Hadise, Sultan Murad’ın rü’yâlarının derlendiği bir eserde geçer. Eserin adı Kitabü’l-Menamat’dır. Yazma bir eserdir[1] «Nalıncı Baba Rü’yâsı» bu eserden.
Rü’yâsında bir adam sultana “Cenazemi Fatih Camii’nden kaldır, eve götür orda toprağa ver” diyor.
Padişah da rü’yâsını başveziri Siyavuşpaşaya anlatır. Vezir, rü’yâyı tâbir etmez, yalnızca “hayırdır inşaallah sultanım belli ki bir hikmet var…” der. Sultan da, “inşá’allah hikmetini öğreneceğiz” der. Ve “tebdil-i kıyafet” ederek çıkarlar.
Unkapanı, zeyrek, Fatih dolaşırlarken bir topluluğa rastlarlar. Bir adam yerde yatmakta fakat insanlar bir şey yapmadan yalnızca bakmaktadırlar. Durumu sorunca da, “bu adam içki âlemleri yapar, düşük kadınlarla eğlenirdi, burda devrilmiş ölmüş, elleşmeyin…” derler.
Bunlardan biri ise, “aslında nalının (ayakkabı ve takunya) hasını yapardı. Fakat kazancıyla kimin elinde içki şişesi görse satın alır, ayrıca hergün bir düşük kadını da evine götürürdü” diye ilâve eder.
Padişah ve veziri kendilerini açık etmezler fakat ahalinin homurtusuna aldırış etmeden adamı alıp Fatih Câmiine getirir, gasilhanesinde yıkar ve yine alıp evine kadar götürürler.
Padişah veziriyle adamı yıkarken yüzünü net olarak görür, rü’yâsındaki adamın tá kendisidir bu zat!.
Zaten eve varıp mevtanın karısına durumu anlattıklarında her şey ortaya çıkar. Meğer o topladığı içkileri o “içemesinler” diye satın alıp getirir helâya dökermiş. O düşük kadınların da yevmiyesini verip “bizim evde hanımdan dini nasihat alacak ve inşá’allah ibadet edip tövbe edeceksiniz” dermiş.
Rü’yâsının sadık bir rü’yâ, rahmetlinin de mübarek bir zat olduğunu anlayan yüce ruhlu padişah onu (vaktiyle bizzat adamın kazdığı) bahçedeki mezara defnedip, hattâ oraya bir de “Nalıncı Baba” türbesini yaptırmış.
Kıssadan hisse…
Hasseten günümüz insanı için fevkalâde ibretamiz yaşanmış gerçek bir hikâyedir bu. Zira sultanın el yazısıyla (dipnota bknz) sâbit.
Muhterem okur, her işin bir áşikâr (herkese görünen) bir de bâtın (ariflere görünen) iç yüzü derûnu, aslî mánâsı vardır.
Günümüzde zâhir (áşikâr) dışında hiçbir şeye itibar yok. Zira insanların egosu (nefsaniyeti) büyüdükçe büyümüş, herkes kendini evliyaullahtan ağyarı ise, adeta zındıklardan görmekte.
Böyle bir toplum iflah olmaz. Dinimizde şarap içmekten daha kötü sayılmış gıybet günümüz insanının adeta alışkanlığı olmuştur.
O hâlde ne konuşup, ne yazdığımıza dikkat edelim. Bilmeden dinimizdeki en büyük günahı işlemeyelim. Bir çuval inciri (Ramazan’da kazandığımız binlerce sevabı) zayi etmeyelim. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) tâbiriyle “müflis tüccar” olmayalım.
Bu hadîs-i şerîf’in tam metnini (bulup) okuyunuz. Okuduğunuzda tüyleriniz ürpermiyorsa imanınızı yenileyin! Dehşete düşüyorsanız da gereğini hakkıyla yapmak için bugünden tezi yok nefsinizi terbiye ediniz.
Hani adamın biri bugünkü köşesinde demiş ya, “vatandaş gazeteciliği” falan. Her sahada olduğu gibi −bence de yapılması gereken− bu işte de kılı kırk yarın. Nalıncı keseri gibi yontmayın olayları. Yàni hak yemeyiniz..Dininizi siyasete kurban etmeyiniz!.. Hele Kadir Gecesi’nin bulunduğu ayda!.. 06.05.2021
————————————
[1] Sultan III. Murad, (s.1574-1595), Osmanlı padişahları içinde rü’yâlarını ve dervişliğini bizzat anlatan tek sultan. Şüca Dede’ye seyr ü sulûku sırasında yazdığı yüzlerce mektubu Başmirahor Nuh Ağa Kitâbü’lMenâmât adıyla istinsah etmiştir. Bu eser, sadece sultanın tasavvuf tecrübesini ve şeyhiyle muhaverelerini değil, aynı zamanda Şabanîyye tarîkatının seyr ü sulûk anlayışını, sarayın iç dünyasını, ve hattâ devrin politikalarını da teferruatıyla anlatır. (Kaynak: Türkân Alvan, Devrinden Seyrine Sultan III. Murad’ın Kitâbü’l-Menâmât’taki Mektuplarına Dair Bazı Tespitler
YORUMLAR