Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Gel pisi pisi…

Hergün ülkemizdeki fenalıkları, ibretamiz kötülükleri yazmaktan bana da gına geldi. Bu sabah kendiliğinden gelişen bir hadiseyi siz muhterem okurlarıma da hikâye ederek farklı bir yazı yazayım dedim:

Kedilerimizle yaptığım deneyin sonucu:

Sabahleyin köy evimizin bahçesinde, köy kedilerimizin verdiğimiz (yoğurt suyuna batılırak lezzet ve vitamin katılmış) ekmekleri yiyişini seyrediyor, mutlu oluyordum.

Evet mutlu oluyordum. Mutluluk aslında büyük şeylerde değil, böylesi küçük şeylerde aranmalı. En tatmin edici saadet budur. Fakat ukalâlar (çok bilmişler) bu yalın ve basit gerçekliği anlamaz, söyleyince de burun kıvırır…

Neyse efendim, bendeniz bu arada “kediler neden «pisi pisi» deyince geliyorlar?” diye düşüncelere daldım. Ve sonra “neden bunu kedilerimiz üzerinde deneyerek öğrenmiyorum?” dedim.

DENEY (TECRÜBE) BİR: Onlara «pisi pisi» yerine «gel gel» dedim yumuşak bir ses tonuyla. Baktım ki başka türlü seslenişler pek dikkatlerini çekmiyor.

DENEY (TECRÜBE) İKİ: Aklıma rahmetli anneannemin kedisi geldi. (Bu ikinci deneyle alâkalı olduğu için önce o (nostaljik) hatıramızı aktaracağım.)

Hey gidi günler hey. Diyarbakır BAĞLAR semtinde görkemli cennet gibi bir üzüm bağımız vardı. Şimdilerde (duyduklarıma göre) bir kenar mahalle olmuş, kalabalık mı kalabalık ve nahoş bir vaziyetteymiş.

İşte o güzelim bağımıza babamın izin zamanlarında gider, merhum dedem ve anneannemin kaldıkları iki göz kargir evde sıkış tepiş kalır, lâkin çok çok mutlu olarak dönerdik.

Merhum dedem üzümlerin hasat zamanı toplanan 40 sepet üzümden birini ZEKÂT olarak ayırırdı. Kalanları da satmaz, pestil, sucuk, pekmez gibi şeyler yaparlar biz bunları bir sene boyunca yer içerdik.

Çok güzel bir çocukluk hatıram: Biz çocuklara verilen ciddî bir vazife vardı: Ayaklarımızı güzelce yıkatır, sonra Diyarbakır taşından yapılma taş küvette üzüm çuvallarını çıplak ayakla çiğnetirir, şıra çıkarırlardı (esasen yaramazlık yapmadan eğlenmemiz ve bir işe yarıyoruz dememiz çindi bu). Mekânları Cennet olsun.

Hiç unutmam o günü. Bahçede kurduğumuz yer sofrasında hep birlikte (hálâ çok sevdiğim dünyanın en güzel gıdası canım örgülü Diyarbekir peyniri eşliğinde) yaptığımız muhteşem kahvaltılarımızdan biriydi. Anneannem sofradakiler yetmezmiş gibi, bizler için kırmızı incirlerden topluyordu. İşte son deneyde aklıma düşen bu hikâyedeki (ninemin kedisi) MESTAN idi.

Kahvaltı esnasında oturduğum yerden anneannemi seyrediyordum. Mestan ayaklarının dibinde dolanıyordu. Sonra birara kafamı çevirdiğim sıra olacak, bir çığlık geldi anneannemden. Babam ve merhum dedem hemen koştular.

Meğer anneannem kedisi sanarak “haydi Mestan rahat ver incirleri toplayım” dermiş ama değişen bir şey olmayınca ayaklarına bakmış. Bir de ne görsün, kara bir yılan ayaklarına dolanmış kadıncağızın ve çığlık…

Yılanı öldürdüler mi, alıp attılar mı hatırlamıyorum. Hatırladığım bir sopanın ucundaydı yılan. Galiba zehirsizmiş. İşte o kahvaltı böyle maceralı olmuştu ve MESTAN kedi başrollerdeydi.

Ben de bizim kedilere de MESTAN diyelim diye düşündüm. Ve “mestan mestan” diye seslenince «pisi pisi»de olduğu gibi ilgi duydular. İçimdeki merak artıyordu. Bu kez Mestan’ın «S» sesini uzatarak, “messstan” diye seslendim, ikisi birden «pisi pisi» demişim gibi geldiler. Bu «S»de bir iş var dedim ve internetten baktım.

Haklıymışım. Kedilerin sesleri duyma aralığı bizden 3 kat daha yüksek ve «S» sesinin de oldukça yüksek bir frekansı varmış. Sebap buymuş.

Yàni aslında (biraz şartlı refleks gibi bir durum olsa da) kedilerin dikkatini «P» veya «İ»den çok, «S» çekiyor bu yüzden de içinde «S» harfi (sesi) olan (mestan gibi) başka bir sesleniş de, «pisi pisi» kadar dikkatini çekiyormuş kedilerin.

CUMANIZ VE MEVLÎD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN. 07.10.2022

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER