Hz. Azrail’in Güzelliği
Sizlere Sevgi dostlar, bu günkü yazımızda, dört büyük meleklerden ve ölüm meleğinin güzelliğinden bahsetmek istiyorum.
İslam dininde melekler nurdan yaratılmış, bedensel özellikleri olmayan, cüz’i iradesi olan, fakat şeytan tarafından musallat olun madıkları için, bu iradelerini kötüye kullanma gibi bir durumları olmayan, günahsız Allah katındaki makamları sabit olan varlıklardır. Meleklere inanmak, İslam’da inanç esasların dan dır, yani meleklere inanmayan kişi müslüman olamaz.
Meleklerin sayıları ve çeşitleri tam olarak bildirilmemiştir. Yine de bazılarının görevleri ve sayıları bilinmektedir. Bu meleklerden dört tanesi, büyük melekler veya dört büyük melek olarak anılır. Bunlar; Cebrâil, Mikâil, İsrafil ve Azrail’dir.
Son nefesimizi verirken, farklı kişilikler de karşımıza çıkan, halk arasında Azrail olarak adını bildiğimiz, gerçek adı ölüm meleği olan dört melekten birisi olan, Azrail’den söz etmek istiyorum.
Ölüm meleği, bildiğiniz gibi bizlerin imanımıza göre karşımıza çıkıyor. Ve öyle emaneti bizden geri alıyor.
Sizlere tamamen gerçek yaşanmış bir gerçek hikâyeden bahsedeceğim.
Öüm meleğinin emanetini alacağı kişiye ne şekilde görünüp hak baki’ye nasıl kavuşturğundan bahsedeceğim.
Onk. Dr. Haluk Nurbaki’den gerçek bir hatira…
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi asan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesin de baş hekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine ragmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap’ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm.
Ancak, Serap’ın da bütün diğer kanserliler gibi, ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir’e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim.
Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün, kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.
Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
“Doktor bey,” dedi.” Ben size, dargınım.
“Niçin?” diye sordum. “Siz, dindar bir insanmışsınız? Niçin bana da, ALLAH’ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?”
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O’nu üzmemeye çalışarak: Doktora ulaşmak kolaydır” dedim. “Parayı bastırdın mı! İstediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın!
Konuşmaya mecali olmadığından, “Ben o isteği duyuyorum” manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan, iman derslerimiz başlamış ve dersler hızlandırılmalı öğretime” dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.
Vefatına bir hafta kala: “Doktor bey” dedi. “Ben ölürken ne söylemeliyim?” “Senin durumun çok özel” dedim. “Kelime-i Sahadet sana uzun gelir. O anı fark edince “Muhammed” (s.a.v) sana Yeter “
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım. Ve serap’ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair bir işaret sezdim. Ertesi gün O’na: “Hiç korkma! dedim. “İğneyi vurdurabilirsin.”
Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu: Doktor bey.! Azrail, bana nasıl görünecek?
O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap’a sürekli morfin yapıyor ve O’nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek: “Serap, bir haftadir morfin yaptırmıyor.” Dedi. “Sabahlara kadar inliyor ve çok istırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.
Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste “Muhammed” diyemezsem?.
“Kızım,” dedim. “O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir peri gibi gelecektir.”…
Salı günü Serap’in ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan, dindar bir hanım akrabası ayaktaydı, Ve beni görünce yanıma gelerek:
“Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!” dedi ve devam etti: Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve “yataktan kalkması imkansız” denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de: “Doktor bey’e söyleyin, dedi. Azrail, O’nun söylediğinden de güzelmiş!.
Tüm inanan müslüman kardeşlerimize ve şuan bu yazıyı okuyan, bütün kardeşlerimize, RABBİM son nefeslerimiz de bizlere, Kelime-i Şehadet getirmeyi, ölüm meleğinin, perilerden daha güzel görülmesini, nasip etmesi dileğiyle…
Allah’a emanet olunuz…
Miraç MORÇÕL
18.08.2023/Samsun
YORUMLAR