Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Halit Korkmaz

Küresel Siyaset ve Parlamentarizm

Küresel Siyaset ve Parlamentarizm

Parlamenter sistemlerde  devlet başkanı veya cumhurbaşkanı, yönetime olan etkileri oldukça kısıtlanmış sembolik mevkiler olup devleti temsil ederler.

Mezkür sistemde yürütme ve yasama organları arasında katı bir güçler ayrılığı bulunmaz.

Parlamenter sistemlerde devlet başkanı genellikle hükûmet başkanından başka bir kişidir. Buna karşılık, başkanlık sisteminde devlet başkanı çoğunlukla hükûmet başkanıyla aynı kişidir, yürütme organı meşruiyetini yasama organından almaz.[1]

Günümüzde parlamento sistemi ile yönetilen gelişmiş Batı ülkeleri ciddi hükümet sıkıntıları yaşamakta, çoğu kez ömürleri bir yılı bulamamakta, kurulacak yeni hükümetin tartışmaları ise hükümetlerin ortalama görev sürelerinden uzun sürmektedir.

Batı’da içten içe gizli sistem arayışları sürdürülürken düzmece bir slogan olan ‘güçlendirilmişlik’ ten asla bahsedilmemektedir.

Diğer taraftan, iflas eden demokrasi ilkesi de işin uhdesinden gelememekte, tıpkı bir retorik haline gelen laikliğin anlamını yitirip tarih alanında yaşatılmaya çalışılan tamir kaldırmaz eski bir büst gibi zamana ayak uyduramayan münzevi ziyaretçilerini beklemektedir.

Antik çağda olduğu gibi bugün bile demokrasi, maskeli elitist aristokrasi içinde bir çözüm yolu olarak görülmüş; zira, Büyük İskender’in de hocası olan bilge Aristo bile en istikrarsız yönetim sistemi olarak   demokrasiyi göstermiştir.

Devlet hafızası gelişmemiş kimi ülkelerde meskûn bazı siyaset bezirgânları parlamentarizme güçlendirme yapabilmek için siyasi mottolar öne sürmeye devam etmektedir.

Yaklaşık iki yüz yılı aşkın var olan Parlamenter sistem kural ve kaideleri, zayıf ve gelişmiş yönleri, tıkandığı noktalar ile bir anlamda kendini ispatı vücut eylemiştir.

Gelişmiş ülkelerin adeta kalkınma manivelası kabul edilen başkanlık sistemi ise parlamentarist sistemlerin sorunlarını aşmak için oluşturulmuş pratik siyasal sistemlerdir.

Naçizane makalem bir başkanlık sistemi güzellemesi ile öne çıkmayacaktır.

Başkanlık sisteminin parlamentarist sistemde olduğu gibi sınırları ve kuralları belli değildir.

Ülkelerin, liderlerin ve olayların konjonktürel durumuna göre yürütme ortaya koyarlar.

Devlet hafızası oluşmamış ülkeler için tehlike arz edebilirler.

Doğru ve etkili kararları hızla aktiviteye çevirme yönleri ile de günümüz devletlerinin vazgeçilmezi olarak görülmektedirler.

İnce ve etkin diplomasi çoğunlukla başkanlık sistemi ile flört yapmaktadır.

Erken dönemlerde insanlığın ilk anayurdu sayılan Orta Doğuda büyük devlet gelenekleri oluşmuş, bugün modern siyasetin tu-kaka ettiği monarşi yönetimlerinin şefkatli kollarında insanlık huzur içinde hayatını idame ettirmesini de bilmişti.

Modern dönemlere kadar hiç kimse siyaseti güç ile tanımlamadı, gücü siyasetle tanımladı, siyaseti hep adalete bağlı olarak yürütmeye çalıştı.

Modern (vahşi) batı ise elindeki gücü açık ve aleni bir şekilde sömürgecilik ve yağmacılık için zülüm aracı haline getirdi.

Açıkça söylenmelidir ki insanlık hiçbir dönemde küresel bazda siyaseti bu kadar hakkaniyet dışı ve zulümkâr olarak algılamadı.

Demokrasi gibi adaleti saf dışı edip sorumluluğu “halka ciro eden” sistemler üretilmedi.

Siyaset, hakikat ve adalet gibi değerleri ahlâktan kopararak küreselci siyasi otoritenin emrine girdi.

Önemli olan çıkar; yani, kazan kazan ilişkisidir.

Sade bir örnekle anlatmak gerekirse Suriyeliler gelmiş ve yiyeceğimize ortak olmuşlardır. Onun içinde mutlaka kovulmalıdırlar.

Bu mantığa göre göz önünde bulundurulması gerekli hiçbir değer ve strateji söz konusu değildir.[2]

Bu anlayış, Orta Çağların derebeylik yönetimlerinde bile karalamada kullanılan ifadelerin aksine bir hakkaniyet kaygısı taşıyordu.

Ağa, gıda yetersizliği dönemlerinde her türlü fedekârlığı yapar, tebaasını aç bırakmamaya çalışırdı.

Günümüz Nijerya’sın da Fransızların yaptığı gibi açları daha da bir soyup soğana çevirmezdi.

Egemenlik, geliştirilen suni kavramlarla toplumun geneline yüklenerek toplumun tanımadığı adayları seçtirme pratiği ile oluşturulan temsilcilerin toplum adına alacağı kararlar, aleyhine olsa da toplumun kararı sayılacaktı.

Cumhuriyet tarihimizin başlangıç dönemlerinde olduğu gibi topluma rağmen alınan karar ve icraatlar bu çerçevede meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Bu hamleler sözde toplum adına irade edildi.

Fiili bir gerçeklik olan halkın iradesi olmaz.

İrade ferdi bir iştir.

Toplum düşünüp de bir irade ortaya koyamaz.

Ancak bir iradenin ürettiği alternatif görüşler üzerinde bir tercihte bulunabilir.

Parlamenter sistemde ilk bakışta oluşturulan kuvvetler ayrılığı ilkesi yasama, yargı ve yürütme birbirini dengelemek için ihdas edilmiş ise de yasama ve yürütme tek elden yürütülmektedir.

Bu çerçevede, ne yürütmenin eli usulüne göre uzanmış, ne de yargı yürütmeyi adaletli bir denetime tabi tutmuştur.

Üyeleri toplum tarafından seçilen meclis, millet egemenliğini milletin dışında temsil etmeyi/ettirmeyi zampara bir erkek edası ile garsoniyer açarak yürütme cihetine gitmiştir.

Türkiye adeta meclis egemenliğini ipotek altına alan örneklerle doludur.

Merhum Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde ABD Türkiye’ye Kemal Derviş adlı bir kayyum atayarak utanç verici bu tablo “Egemenlik milletindir” kaşesini taşıyan TBMM’nin yetki ve gözetimi altında husule geldi.

Parlamenter sistemde yasama ve yürütme iç içedir.

Teoride zikredildiği gibi rekabet pratiği yoktur.

Yürütme iki başlıdır.

Başkan ve Başbakan!

Cumhurbaşkanı nitelemesi görecelidir.

Cumhur denilen toplumun değil, devletin başkanıdır.

Başkanı olduğu devletin yönetimi bakımından da hiçbir sorumluluğu yoktur.

Aslında parlamentarizm kuvvetler arasında bir denge kurabilmek için oluşturulmuş bir sistemdir.

Ne var ki uygulamada kuvvetler arasında bir gerilim sebebidir.

Bizzat kendisi ciddi bir istikrarsızlık kaynağıdır.

Öngörülen cumhuriyet ve demokrasi ile bile bağdaştırılamayan bir düzenektir.

Başbakana karşı bir sorumluluğu olmayan ve gerektiğinde müdahale etmek için pusuda bekleyen asker, cumhura başkanlık yapmayan, onunla arası kopuk bir devlet başkanı, bir kere cumhuriyetin temel esprisini taşımaz.

Yine demokratik sistem demokrasinin olmazsa olmazı değildir.

Anayasal parlamenter monarşiler vardır ve söz konusu sistem ciddi çelişkiler taşır.

Parlamenter sistem ciddi hükümet sorunları ile parti hesapları, kıl payı matematiksel dengeler, ideoloji ve program anlaşmazlıkları ile idare eden bir sistemden çıkıp parlamentoyu adeta kavga edenlerin bir ringi haline çeviren, hükümetlerin ömrünü iyice kısaltan ve toplumları istikrarsızlığın pençesine düşüren bir problem sistem olarak toplumlara uzun vadeli ve kalıcı icraatlar kazandıramamaktadır.

Türkiye başkanlık sisteminden önce bu gerçeği fazlası ile yaşamıştır.

Koalisyonlar, kısa vadeli hükümetler, milletvekillerinin satışa çıktığı pazarlar, bir partiden istifa ettirilip diğer partiye naklen ve terfien (!) aktarılan milletvekilleri siyasi tarihimizin iç karartan tablolarıdır.

Uygulandığı bütün ülkelerde sorun haline gelen parlamenter sistem iflâs etmiş durumdadır.

Batı için yeni bir siyasi yöntem arayışı başlasa da bütün yetki küresel siyasetin elindedir.

Küresel siyaset ise istikrarlı hükümetler arzu etmemektedir.

Emperyalizm, kendi beyanatlarını veren hükümetlerle değil, taşeron hükümetler ile yol almaktan büyük zevk duymaktadır.

 

 

 

Saygılarımla.

 

 

 

 

 

 

Kaynakça:

1-) Parlamenter sistem – Vikipedi (wikipedia.org)

2-) Umran / Ağustos-2022-336-21 Mustafa Aydın

3-)(Microsoft Word – G366zler-Ba376kanl375kSistemi-2010.doc) (anayasa.gen.tr)

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER