Merhum üstad Mehmed Şevket Eygi «Satranç Oyunu Devam Ediyor» başlıklı bir yazısında “Bizdeki bu dehşetli satranç oyunun gayesi (amacı) nedir?.. Cevap: Kazanan Türkiye’ye sahip olacaktır. Türkiye bir mülktür. Sahibi kimdir?.. İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnete göre Yüce Yaratan’dır. (Ateistlere bunu anlatamazsanız.) Mülkün asıl sahibi olan Yaratan, mülkü kime verir? Dilediğine verir… Dilediğinden alır” diye yazmıştı.
Üstad FETÖ’den bahsediyordu. Büyük-küçük gazetelerde ünlü-ünsüz yüzlerce yazar bu konuya dair yazdı. Fakat FETÖ meselisinin arka planını yàni büyük satrancı üstadın dışında dile getiren neredeyse yoktu…
Bunun iki nedeni var. Bazıları «satranç» nedir, ne menem bir şeydir onu dahi bilmiyorlar. Belki sorsanız, kelimenin içinde «sat» geçtiği için “satılan bir şey mi?” falan bile diyebilirler…
İkinci neden, daha önce «tribünlere oynamak» başlığıyla, (bir makale hacminde dile getirdiğim) bizim yazar takımının çoğuna musallat illettir. Bendeniz bu sendromun sebeplerine de değinmiştim o yazımda.
Hal böyle olunca fevkalâde mühim millî dâvaları yazmak (min gayr’i haddin çırağı fakirle) üstadımın ve Abdurrahman Dilipak bey gibi birkaç kalem ehli dışında kimsenin iştigal sahasına girmiyor, kaba tâbirle, sair beyzadeleri ırgalamıyordu…
Hoş bir de şu var: Yazılanlar okunmuyor ki, yazan olsa ne yazar? Millî meselelerin milletçe takibi şart. Takibi olmayan konuyu sen istediğin kadar yaz beyhude.
Bizde «takip» artık yalnızca sosyal medyada «beğen / like» almak için. “Takip edenleri ben de takip ederim, bana «beğen» verirsen ben de sana beğen verir öne çıkmanı sağlarım…”
Medyada, köşe yazılarında ve konferanslarda günlerdir «Çanakkale» anlatılıyor. Çanakkale hangi ruhla destan haline geldi? Kaç kişi bu tarihî devasa hadiseyi bugünle irtibatlandırabildi?
Önümüz Ramazan. Çanakkale deniz ve kara savaşları bir yıldan fazla süren bir harpti ve binaen’aleyh, içinde bir Ramazan Ayı da geçmişti.
Tarihleri de vereyim ki iyice anlaşılsın: 3 Kasım 1914 (14 Zilhicce 1332) tarihi ile 9 Ocak 1916 (3 Rebiülevvel 1334)[1].
İmdi Hicrî Takvime göre hesaplarsak, savaş süresi (hazırlıklar hariç) 434 gün sürmüştü: 16 gün (son ay olan Zilhicce’nin kalan günleri) + 12 ay (1333 Hicri yılı, 355 gün) + 63 gün (1334’ün Rebiülevel’ine kadar olan Muharrem ve Safer ayları + 3 gün) olarak toplam 14 Hicrî ay ve 19 gün.
Bu necip millet, o asil ve mübarek insànlar (rahmetullahi aleyhim ecmain) tek dişi kalmış medeniyetin canavarlarına karşı; çoğu kez sahur bile edemeden, aksatmadan Ramazan oruçlarını tutmuşlar, yine hiç aksatmadan Cuma ve beş vakit namazlarını eda etmişlerdi.
Ne kar-kış, ne ayaklarındaki potinlerin delik deşik olması, ne yağan top gülleleri, savrulan enkaz-ı beşer… onları dinlerinden uzaklaştırıyordu…
Allah aşkına şimdi kahrolmadan nasıl duralım? Biz kimiz? O mübareklerin çocuklarıyız desek kargalar güler? Pekâlâ kimin ahfadıyız yahu?
O 253 bin mübarek vatan evlâdı erkek oğlu erkek şehid oldu da, Yunan, İngiliz, Fransız kahpe tohumlarının iğfal ettikleri mi peydahladı bizi?
Özür dilerim, aşırıya kaçtıysam. Kahrıma verin. Tahkir değil, silkelemek maksadım. Belki dedim, şaklabanlık etmeden, tribünlere oynamadan da dikkat çeker de birilerine tesir eder (inşá’allah) sözlerimiz…
Biz o ecdad-ı mübarekenin ahfadı isek (ki maalesef öyleyiz) kafirlere benzemiş halimizi de onların ahlâk ve seciyesine döndürmek zorundayiz.
− Aaa bak «döndürmek» dedi. Biz boşuna «mürteci» demiyoruz…
Muhterem okur, böylelerinin sıfatlarına tükür. Veya Necip Fazıl üstadın dediği gibi “ağlayın, su yükselsin, belki kurtulur gemi”. 19.03.2022
—————————————————-
[1] Hicrî Takvim Ayları: 1) Muharrem, 2) Safer, 3) Rebiülevvel, 4) Rebiülahir, 5) Cemaziyelevvel, 6) Cemaziyelahir, 7) Recep, 8) Şá’ban, 9) Ramazan, 10) Şevval, 11) Zilkade, 12) Zilhicce
YORUMLAR