünyam var” demek ister. Ve daha da önemlisi anne-babanın bunu kabullenmesini ister. Anne-babalar ise, bu durumu bilmedikleri için telaşlanır, öfkelenir, kaygılanır ve çocukla karşı karşıya gelir.
Artık olay bir kısır döngüye dönüşür, anne-baba karşı çıktıkça, çocuk savunmaya geçer. Ve yeni kimliğini göstermek için, inadına onların değerlerine ters düşüne bir yolda gider. Buna psikolojide “ters kimlik” denir. Muhafazakar anne-babanın çocuğu, solcu olur veya bir dönem daist olur, müzikle, sinema ile uğraşır, kız çocuğu başını açar, oje yakar, namazı bırakır, anne-babasının gittiği vakfa, cemaate, tarikata karşı cephe alır. Bu süreçte anne-baba “eyvah evladım gidiyor” diye panik yapar. O panik hali ona bir sürü hata yaptırır. Şiddete ve baskıya başvur, harçlığını kesmek ister, eve kapatır, telefonunu almak ister, sabahları zorla namaza kaldırır, istemediği halde zorla dini bir vakfın yurduna yerleştirir. Genç, bu durumda iyice aileden ve değerlerinden uzaklaşır…
Sonunda anne-babası ile duygusal bağını koparır, kendini yalnız ve sahipsiz hisseder. Allah korusun, eğer inancını da kaybetmişse, manevi bir boşluk içine düşer. Tutunacak dalı kalmaz. Bu durumda onun için hayatın bir anlamı da yoktur artık. Yoğun bir depresona girer, bu depresif ruh hali uzun sürerse akla ilk gelen de intihar olur.
Yarın Anne-babaya düşen görevleri anlatacağım

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER