KDV 37 yıllık bir maziye sahip. 8. CB merhum Turgut Özal, ekonomiyi liberalleştirmeyi hedefleyen ve tarihe «24 Ocak Kararları» olarak geçen programı başımıza sarmıştı.
Serbest piyasa ekonomisi, devletin ekonomideki payının azaltılması, kapitalizm oyuncularının serbestçe at koşturması demektir.
İktisat teorisi olarak, Fransızca “laissez-faire, laissez-passer” Türkçesi, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler (ya da geçirsinler)” olayıdır bu.
Gerçekten «ekonomist» olan bilir, devlet piyasaya hemen hiç müdahale etmez, olan garip gurabaya olur bu ekonomi modelinde.
Bu ne menem olduğunu hálâ kimseciklerin tam olarak bilmediği «24 Ocak Kararları»nın ceremesini o dönemde çok da ağır bir bedelle ödememiştik. Fakat zaman geçtikçe merhum Özal’a saydırmaya başladık.
Dar gelirliler olarak canımızdan bezmiştik. Her gelen iktidar KDV’yi keyfe má yeşâ arttırdıkça arttırıyor, gün geçtikçe «24 Ocak Kararları» resmen ve alenen belâ haline geliyordu.
İki lokma yiyorsak yarısı vergi olarak boğazımıza düğümleniyor, adeta boğuluyorduk bu lâ’net KA DE VE (Katma Değer Vergisi) yüzünden.
Çok sivri zekâlı, dahi falan olmaya gerek yok, manzara ortada. KDV’si de ÖTV’si de (Özel Tüketim V.) vergidir malûmâlileri. Vergi elbette olacaktır. Ödediğimiz vergilerin karşılığında devletten hizmet alınır çünkü.
“İyi , tamam her türlü vergi verelim de, neden biz Türkiyeliler dünyada en fazla vergi veren insanlarız?” Bendeniz işte bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Merhum Kadir Mısıroğlu üstad gibi ifade edersem, yabancı bir devlet (meselâ Yunanistan) bizi işgal etmiş olsaydı vereceğimiz haraçtan bile fazlasını kendi devletimize vergi olarak vermekteyiz!
Pekâlâ sebep? Bendeniz «ekonomist» değilim ama hal-i pür melâlimizi, şu zavallı vaziyetimizi tahlil için öyle çok fazla ekonomist falan olmaya hacet yok.
Devlet bütçesinin âile bütçesinden temelde farkı daha büyük bir hacimdeki paranın kontrolü, muhasebesidir.
Devletin de yapacağı işler ve tüm ihtiyaçları için paraya ihtiyacı vardır, âilenin de. Ben bir âile reisi, bir baba olarak nasıl gelirimle giderimi denkleştirmeye çalışıyorsam, devlet de aynısını yapar.
− Ey, o hâlde neden kızıyorsun vergilere?
− Efendi ben vergilere kızmıyorum, devletin gelir olarak vergilerimizden başka şeyi göremeyişine kızıyorum…
− Yàni vergi dışında başka işler yaparak da devlet hazinesini doldurur demek istiyorsunuz galiba. Bunu biraz açsanız?
− Daha kaç kere açayım, kaç kere yazayım kardeşim. Dilimizde tüy, kalemimizde mürekkep kurudu, klavyemi beş defa değiştirdim ama hálâ anlatamamışım demek ki…
Sanayide üretim, tarımda üretim... Evet üretim, illâ ki üretim! Üretirsen malın olur, malın varsa satar, parayı hazinene koyar, bizi de bezdirmemiş olursun.
Üretmeden tüketemezsin!. Büyük işlerden çılgın projelerden vazgeçtim, hiçbir şey bu kadarcık kısır üretimle hallü fasl olamaz.
Bu zavallı halimizle, küçücük üretim hacmimizle, dışa bağımlı, ekmeklik buğdayını bile ithal ederken hiçbir haltı salt vergilerle yapamazsınız!..
Harbî sıcak savaş halinde iseniz ancak o zaman halkın vergilerini bir miktar arttırabilirsiniz. Barış zamanı akıl almaz bir vergi ödemekteyiz.
Bütün bunları neden yazdım? Bir gazete büyük puntolarla manşetten duyurmuş: “MARKET FİYATLARI UCUZLAYACAK, DEVLET VERGİ İNDİRİYOR” diye.
Tàbi hemen “inşá’allah” dedim, ardından da, “Oh be nihayet… nihayet akıllanıyoruz” diyerek ÜRETİMİN ARTTIRILACAĞINA DAİR ümitlendim. Haydi inşá’allah. 09.01.2022
YORUMLAR