Pentagon’un Biyolojik Laboratuvarları
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine bağlı özel oturumlar gerçekleştiren mekanizmaların birinde evrensel stratejik konuları kapsayan bir bilimsel toplantı gerçekleştirildi.
Toplantıya bilim insanları, uzmanlar ve konu ile ilgili stratejik yetkililer katıldı.
Mezkür toplantıya Rusya adına, Rusya Silâhlı Kuvvetleri Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Kuvvetleri Komutanı İgor Kirillov katıldı.
Batılı uzmanlarca Rusya tarafına “siz bu konuda farklı argümanlar ileriye sürüyorsunuz, söyleyin elinizde ne var” sorusuna Kirillov belgelerle, çok etkileyici, çarpıcı ve düşündürücü cevaplar verdi.[1]
Kirillov, düzenlediği basın toplantısında, Rus ordusunun ABD’nin Ukrayna topraklarındaki askeri biyolojik faaliyetleri hakkında ilave bilgiler elde ettiklerini bildirdi.
ABD’nin uluslararası mevzuattaki mevcut boşluklardan ve net bir doğrulama mekanizmasının yokluğundan yararlandığını söyleyen Kirillov, Washington’un dünyanın çeşitli bölgelerinde askeri biyolojik potansiyelini sürekli olarak geliştirdiğini dile getirdi.
Kirillov, Rus ordusunun Ukrayna’da elde ettiği bilgilerin ABD’nin Biyolojik Silahların Yasaklanması Sözleşmesi’nin sayısız ihlâlini doğruladığını belirterek, “Rusya Savunma Bakanlığı, ABD’nin Ukrayna topraklarındaki askeri-biyolojik faaliyetlerindeki rolünü ortaya çıkarmayı başardı.” ifadelerini kullandı.
Ukrayna Bilim ve Teknoloji Merkezi’nin faaliyetleri!
ABD tarafından Ukrayna’daki biyolojik laboratuvarların ve araştırma enstitülerinin faaliyetlerinin koordine edilmesiyle ilgili bilgileri daha önce açıkladıklarını hatırlatan Kirillov, bu şemanın öğelerinden birinin de ilk bakışta, Pentagon ile ilgisi olmayan kamuya kapalı bir organizasyon gibi gözüken “Ukrayna Bilim ve Teknoloji Merkezi” isimli kurum olduğunu ifade etti.
Ukrayna’daki askeri biyolojik programın uygulanmasında rol alan bazı isimleri de paylaşan Kirillov, 2014-2022 yılları arasında Ukrayna Bilim ve Teknoloji Merkezi’nin eski Sovyet ülkelerinde 500’den fazla araştırma projesi gerçekleştirdiğini kaydetti.
Kirillov, savaştan önce Ukrayna’da ve Kazakistan’da da bu faaliyetleri gördüklerini bir çok bilgi ve belge ele geçirdiklerini ve en önemlisi “kuşları” ele geçirdiklerini açıkladı.
Yaklaşık iki saat on sekiz dakika süren oturumda taraflar yüzlerce bilgi ve dökümantasyon ortaya koydular.
Toplantıda açıklanan bilgi ve belgeleri daha sonra ABD “Main Customers, İnverstors and Controctars of the U.S. Military Biotogical Projects” başlığı ile yayımlamak zorunda kaldı.
Bu projeye ABD’nin 2005 yılından bu tarafa 5 milyar dolar harcadığı ortaya çıktı.[2]
Genellikle Rusya ve Çin’i çevreleyen bölgelerde sayıları 60’ı bulan laboratuvar bölgeleri kurularak söz konusu faaliyetler icraya konuldu.
Bu bölgesel laboratuvarlar bir zincirin uç noktaları olup birbirine bağlı olarak icraat gösteren, merkezi bir organizasyonla yürütülen faaliyetler toplamından ibarettir.
Şimdiye kadar 36 ülkede faaliyet sürdüren bu kayıt dışı organizasyonlar biolaboratuvarlar oldukları ve aksi hiçbir şüphe taşımadıkları anlaşılmaktadır.
Türkiye’nin bu alanda yetişmiş son derece etkili uzmanları olduğu bilinmekte, açıklanan bu belge ve bilgilerin titizlikle incelenerek istihbaratımızın da anılan merkezlerden Türkiye’de ve/veya ülkemiz çevresinde var olup olmadıkları na dair bilgi edinmeleri son derece ehemmiyet arz etmektedir.
Açıklanan bilgi ve belgelerde koronavirüs ve diğer bulaşıcı virüs türevlerinin yanında Ukrayna’da numaralandırılmış kuşlara rastlanıldığının ortaya çıkması dikkat çekicidir.
Anılan kuşlara birer kapsül ve çip takılmak sureti ile uydularla takip edilip, tasnif edilerek göç yolundaki aktif kuş sürülerine ekleştirilerek yüklenen misyonlarının yerine getirilmesi akabinde üzerlerinde yerleşik madde ile patlatılıp öldürülmek sureti ile izlerinin silinmesi cihetine gidildiği belgelenmiştir.
Belgelerden kuşların yüklendikleri bu sır dolu misyonlarını 8500 km’lik bir hat üzerinde yerine getirdikleri anlaşılmaktadır.
Şunu ortaya koymak gerekir ki, bilimin kronolojik akışı ve tarihi o kadarda masum bir geçmişe sahip değildir.
Bilim, girdiği aksak rekabetler muvacehesinde sokulduğu endüstriyel yarışlarda tarih boyunca gizli/açık araştırma ve denemelerin muhatabı olduğu, neticede üretilen komplo teorileri karşısında dünyanın jeostratejik aklının bu düşünceleri süzgeçten geçirirken itidallı davranmak mecburiyetinde olması gerektiği bir gerçektir.
Hele işin içinde “kimya” ve “biyoloji” ibareleri geçiyorsa hadiseye titizlikle eğilmemeyi ancak tedbirsizlik ve cahillikle açıklamak yerinde bir tespit olacaktır.
Öyle anlaşılıyor ki, savaşların mahiyeti yeni dünya düzeni ile birlikte süratle değişmektedir.
Eski savaş tariflerini bozan tek alternatif Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları örnek olarak gösterilse de gizli ve kayıtsız bunca laboratuvarın dünyada var olması ciddi endişelerin duyulmasına kapı aralamaktadır.
Tespit edilen bu laboratuvarlar yalnızca ABD’ye ait olup diğer emperyalist ve hegemon devletlerin bu alanda ne gibi bir icrai faaliyet içinde oldukları bilinmemektedir.
Görüyoruz ki işin içinde pentagon var.
Bu çalışmaları çok gizli bir hassasiyetle sürdüren ABD’nin diplomasi platformlarında üzerine basıp züppelik yaptıkları cümleler sözümona “insan hakları” ve “demokrasi” olmaktadır.
Bu ne turşu bu ne lâhana!
Öyle anlaşılıyor ki bir Köroğlu deyişi olan “tüfek icat oldu mertlik bozuldu” türküsü kulaklarda çınlamaya devam edecektir.
Nükleer silâhlar karşısında Rusya’nın ABD’den daha güçlü olması, ABD’nin nükleer silâh savaşlarından önce Rusya ve Çin’i kimyasal ve biyolojik çevreleme ile açık düşürmeye çalışması ve zayıflatması makul gözükmektedir.
Çünkü ABD, nükleer silâh kullanma konusunda ki sabıkasını hâlâ üzerinden atabilmiş değildir.
Kimyasal ve biyolojik silâhların en önemli özelliği son dünya Koronavirüs salgınında olduğu gibi kaynağının “tespit edilemez” olmasıdır.
Zarflarla, sivri sineklerle ve son olarak da kuşlarla uygulanıyor olmaları endişeyi ciddi şekilde arttırmaktadır.
Artık kitlesel insan göçlerinin de bu kapsamda ele alınarak tedbirli davranılması şarttır.
Bu meyanda, Afrika üzerinden yayılmakta olan enfeksiyöz “Mavi Dil” hastalığının virüslerle fiiliyata sokulmuş olması ve koyun, keçi, sığır, deve, ceylan, ve Afrika antilobu gibi çok sayıda ki cinslerle aktive edilmesi şüpheden öte bir laboratuvar ürünü olduğunu ortaya koymaktadır.
Mavi dil hastalığı dünya et üretimini ciddi şekilde etkilemeye başlamıştır.
Başta Çin olmak üzere hegemon ülkelerin hemen hepsi yiyecek stoklamak üzere son iki yıldır ambarlarını doldurmaya devam ettikleri aleni bir şekilde izlenmektedir.
Ciddi bir kaos ve savaş hazırlığı her alanda sürüp gitmektedir.
Dünyada en çok biyolojik ve kimyasal silâh kullanan devletlerin başında Japonlar ve Almanlar gelmektedir.
Anılan devletler yaptıkları biyolojik ve kimyasal katliamlarda en çok “sivri sinek” ajanlarını kullanmış olmaları manidardır.
Japonların söz konusu katliamlardan önce ürettikleri bu silâhları test aşamasında bile on binin üzerinde insanın ölümüne sebebiyet verdikleri kayıtlarda bulunmaktadır.
Sovyetler birliği tarihinde de bir laboratuvarda şarbon bakterisi üretilirken yaşanan kaza neticesinde 68 kişinin öldüğünün bilinmesi dünyada yaygın bir biyolojik ve kimyasal silâh üretiminin var olduğunu net olarak ortaya koymaktadır.
Beklenmektedir ki emperyalist güçler terör örgütleri vasıtası ile biyolojik ve kimyasal silâhları aktif olarak içme suları ve diğer yollarla hedefledikleri devlet veya toplumlarda icraya koyacağı kaçınılmaz gözükmektedir.
Türkiye, İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD kurumu tarafından stratejik bölgeler ve kritik alt yapıların fiziki korunmasına dair strateji eylem planını hazırlamış ve yürürlüğe koymuş bir ülke konumundadır.
Ülkemiz bu eylem planını vakit kaybetmeden en ince ayrıntı ve teferruatına kadar tüm unsurları ile tamamlayıp aktif halde tutmalıdır.
Birleşmiş Milletler Biyolojik Silâhlar Sözleşmesi (BWC) 10 Nisan 1972 tarihinde hazırlanmış olup, Aralık 2020 itibariyle 183 ülke tarafından imzalanarak yürürlülüğünün devam ettiği, mezkür yönetmeliğe uyan devletlerin biyolojik silâh üretemeyen/üretmeyen devletlerden ibaret olduğu bilgisi istatistiklerde yer almaktadır.
Her alanda olduğu gibi uluslararası hukuk burada da yerle bir edilmiştir.
Hukuk yok, gücün varsa yaşarsın!
Var olan hukuk, haklıya hakkını vermek için değil, onları yargılamak ve cezalandırmak için yürürlükte tutulmaktadır.
Olmayan hukuk gölgesine sığınarak güvenliğimizi hegemon cellatların eline verirsek yandığımız gündür.
Hazırlıklı olmalıyız.
İleriyi ne kadar görmek istiyorsak o kadar geriye bakmak zorundayız.
Âtinin resmi, mâzîde saklıdır.
Saygılarımla.
Kaynakça:
1-)https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rusya-abd-mevzuattaki-bosluktan-yararlanarak-askeri-biyolojik-potansiyelinigelistiriyor/2563867#:~:text=Rusya%20Silahl%C4%B1%20Ku
2-) https://tvnet.com.tr/akil-odasi
YORUMLAR