Rus Ekonomisi, ordusu ve politikaları
Dünyanın süregelen iki kutuplu ideolojik kamplaşma sürecinden, çok kutuplu ve çok sesli bir arenaya evrilmesi, küçük ve orta büyüklükteki devletlerin oluşturacakları yeni güç dengeleri ile dünya sahnesinin şekilleneceği beklenmektedir.
Son başkanlık seçimleri ile birlikte, içinde barındırdığı konjonktürel rahatsızlıkların ABD ’nın ayakta duramayan, abandone olmak üzere olan bir boksör olduğu, hükmettiği yüzyıl boyunca ortaya koyduğu demokrasi, insan hakları, incil, tevrat gibi kutsal değerleri birer manivela olarak kullandığı, kurulmakta olan yeni dünya düzeninde değişen güç ve dengelerin belirleyici olacağı görülmektedir.
Dünya siyasetinin giriş kapısı ortadoğudur.
ABD’nin Büyük Orta Doğu, İsrail’in Siyonist, İngiltere’nin Yakın Doğu, Çin’in Pasifik ve Orta Doğu, Avrupa Birliğinin Büyük Avrupa Kıtası projelerine karşın, Rusya Federasyonu’nun Doğu Akdeniz, Hazar ve Orta Doğu projeleri başat olarak öne çıkmaktadır.
İstikrarsız Rusya ekonomisi, hiçbir zaman bir sanayi ülkesi konumuna gelememiştir.
Rusya, 17.100.000 km²’lik yüzölçümü ile dünyanın en büyük topraklarına sahiptir. Tespit edilmiş dünya doğal kaynaklarının %30’u Rusya topraklarında olup, yaklaşık 50 trilyon ABD doları değerinde olduğu istatistiklerde yerini almıştır.
Rusya ekonomisi enerji gelirlerine bağımlıdır.
Neden:
İhracatı; petrol, doğal gaz, kıymetli metal ve askeri sektörlere dayanmakta, petrol ve doğal gaz sektörü dışında varlık gösterememektedir.
Rusya[1], özgün tasarım ve ileri teknoloji gerektiren askeri teçhizat imalatı, beşinci nesil savaş uçakları, nükleer silahlanma ve nükleer olarak güçlendirilmiş denizaltılar, ateşli silahlar, kısa ve uzun menzilli balistik füzeler de dahil olmak üzere çeşitli yeteneğe sahip büyük ve çok yönlü bir silah sanayisine sahiptir.
Silah ihracatının ABD’den sonra ikinci sırada olduğu; savaş uçakları, hava savunma sistemleri, gemi ve denizaltılar ağırlıkta olmak üzere farklı kalemlerle çeşitlendiği bilinmektedir.
İki binli yılların başında Rusya’nın enerji ihracatı, % 160 artarak yaşam standartlarında hızlı bir yükselme istidadı yakalanmıştır.
Aynı dönemde işsizlik ve yoksulluk yarı yarıya azalarak halkın yaşam doyumundaki kalite de gözle görülür bir artış olmuştur.
Ancak; bu kazanımlar, gereği gibi değerlendirilememiş, dengesiz ve plansız bir dağılımla üç beş şirkete peş keş çekilerek [yolsuzluk] hane halkının fakirliğe sürüklenmesine sebebiyet verilmiştir.
Yüksekte tutunanlar, adaletle hükmedenlerdir.
Rusya’nın bütünlüğü; geniş toprakları, uzun sınırları ve zengin yer altı kaynaklarını elde tutmak ve koruyabilmek için, siyasi birliğini kurmak ve iç bütünlüğünü sağlamada ortaya koyacağı yönetim anlayışı, burdan hareketle uluslar arası arenada ihdas edeceği stratejik davranışlar, bölgesel ve evrensel dayanışmalarla içinde barındırdığı 23 cumhuriyet, 9 eyalet, 48 bölge, 2 federal şehir ve 5 özerk bölgeli etnik, etimolojik ve mezhepsel çeşitliliği bir arada tutma ve yaşatma kabiliyetine bağlıdır.
İçindeki İslam, Yahudi, Budist, Katolik ve Ateist inanç çeşitliliği, Rusya için bir kaşıntı sebebidir.
Bu anlayışla Rusya; rakip emperyal güçlerin şerrinden Ülkesini koruyabilmek için Akdeniz’i, Türkiye ve İran’ı kendisine kalkan yapmakta, özellikle güney Avrasya ucunda güçlü bir irade ve yükselme trendi yakalayan Türkiye devleti ile ilişkilerini izlediği politikalarla önemli ölçüde geliştirmektedir.
Bu diplomasi, sınırlarında başlatılmak istenen muhtemel 3. dünya savaşı öncesi, Türkiye ve İran devletlerince de dikkatle değerlendirilmekte ve akıllarının bu yönde istikamet aldığı ortaya koydukları politikalardan anlaşılmaktadır.
Bu anlayış, ilk başarısını Suriye’nin bölünme aşamasında ortaya koyarak, ABD’nin kurmak istediği kanton devlet girişimlerine karşı Türkiye’nin yaptığı üç harekatla birlikte, Astana sürecinde alınan siyasi ve askeri kararların etkili olduğu bilinmektedir.
İki kutuplu dünyada, emperyalist ülkelerden biri olan Rusya ile iş tutmaya çalışan İran ve Türkiye, yeni dünya düzenin de, birlikte atacakları adımları iyi hesaplamaları, partnerleri Rusya’nın yayılmacı zekasının hiçbir zaman eksik olmayacağını bilmeleri ve unutmamaları gerekmektedir.
Bu minvalde, geçmişte doğu Avrupa ülkelerinin başına gelenler bu gün içinde örnek teşkil etmelidir.
Diğer taraftan; Nato’nun başat ordularından biri olan Türkiye’nin, bölgesel güçlerle, askeri alanda ne kadar yakınlaşabileceği konusu batı blokunu düşündürdüğü gibi, Rusya ve İran bakımından da düşündürücüdür.
Eski Osmanlı hinterlandında; Türkiye’nin, hangi konumda nereye oturtulacağı, emperyal güçler tarafından düşünülmekte, bu iradenin, askeri sanayisini kurmaya başlayan Türkiye’nin inisiyatifi dışında gerçekleşemeyeceği kanaati ağır basmaktadır.
Sonuç olarak;
ABD’nin ortadoğuda hakimiyet kurmak için ortaya koyduğu politikalarını filin züccaciye dükkanına girmesi gibi algılarsak, Rusya’nın tam aksine, stratejik tesisler kurup, uzun vadeli karşılıklarla antlaşmalar yapıp, ödeme güçlüğü çeken bazı ülkelerin borçlarını dahi sildiği görülmektedir.
11 Eylül’le birlikte, ABD’nin Ortadoğu çöllerinde yuttuğu tozdan sonra, yaşadığı nefes alma darlığını aspire etmeye çalışırken, rahatsızlığına binaen Rusya, Türkiye ve İran ile pakt dışı bölge birliğine gitmek sureti ile var olan boşluğu doldurmaya çalışmaktadır.
Saygılarımla.
KAYNAKÇA:
1-https://tr.wikipedia.org/wiki/Rusya_ekonomisi#cite_note-29
YORUMLAR