Kirlenmişse…

Bir göl düşünün. Birçok dere tarafından besleniyor.

Fakat neticede o bir göldür. Gelen sular toplanır, kirli gelen sular da temiz gelenler de bir birine karışır.

Temiz dereden, çaydan su içilir ama kirlenmiş bir gölden içmek sağlıklı olmaz. En azından mikroplarını öldürmek için kaynatılması şarttır.

Bir zamanlar Sülo’nun (S. Demirel) ağzına pelesenk ettiği bir laf vardı. Bir gıda kokmasın, bozulmasın diye tuz kullanılır ya. Sülo “tuz kokmuşsa…” derdi. Tuz kokmuşsa işte o zaman çare biter…

Günümüzde neredeyse kokmayan, bozulmamış yanımız kalmadı. Nereye elini atsan elinde kalıyor. Millî Eğitim ismiyle müsemmâ değil. Hiçbir millî hassasiyet ve haslet barındırmıyor. Varsa yoksa Atatürkçülük. Onu da al istediğin gibi evir çevir.

Allah’ın insànlığa verdiği reçeteden başka şifa yoktur. Peygamberler (asm) bir hekim gibi bu reçeteyi önce yaşamış, sonra takdim etmişlerdi.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) son ve en güzel örnek olarak İslâm’ın yaşayan bir modeliydi. O’nun (s.a.v) sünneti bizim reçetemizdir. Başka yol yoktur.

Temiz, pâk, tertemiz kalmak istiyorsak bu reçeteye sahip çıkmamız lazım.

Bu tuz hiç kokmaz, bozulmaz. Yeter ki canlı tutulsun, yaşansın.

Cemiyetin, toplumların, milletlerin hekimleri vardır. Bunlar şifa dağıtmakla görevlidir, bu yolda yetişmişlerdir. İmamlar da dinin hekimleri olmalıdır.

Bir imam kulaktan dolma, kaynağı muğlak bilgileri aktaramaz. Büyük vebál, çok büyük günahtır. Kıyamete kadar bununla amel edeceklerin günahları eksilmeden onun da defterine yazılır.

Cuma’larda rastlıyorum. Bazı imamlar sanki hadîs-i şerîf’ten daha güzelini söyleyeceklermiş gibi onun lafzını kendilerince değiştiriyorlar. Böyle olunca da dini bozmuş oluyorlar ama farkında bile değiller düştükleri vartanın.

Dini kirletmeye kimsenin hakkı yok. İslâm gerçek sahih kaynaklardan alınırsa tertemiz ve şifadır. Kirletilmiş kaynaklar, bozuk mezhepler şifa değil zehirdir. Allah muhafaza. 24.10.2024