Politikacıların gündelik siyasî polemiklerinin bazı gazete ve televizyonların magazin gündeminden ciddî bir farkı yoktur!.
Mübtezel gündemdir bunlar. Yàni seviyesiz, ayak takımının konuşacağı türden şeyler. Ciddî ve seviyeli siyaset, «idare, yönetim bilimi» demektir ve bu uluorta polemiklerle değil, vasıflı insanların etüd ve raporlarıyla ele alınabilir.
Mübtezel hiçbir mesele, ülke gündeminin birinci sırasına yerleştirilmemeli. Karşı çıkma anlamında dahi bu türden polemiklerle vakit geçirmek ülke ve devletin hayrına bir sonuç vermez.
Muhterem okurlarım, ülkemizin birinci gündem maddesi halkın menfaati ve bu menfaatin uzun vadeli olarak nasıl gerçekleştirilebileceği meselesi olmalıdır.
Meselâ üretimin arttırılmasındaki etik problemler. Meselâ gençlerin vasıflı ve gerçekten ülkeye hayırlı insanlar olarak yetiştirilmesinde karşılaşılan etik engeller…
Meselâ halklarımız arasındaki kardeşlik nasıl baltalındı, ve el’ân da baltalanmakta?
Neden bunları konuşmak, yazmak yerine mübtezel konular birinci gündem oluyor? Sebep yalnızca düşmanın elindeki imkânların fazlalığı mıdır?
Hayır bu vahim tercih yanlışındaki asıl sebep, Müslümanların kaliteli, kâmil Müslümanlar olmayışıdır. Madem ki bu ülkenin kahir ekseriyeti Müslüman, o hâlde bu vahim yanlışın da sebebi onlardır.
* * *
Cuma’dan Cuma’ya camiye gidiyor adam. Korona pandemisi nedeniyle zaten kısa bir hutbe ve iki rekat farz kılınıp dağılıyor cemaat.
Adamcağız geldiği mekânın hayrını tam olarak hissetmeden çıkıyor ve çıktığında ise, kapıda jandarma gibi bekleyen ve “boş geçmeyin!..” diyerek yüzüne adeta suçlar gibi bağıran bedevi kafalı sûretá Müslüman hödük heriflerle karşılaşıyor…
Bu manzaralar ortadan kaldırılacağı yerde, bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da teşvik ediliyor. Bir hafta olmazsa öteki hafta, mutlaka DİB için de yardım isteniyor cemaatten. Üstelik tüm bu dilencilekler hutbeden de ilân ediliyor!.. El hayá ü minel iman!!
Hutbeler gündeme paralel seçiliyor gûya. Lâkin seçenler ülkenin gerçek gündeminin ne olduğunun bilincinde olmadıkları, emir eri gibi bir heyet oldukları, DİB da ülkenin bir Tapu Müdürlüğü gibi olduğu için, vaziyet de böyle oluyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı neden özerk bir kurum olamıyor? Lâik bir devlette DİB gibi bir kurum olabilir mi? Bizde devletin dini yoktur ama halkın dinine müdahale edebilen bir din müessesesi vardır!..
Ve bu teşkilât (müessese) dine hizmet edeceğine, halkı inek gibi soymaktadır. Cebinde beş on lirası ile namaza gelmiş adamın o son harçlığına da el koyuyorlar.
Bin türlü ajitasyon ve din istismarı yaparak, “boş geçme” diyerek parasız cemaati bir de utandıran heriflerin çıkıştaki son maskaralık ritüeli de, “Ne verirsen elinle, o gidecek seninle” lafıyla sadakayı istismar!..
Muhterem okurlarım bunlara Allah için karşı koyunuz. Senden makbuzsuz para alıyorlar ve alınan paraların tam olarak nereye gittiği meçhul. “Cemaat dağıldıktan sonra toplanan paraların tamamı için makbuz kesiyoruz” diyorlar ki bu da cemaati kandırmaktır.
* * *
Mübtezel gündem… Bu milletin mâkûs talihi bir türlü düzeltilemiyorsa camilerden başlayıp Müslümanın hayatındaki tüm çirkinlikleri temizlemek, Allah rızası için hayatın hayatı olan dinimizi iyi öğrenmek zorundayız.
Lütfen değil, Allah aşkına diyorum. Herkes elini taşın altına koysun. Ne taşı? Koskoca dağ gibi bir kayadır bu. Yegan yegan bütün bir millet olarak ellerimizi altına koymadan yerinden bir parmak dahi oynatılması mümkünattan değildir. 30 Ocak 2021
YORUMLAR