Gönül ne umutlar taşır ne beklentilerin sahibidir ve ne derin sırlar gizlidir gönlün sahillerinde. Yarınlara ancak gönülden niyetlerle bağlanırsınız. Umutlarınızı gönlünüzde taşır, sırlarınızı yine gönül dünyanızda misafir edersiniz. Unutulmamak isteyenlerin gönüllerde yer edinmesi gerekmez mi? Zira birini seviyorsanız gönlünüzde taşırsınız. Biri sizi seviyorsa yine gönlünde taşır sizi.
Diğer bir açıdan, gönül Allah’ın her gün nazar ettiği bir merkez olduğuna göre, insanların kalbini kırmamak gerekiyor. Hele ki, Allaha dost olmuş gönüllere ayrı bir özen gösterilmelidir. Çünkü Yüce Allah’ın dostluğunu kazanmış bir gönle dokunursanız, bunun varacağı makam bellidir! Altından kalkamazsınız. Allah razı gelmez, kadere karşı gelmiş gibi, başınızı örse vurmuş gibi iki yanı keskin kılıca çarpmış olursunuz.
Evet, gönüller sevginin misafir edildiği mahallerdir. Oraya her şeyi misafir etmemek gerek. Gönüller arası kurulan köprüler ise benzer mi başka köprülere hiç? Taş köprülerden farklıdır; gönül köprüsünün mayası, harcı, kalıbı ve kimyası. “Gönül kırmak Kâbe’yi yıkmağa eş değer.” demiş Şanlı Peygamberimiz (SAV) Gönül yapmak ise büyük ibadetlerden.
Bir gönül yapmışsanız, bir gönüle girmişseniz, o gönül sizi sıkmıyorsa şayet, orada hüküm sürmeniz nimetlerin en güzeli, bahtiyarlığın tâ kendisi değil midir? Gönül kırmaktan sakınmak bir erdem de ya kırık gönülleri onarmağa ne dersiniz? İnsanın şu hayatta en önemli işi bu olmalı belki de. Çünkü hayat dediğimiz gerçek öylesine anlamsızlaşıyor ki bazen, olumsuz hiçbir şeye değmeyecek kadar kısa geliyor. Şu fani hayata bağlanmak, bir o kadar da gereksiz geliyor insana. Daha çok da sevdiğiniz birilerini erken bir vakitte kaybettiğinizde anlıyorsunuz bu hakikati. Öyle değil mi..?
Görmesek de işitmesek de gönülden gönüle kurulan köprülerle birbirine yol bulanların iletişimidir en sağlam bağlar. Yani gönül bağları! Siz bunun adına ne derseniz deyin, aynı duyguda birleşerek, aynı görüşte mecz olmaktır gönüllerin birlikteliği. Kalpleri birleştirmek, iki kalbi aynı duyguda çırpındırabilmek, aynı heyecanla atmasını sağlamak tek yürek olmayı başarmış gönül insanlarının işidir. Gönül bağlarınızın güçlenmesi, yıllara rağmen gönle giden yolların kaybolmaması, duygularınızın küllenmemesi ve gönüllerdeki misafirliğinizin ya da bir gönle yaptığınız ev sahipliğinin yerleşik duygu haline gelmesi ne güzel ne büyük bir bahtiyarlıktır.
İnsanların dili, gönüllerinde olanı her zaman yansıtır mı bilinmez. Ne var ki, içte olanın dışa yansıyacağı aşikârdır. Ancak, bunun için birazcık da çaba gerekmiyor mu? Sahi, bir gönül kapısı nasıl açılır? Kaç tıkla size kapısını açar gönül sahipleri. Her kapı tıklanamayacağı gibi, her çalınan kapının açılmayacağı da duygu adına, dostluk adına ve gönül birlikteliği adına inkârı mümkün olmayan bir gerçek olmalı. Öyle ya; yolgeçen hanı değildir ki gönüller!
Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle; “Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.” diyor. Hz. Yunus da; “Ey hoca! İstersen var bin hacca, Hepisinden iyice. Bir gönüle girmektir” demiyor mu?
YORUMLAR