Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Fetih kod-adresi

Konuyu hakkıyla dile getirmemiz ve okurlarımıza rahatlık sağlamamız için öncelikle «mefkûre»nin mánâsına bakalım. Mefkûre Arapça «fikr» yàni düşünmek, daha doğrusu üretilmiş düşünce ürünü mánâsı taşıyan kökten, Türkçe’de türetilmiş ağyarını mâni, efradını câmi bir kelime…

Bir de «mefkûre ahlâkı» var. Lâkin ona geçmeden hemen belirtelim ki, mefkûreye “düşünsel amaç” demek gibi, «kelime»yi «sözcük»e inkılâb etmek de aynı aşağılık zihniyetin ürünü.

TDK[1] uyduruğu «sözcük» asla «kelime»nin karşılığı değildir. Zira «cık, cik, cuk, cük» gibi ekler küçültücüdür. Oysa «kelime» bilakis lisánın ya da «söz»le ifadenin bu en kıymetli beher ölçeğini büyütür, hattâ yeri gelir koskocaman bir değer bile yapar.

Meselâ «kelime-i tevhîd» deriz. Sözcük-ü tevhîd veya sözcük-ü şehadet diyemeyiz. Nihad Sami Banarlı “kelimeler üzerinde hiç kimsenin oynamaya hakkı yoktur, çünkü kelimeler milletindir” diye boşuna dememiş… Hattâ bana sorarsanız, kelimeler yalnız milletin değil, birçok yönüyle insanlığın da malıdır.

* * *

XX. yüzyıl başında Ziyâ Gökalp Fransızca idéal (ülkü) karşılığı teklif etmişti mefkûreyi… Belki de yaptığı en hayırlı tefekkürü buydu Gökalp’ın. “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” şeklindeki o garip teslisindeki gibi saçmalamıyor, faydalı bir iş yapıyordu…

Ünlü hikâyecimiz Ömer Seyfeddin’in “Yegâne mefkûresi Allah’tan başka kimseye secde etmemek, kula kul olmamaktı” ifadesi, mefkûreyi üstad Necip Fàzıl Kısakürek’in arzusu istikametindeki en güzel izahtı.

Zira Allah’tan başkasının önünde eğilmeyen, kula kul olmayanlar kelimenin tam mánâsıyla «mefkûre ahlâkı» sahibidirler.

Zaten üstad da dalkavukluk, iltimas, rüşvet, fuhuş, içki, cinayet, kumar, riyâ, hile, nefret, samimiyetsizlik, doğruluk ve hakikatten korkmak, şüphe, itimatsızlık, iman ve zıddı olan inkâr (küfür) başlıklarıyla uzun uzun izah ve “Ayrıca istihza… Ciddiyetten korkuyoruz! Ayrıca kargaşalık… Nizamdan korkuyoruz! İnsanoğlu, bizde ve bu son devirde alçalmaya bırakıldığı kadar, hiçbir zaman ve mekânda bırakılmadı” diyerek bitirdiği yazısında böyle anlatır «mefkûre ahlâkı»[2].

* * *

Eskiden ecdadın bir Rumeli ve Kızılelma mefkûresi varmış…

Selçuklu Türkleri Anadolu’ya girdikten sonra henüz fethetmedikleri yani Bizans’ın elinde olan topraklara “Roma-eli” sonraları “Rum-İli” diyorlardı. Gün geldi Bizansın merkezi İstanbul da Allah’ın nusretiyle fethedildi ve Avrupa’ya (Balkanlardan) iyice ilerledik.

İşte o zamandan bu yana fethedilmiş de olsa, Garptaki İslâm topraklarına Rumeli diyoruz. Kızılelma ise, (ecdadımız için) asırlar boyu fethedilmemiş Rum ellerinin fethine işaret eden bir nevi fetih kod-adresi idi…

Bozuk düzenin dişlileri arasında sıkıştırıldı bu talihsiz millet. Ve bu uğursuz hava maziye ait ne kadar fazilet varsa garazen[3] massedip yok etmiş, yeni nesiller tamamen sahipsiz kalmıştır…

Türklerin en büyük şairi Fuzûlî’nin;

Cânı cânan dilemiş, vermemek olmaz ey dil
Ne nizâ eyleyelim, ol ne senindir ne benim

Mısralarında dil, «gönül» mánâsındadır. Lâkin medâr-ı iftiharımız, son üçyüz yılın en genç profesörü ünvanlı ilim adamımız merhum Oktay Sinanoğlu’nun da söylediği gibi lisán anlamındaki dil de, kültür mánâsındaki gönül değil midir? 07 Şubat 2021

—————————–
[1] Birçok şeyi merak ediyoruz, hattâ kıytırık tv dizilerinin sonunu dahi merak ederiz de bu TDK kimlerin elinde, kimler kontrol ediyor hiç merak etmeyiz. Boğaziçi Üniversitesi rektöründen çok daha mühim bir meseledir oysa…
[2] İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 16. baskı / s.156-157-158.
[3] Garazen (maksatlı olarak, garaz ve kînine uyarak, kin ve düşmanlıkla)

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER