POPÜLER KÜLTÜRÜN ANLAM ARAYIŞINA KARŞI
Baktığımız zaman, mutluluk kavramı üzerine hayatın her alanında aşırı vurgu yapılmaktadır. Mutlu aile, mutlu çocuk, mutlu eş, mutlu gün, işinde mutlu olmak, nerde mutluysan orda ol. Mutluysan hayat güzel değilsen ne anlamı var? gibi gibi pek çok sloganlarla beraber yaşam felsefeleri topluma empoze edilmektedir.
Neticede hayatın merkezine kendini koyan, haz odaklı yaşayan, çok özgüvenliler diye övülen, canlarının sıkılmasına bile bir an müsade edilmeyerek sürekli mutluluk ikmal edilen, çocuklar yetiştiren bir kesim insanlar toplumda mevcudiyet gösterdi. Hatta çoğu zamanlar çocukların beş duyusunu bile kullanmalarına izin verilmedi. Onların yerine üşünüldü giydirildi, seçildi yedirildi, üzülmesinler diye duyumsamaları önlendi, hissetmelerini engellendi olaylar sansürlendi ki aman çocuğum, sınavlarda başarılı olsun, bir meslek sahibi olsun ki mutlu olsun. Mutlu olalım!
Oysa hayat bu kadara sığar mıydı?
Canı sıkılmayan üretir miydi?
Yoksunluk yaşamayan var bulduğuyla mutlu olur muydu?
Şükreder miydi?
Pamuklara sararak çocuklarımızda direnç oluşturulamazdı.
Temel insani değerlerin kazandırılması başta ailede sonra okullarda öncelikli hedef olmalıydı. Çünkü Değerlerler eğitimi çocuğun şahsiyetini şekillendirir ve yaşama karşı tavrını belirlerdi.
Hele de en önemlisi moral değerlerini yatırım yapılmayan nesiller sürekli mutluluk vadiyle motive edildiğinde ulaştıkları hedefler karşısında bir anda anlamsızlık kıskacına kapılabiliyor. Bu kısır döngünün içindeki bireyler, mutluluk arayışı karşısında yorgun ve yenik düşebiliyorlar. Dünyanın yaşamaya değer bir yer olmadığı kanısına varabiliyorlar.
Aslında doğrudur da. İnsanı sadece bu dünyanın bir nesnesi olarak görenler için dünya ve üzerindeki olayların hiçbirisini anlamlandırmak pek mümkün değil.
İşte vahiy, insanın bu anlam arayışına cevap verir. Çünkü insanı yaratan onu başıboş bırakmaz. İnsanoğlu yaratıcının dünya üzerinde ki biricik halifesidir. Dünya onun için sınırlı zamanı olan güzergahtır.
Bu dünya hayatı ve içerisinde yaşadıklarımız ancak ölümle doğacağımız ölümsüzlük yurduna inanmakla anlam kazanır.
Yaratıcı Ra’d süresi 26. Ayette dünya hayatıyla ahiret hayatını şöyle kıyaslar.
“Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibaret değersiz ve geçici bir geçimlikten ibarettir.”
Dünya hayatının tüm güzellikleri yanında zorluklarla doludur. Nihai hedef ahiret yurdudur. Nûr / 52Ayete göre “Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar ebedî başarı ve mutluluğa erenlerin tâ kendileridir.”
İnanç değerine sahip olmak bizlere ve dahi çocuklarımıza, dünyada Mü’min’i üzen, eza veren küçük büyük her şeyin sabrı ve direnci karşısında sevap değeri olduğunu, hiç bir şeyin boş ve boşuna olmadığını. Her şeyden önce habir ve muktedir olan Allah (c.c) şah damarımızdan daha yakın olduğunun bilgisini verir.
Allah için sabrettiğiniz, Allah için direndiğiniz, Allah için değer kattığınız her anınızda cennetinizi kazanırsınız.
“Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.” Yasin/55.Ayet
“Şüphesiz en büyük başarı ve kurtuluş işte budur!” Sâffât / 60. Ayet
Selam ve saygılarımla.
YORUMLAR