«Moral Re-Armement»

«Moral Re-Armement» Türkçesiyle «Manevî Cihazlanma (silahlanma) Derneği» 1920’lerde zahiren Hıristiyan...

Eyl 30, 2021 - 06:03
«Moral Re-Armement»

«Moral Re-Armement» Türkçesiyle «Manevî Cihazlanma (silahlanma) Derneği» 1920’lerde zahiren Hıristiyan fakat esasta evrensel masonik bir dernekti. Kurucusu adı sanı bilinmeyen, bir rahipti ama dernek kasası ağzına kadar doluydu. New York’tan yönetiliyordu!

Türkiye’de (İsviçre’deki Caux şatosunda) eğitilmiş Türkler tarafından kuruldu. Beyoğlu, Asmalımescit Sokağı’nda idi.. Derneğin kurucularından ve üyesi olan zat ise birçoklarının neredeyse millî kahraman ilân ettikleri, valilik yaptığı yıllarda fahiş fiyatları düşürten, Yeşiaycılığı ile de meşhur bir zamanların ünlü İstanbul Valisi Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’dı.

F. K. Gökay, 33. dereceden masondur! Başka birçok derneğin de kurucusudur. Mason cemaati içinde adı çok geçen bir valiydi. Manevî Cihazlanma Derneği’nin bazı özel toplantıları bu kahraman (!) valinin Kadıköy-Göztepe’deki köşkünde yapılırdı.

Derneğin tüm üyeleri Circle d’Orient’ın (Büyük Kulüp) üyeleriydiler. Gûya açık propaganda ile “anti Komünizm” yapıyorlardı. Bilenler vardır Fetula da böyle başlatılmıştı...

Komünizme karşı maneviyatı yeniden “cihazlandırmak” gerekiyordu ya. Tabi Müslümanlar yerse, ve yediler. Dernek aynı zamanda İstanbul’da “Güzelleştirme” dernekleri de açmış ve buralardan “adam” devşirmişti.

27 Mayıs 1960 darbesinden önce Menderes hükümetine ilginç bir “Reconciliation” (uzlaşma, uyumlaştırma) projesi götürmüştü dernek. Meselâ, İstanbul, dünya dinlerinin başkenti yapılacak, Fener Patrikhanesi, Vatikan gibi bir devlet haline getirilecek, Kariye Camisi bir tür Hilafet Merkezi yapılacak ve Yahudilik de en üst düzeyde yeniden yapılandırılacaktı. (Dönme ve Karaim Yahudileri de böylelikle temsil hakkına kavuşacaklardı)

Bu projeyi hayata geçirmek için Manevî Cihazlanma Örgütü’nün Türkiye Şubesi, 1957'den sonra Menderes’e ünlü “İstimlâk ve Onarım” projesini götürmüş ve Ayasofya’da “Ortodoks İbadetine” başlanmasını istemişti.

İlginçtir ki bu biraderler İstanbul’u “Dünya Dinlerinin Başkenti” yapmak ideallerini 1963'ten sonra “Dinler arası Diyalog ve Hoşgörü” toplantıları ile yaygınlaştırmışlardı. FETÖ’yle yaygın halde konuşulan Üç Din Birliği (İbrahim’i Dinler sapık) Projesi de ilk defa bu Manevî Cihazlanma Derneği tarafından (1957'de) masonlarca dile getirilmiş, teklif edilmişti.

Muhterem okurlarım, ağzı olan konuşuyor, sıkça duyuyoruz; Mehmed Akif’in nazım halinde ifadesiyle “Tarih"i «tekerrür» diye tarif ediyorlar;, hiç ibret alınsa tekerrür mü ederdi?” hikmetli sözlerini.

Lâkin tarih habire tekerrür ediyor ve bazı tekerrürler artık farkedilmiyor bile. Meselâ şu Fahrettin Kerim Gökay kimdir diye sorun çevrenize. Z kuşağını geçin, kart kuşaklara sorun onlar dahi ya hatırlamaz, ya da millî kahraman masalları anlatırlar size.

Oysa «kazın ayağı» hiç de öyle değil. Yàni iş yukarıda anlattığımız gibidir ve cahillerin zannettikleri değildir. Bu herif (!) mason bir kahraman.

Yeri düşmüşken «Kazın ayağı» öyle değil, hikmetli bir atasözüdür ve latince harfler yüzünden «kaz»dan bahsediliyormuş gibi anlaşılıyor. Oysa kazın ayağı öyle değil.

Sözün esası, “kaziye-i anha öyle değil” şeklindeydi ve Kur’ân harfli bin yıllık Osmanlıca yazımızda KAF ile yazılırdı «Qaziye» (hüküm, yargı). Ve «anha» (o, onun) demektir Arapça. Latin harflerinin foyası ortaya çıkmasın diye Kemalistlerce bir hikâye bile uydurulmuş:

Gûya iki kişi tartışıyormuş. İleride duran bir kazın tek ayağı olduğuna dair. Kaz yürümeye başlayınca bir ayağını kanadının altına sakladığı anlaşılmış ve “tek ayaklı, bir ayağını kesmişler” diyen iddiayı kaybetmiş. Hadiseye şahid olanlar da, adamın söylediği “bak gördün mü kazın ayağı öyle (senin söylediğin gibi) değilmiş” lafını kullanagelmişler.

Qaziye «kaz», anha da olmuş «ayak». Sizi kaz kafalılar sizi. 30.09.2021