Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Said Paşazade / Araştırmacı yazar

Kadir Gecesi’ni ihyâ

İhyâ, dirilme, canlandırma. Yeniden canlılık kazandırma, ortaya çıkarmak. Manevî cihetiyle ölü kalpleri îman, aşk, irfan, nasihat ile diriltme.

Kadir Gecesi’ni ihyâ ise, (hakkında Kadr Sûresi’nde 4 ve 5’inci àyetler) “Onda melekler ve Rûh, Rablerinin izniyle, herbir iş için iner de iner” ve “O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır” buyurulmuş olan; Kur’ân’ın nazil olmaya başladığı ve yine aynı Sûre’nin 3’üncü àyetinde “bin aydan (daha)[1] hayırlı” olduğunu bizzatihi Rabbimizin beyan ettiği bu mübarek geceyi daha fazla duâ ve ibâdetle geçirmektir.

Düşünün, Allah uzun bir ömür vermiş, 84,5 senelik uzun bir hayat yaşamış bir insànın tüm hayatına bedel. Bir geceyle kazanılan ne büyük mükâfat değil mi?

Şimdi háşa diyerek ya da biâ-teşbіh diyerek soralım: Bir münadi çıkıp, “ey ahali gelin bir gece uyumadan “çok da ağır olmayan” işlerimizi yapın karşılğında size bir ömür yetecek altın (veya para) vereceğiz” dese, insànlar orayı hınca hınç doldurmaz mıydılar?

Evet insànoğlu böyledir, kimse (Peygamberler ve Allah’ın veli kulları hariç) hakkıyla gafletten kurtulabilmiş değildir. Nefis ile imtihan da bu değil mi zaten? Bedir Harbi’nden büyük cedelleşmenin “nefislerimizle mücadele” olduğunu buyurmuyor mu Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)? O hâlde kimse “hayır ben farklıyım” demesin, bunun yerine bol tövbe istiğfar, duâlar ve ibadetlerle ihyâ edelim gecemizi inşá’allah.

Kafası çalışan, akl-ı selim sahipleri için söylüyoruz. Nádânlar, nefsî mertebesini “nefs-i emmare”den bir tık olsun yükseltememiş zavallılar için değil. Fakat kim ne kadar günahkâr olursa olsun gayret etsin, kim bilir (ancak Allah bilir) belki bu Kadir Gecesi kurtuluşuna vesiledir.

Burada hemen belirtelim ki, kimin günahkârlıkta ne durumda olduğunu ancak Allah hakkıyla bilir. Lâkin her Müslüman kendisini günahkâr görmeli, Cennet berâtını eline vermişler gibi azade davranmamalıdır.

Bendeniz bunu, kendimi hariç tutarak ve kafamdan söylemiyorum. “İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise içini tırmalayan ve insànların bilmesini istemediğin şeydir” buyuruyor fahr-i kâinat, Resûl-ü Ekrem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem).

Yine Abdullah ibni Mesud’un rivâyeti bir Buhari hadîs-i şerîf’i olsa gerek[2], buyuruyorlar ki, “Mü’min günahlarını üzerine devriliverecek bir dağ gibi görür, münafık ise burnuna konmuş bir sinek (gibi)

Tam senesini hatırlamıyorum ancak hayli zaman oldu tabiî, bu hadîs-i şerîf’leri öğrendiğim günden bu yana, ne zaman içimde bir burukluk hissetsem, bir yaptığıım iş içimi tırmalasa “günah mı işledim, kul hakkı mı yedim acaba” diye düşünmeye başlar, tövbe ederim.

Ve inanın ne zaman ölümü düşünsem günahkâr olarak can vereceğim korkusuyla titrerim. Bu korku ve endişe ile “Ey Allah’ım hayatımın sonunu iman ile birleştir, beni Müslüman olarak öldür” duâsını yaparım. Hattâ bunu Yusuf Sûresi’ndeki 101’inci àyetin o kısmını ezberledim ve okuyarak yapıyorum beş vakit namaz duâlarımda:

فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ

Sûretá okunuşu (transcripsiyonu): “fâtira’ssemâvâti vel-ardi ente veliyyî fî’dünyâ vel-âḣirah. Teveffenî muslimen ve elhiknî bi’s sâlihîn.” Meâlen: “Ey gökleri ve yeri yaratan… Sen, dünyâda da, âhiretde de benim velimsin (yârimsin). Benim canımı müslüman olarak al. Beni sâlihler (zümresin)e kat»”

Muhterem okurlarım, Kur’ân okumayı bilenler sûretá okunuşundan değil, Kur’ân yazısı ile okuyup ezberlesinler àyet duâyı. Müslüman olarak can vermek az şey midir? Tekrar tebrik ediyor ve mübarek geceyi ihyâ edebilen sûretá değil hakka Müslüman kullardan olmayı; nefsim, âilem, kardeşlerim ve siz din kardeşlerim için en kalbî duygularımla Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyorum. 26.04.2022

——————————————————
[1] Bu bin ay tam olarak (dikkat tam olarak) her senesi 355 gün olan kameri takvime göre 84,5 seneye eşittir. Bu da milâdî takvim senesine göre yaklaşık 83,333 sene yapar.
[2] Kimi kaynaklarda hadîs-i şerîf değil de Abdullah ibni Mesud’un kendi sözü diye aktarılır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER