Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden bu yana siyasi ve ekonomik sorunlarla boğuşmaktadır. İktidara hangi siyasi parti gelirse gelsin siyasi ve ekonomik temel sorunların çözümünde herhangi gözle görülebilir bir ilerleme kaydedememiştir. İktidara gelen hükümetler Türkiye’nin temel sorunları ile ilgili çözüm yolları üretemiyordu. Çünkü Türkiye üzerindeki dış baskılar, ablukalar, ambargolar siyasi ve ekonomik gelişmelerin önündeki en büyük handikaptı. Dışa bağımlılığın vermiş olduğu tembellik/uyuşukluk, tedirginlik ve korku Türkiye’nin ileriye gitmesinin önünde en büyük setti. Dışa bağımlılık ve aşırı BATI hayranlığı, devletimizin ve milletimizin temel/asli unsurlarını oluşturan milli ve ulvi değerle oynanmasına sebep olmuştu.
NATO üyeliğimizle birlikte BATI’ya olan bağımızı tescillemiş olduk. BATI’nın DOĞU’ya açılan kapısında Jandarma görevini üstlenen bir Türkiye yıllarca ne gelişebildi, ne yükselebildi ne de kendi özgüvenini oluşturabildi. Merhum Menderes ve Özal döneminde de önü tıkanmıştı. Ta ki şu anki Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde AK Parti iktidara gelinceye kadar. AK Parti iktidarı ve şu andaki Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın da önünü kesmek istediler. AK Parti’nin kapatılması teşebbüsü, 17-25 Aralık Polis/Yargı ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişimlerine rağmen başaramadılar. Türkiye’de ne olduysa son 20 yıl içinde oldu. Türkiye, son 20 yıl içinde gerçek siyasi, ekonomik, askeri ve istihbarı bağımsızlığını kazanabildi. Son 20 yıl içinde dünyadaki asli yerini alabildi. Türkiye AK Parti iktidarı ile önce tam özgür ve bağımsız bir ülke olmak için kolları sıvadı. Yani, asıl mayası/kökü olan milli ve ulvi değerleri üzerinden “Yeni Türkiye” inşasının temellerini atabildi.
Türkiye yıllar sonra çarpıtılan tarihi gerçeklerin üzerindeki sis perdelerini kaldırarak kendi özbenliğini bulabildi. İşte bu milli ve ulvi değerlerle yıllardır uyutulmuş ve uyuşturulmuş beyinler ayıltıldı ve aydınlatıldı. Devletin ve milletin bağırsaklarındaki tüm cerahat dışarı atıldı. Artık bu millet ve bu devlet uyandı ve şaha kalktı. Siyasi, ekonomik, toplumsal, teknolojik, askeri ve istihbarı vs. her alanda devrim niteliğinde devası adımlar atarak istikbal ve istiklal yolunda geleceğe yönelik umutlar yeşerdi. Türkiye, küresel emperyalist güçler tarafından ne kadar baskı, tehdit ve ambargolara maruz kalsa da son yıllardaki uluslararası atılımları, barışçı adımları, doğu ve batı arasındaki dengeleri sağlayıcı girişimleri ile ilgi odağı olan bir ülke konumuna yükselmiştir.
Türkiye geçtiğimiz günler içinde Libya ve Avrupa’ya iki önemli çıkartma yaptı. Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Milli Savunma, Ticaret bakanları ve İletişim Daire Başkanlığı heyetinin Libya ziyaretinde iki ülke arasında imzalanan 30 trilyon değerindeki hidrokarbon mutabakat muhtırası ile bazı ülkelerin anladığı dilden konuşmuş oldu! Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’i aynı masaya sohbet ettirmesi iki ülke arasında barışa yönelik bir adımın sinyaliydi! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa zirvesi sonrası uluslararası basının sorularına vermiş olduğu cevaplar ile Yunanistan’ı uyardığı gibi Suriye’ye yeşil ışık yakmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmış olduğu açıklamada vermiş olduğu ipuçları ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat ile görüşebileceğinin sinyallerini vermişti. Her iki çıkartmanın amacı da kendisine yönelik her türlü siyasi, ekonomik ve askeri baskı, tehdit ve saldırılara karşı gereken cevabı vermekti. Uluslararası çıkarları doğrultusunda hak ve hukukunu koruyarak Ege ve Akdeniz’deki tüm haklarını güvenceye almaktı. Türkiye gerek Libya çıkartması ve gerek Avrupa zirvesindeki dik duruşu, tavır ve tutumu ile dünyaya anladığı dilden konuşarak gerekli mesajı vermiştir.
YORUMLAR