Röportaj: Ziya Gündüz
Yazar Sadullah Aydın’ın Rağbet Yayınları arasında çıkan son romanı “Prens ve Ölüm” kitabı hakkında konuştuk. Sadullah Aydın, “Bu kitap ölüm gerçeği ve Allah merkezli hayat üzerinde az da olsa bizi düşünmeye sevk edebilir kanaatindeyim. O yüzden okunmasında, özellikle gençlere tavsiye edilmesinde fayda görüyorum” dedi.
Hocam, öncelikle neden böyle bir kitap yazma gereğinde bulundunuz. Kitabın adı neden “Prens ve Ölüm” dür?
Bismillahirrahmanirrahim. Modern toplumu dini ve ahlaki değerlerden uzaklaştıran en önemli etken kanaatimce ölüm olgusuna yabancılaşmasıdır. Toplumumuz, özellikle de gençlerimiz ölümü unuttu. Ölüm olgusunun hayatımızda yeri kalmadı. Hayatımız tamamıyla dünya endeksli. Dünya sevgisi, dünyaya ve dünyevi zevklere tapınma ahlaki ve hatta insani anlamda korkunç bir çöküş ve çürüme getirdi. Halbuki insanımızın, gençliğimizin dünya hayatının geçici olduğunu, ölüm gerçeğinin olduğunu ve fani dünyaya bedel ebedi bir cennetin bizi beklediğini bilmesi gerekiyor.
ÖLÜMÜN FARKINDA OLMALIYIZ
Kitabı baştan sona dikkatlice okudum. Çok akıcı keyifli bir yolculuk. Bir prensin hakikat arayışının serüveni. Prens ölümden neden bu kadar çok korkuyor?
Romanın kahramanı aslında hayali… Romana tarihi ve gerilim yüklü bir renk kattım ki gençlerimiz okusun. Çünkü gençlerimiz, çocuklarımız macera, gerilim, biraz da korku yüklü romanlara ilgi gösteriyorlar. Meşru daire içerisinde Müslüman davetçiler, sanatçılar, edebiyatçılar kendi zamanlarının etkili yöntemlerinden faydalanmalıdırlar.
Ben Prens Kalayan’ın şahsında ölüm olgusunu tamamıyla unutan, hayatı sadece bu dünya hayatından ibaret bilen, o yüzden dünyevi zevklerin içinde kaybolmuş günümüzün lümpen gençlerinin ölüm olgusu karşısında düşebilecekleri dehşeti yansıtmaya çalıştım. Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi en etkili nasihatlerden biri, kişiyi ölüm olgusu konusunda bilinçlendirmek ve ölümün dehşetini algılayabilmesini sağlamaya çalışmaktır.
ÖLÜM BİR YOK OLUŞ DEĞİL
Prens Kalya’nın sorduğu soruyu bizde buradan soralım. Ölüm ne demek?
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle ölüm bir yok oluş değil, ebedi hayata bir geçiştir. Fani dünyadan ebedi yurda bir göç ediştir. Sonsuz, ölümsüz, asıl öz olan ruhun, yani asıl varlığımızın dünya hayatı için kendisine giydirilmiş ve toprak olmaya mahkûm beden zindanından kurtulup esenlik yurduna kavuşmasıdır. Merhum Mevdudi’nin eşinin onun cenazesi başında evlatlarına söylediği gibi, ruhun kendisine giydirilmiş ceset elbisesinden ayrılmasıdır.
AHİRET BİLİNCİ
Prens ölüm gerçeğiyle nasıl yüzleşiyor?
Ölen bir genç köylünün cesediyle karşılaşmadan önce ölüm hakkında bazı söylentiler duymuş ama ölüm gerçeğiyle hiç karşılaşmamış, toy ve tamamıyla dünya zevklerine dalmış bir prens var karşımızda. Ebedi yaşayacağını, hep mutluluk ve zevk dolu bir hayatın sahibi olacağını sanan bir genç. Herkes gibi bir gün kendisinin de sahip olduğu, hayatı dahil her şeyini kaybedeceğini ve önünde duran köylü gibi yok olacağını, toprağa karışacağını duyunca ölümün korkunç hakikatiyle tanışmış oluyor. Ahiret bilincine sahip olmadığı, yüce yaratıcısıyla tanışmadığı ve hayatı sadece bu dünyadan ibaret bildiği için dehşete kapılıyor, umudunu yitiriyor ve ölüm gerçeği karşısında korkunç bir ruhsal yıkıma uğruyor. Yaşama sevincini kaybediyor, kendisinden kaçamayacağını anladığı ölümün kucağına umutsuzca kendini bırakıyor.
UMUT VE ÇOŞKU
Prens Kalyan ve Bilge Amar Akil arasında çok güzel diyaloglar geçiyor. Allah ismini duyunca çok şaşırıyor neden bu kadar şaşırıyor Prens?
Sadece şaşırma değil, büyük bir umut ve coşku da var. Boğulmak üzere olan ve her türlü kurtuluş umudunu yitiren bir insanın birden kendisine uzanan bir kurtarıcı eli gördüğü zamanki halini düşünün. Hem şaşkınlık hem coşku hem sevinç hem de büyük bir umuda kapılır değil mi? Yaşama sevincini tamamıyla yitirmiş, kendisi için hayatın hiçbir anlamının kalmadığı ve korkunç bir yok oluş korkusu için yaşayan bir insanın aslında ölümün yok oluş olmadığını, kendisini yaratan bir varlığın olduğunu ve o varlığın ölümden sonra kendisine sonsuz bir hayat bahşedeceğini anladığı zamanki coşku, sevinç ve şaşkınlığını yaşıyor Prens Kalyan, Bilge Amar Akil ile karşılaştığı zaman…
ALLAH BİZDEN İYİ İNSAN OLMAMIZI İSTİYOR
Yine kitaptan hareketle bizde prensin sorduğu soruyu soralım. Allah bizden ne istiyor?
Allah bizden iyi insanlar olmamızı istiyor. Hayatımızı anlamlandırmamızı, değerli varlıklar haline gelmemizi istiyor. Mutluluğun kendisine bağlılıkta ve kullukta olduğunu söylüyor. Gerçekten de iyi olan, güzel olan ne varsa Allah merkezli bir hayatın kaynağının o değerler olduğunu görüyoruz. Yüce Rabbimiz, dünyanın ahiretin tarlası olduğunu, kendisine kulluk için geçici bir süre dünyaya gönderildiğimizi vahiy yoluyla bize bildiriyor ve sanatını en iyi bilenin o sanatın sanatçısı olduğu konusunda ikna edici deliller sunuyor.
İyi bir dünyaya, barış ve adalet dolu bir dünyaya, sonsuzluk iklimine ulaştıracak bir dünyaya, ahiretin tarlası olacak bir dünyaya, ebedi esenlik yurduna kavuşturacak bir dünyaya sahip olmak için Allah merkezli bir hayatın şart olduğunu anlıyor Prens Kalyan ve bu dünyaya büyük bir coşku ve umutla adım atıyor.
FANİYE DEĞİL, EBEDİYE UMUT BAĞLAYALIM
Peki hocam, Kitapta okuyucuya verilmek istenen ana mesaj nedir?
Diğer sorularınızın cevaplarında belirttim zaten… Mesaj gayet açık; Fani dünyaya bedel ebedi bir hayat bizi bekler. Faniye değil, ebediye umut bağlayalım. Geçici zevkler, geçici arzular ölüm gerçeği karşısında bir hiç hükmündedir ve asla gerçek mutluluğu getirmez.
ÖLÜM GERÇEĞİYLE YÜZLEŞMELİYİZ
“Prens ve Ölüm” kitabını okumak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
Günümüzde bizi ihlas, takva ve manevi hazlardan uzaklaştıran, ruhlarımızı susuz, kuru, bakir bir tarlaya dönüştüren, stres ve mutsuzluk girdabı içinde boğan en büyük sebep ahiret bilincinin olmamasıdır. Ahiret bilincini verebilecek en önemli etkenlerden biri de ölüm gerçeğiyle yüzleşmek, ölüm üzerinde tefekküre dalmaktır. Bu kitap ölüm gerçeği ve Allah merkezli hayat üzerinde az da olsa bizi düşünmeye sevk edebilir kanaatindeyim. O yüzden okunmasında, özellikle gençlere tavsiye edilmesinde fayda görüyorum.
Sadullah Aydın Kimdir?
1968 yılında Mardin iline bağlı Kızıltepe ilçesinin Uzunkaya (Blokâ) köyünde dünyaya geldim. Köy imamı olan babamın da etkisiyle daha çocukluk yıllarında İslami yaşama karşı ilgi duymaya başladım. İlkokulu Kızıltepe’de, orta öğretimimi ise Diyarbakır’ın Ergani İlçesinde yatılı olarak yaptım. Lise yıllarında İslami hareketle tanıştım, daha sonra Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenimimi sürdürdüm.
Yazarlık hayatıma öyküyle başladım. İlk öykülerim üniversite yıllarında Adana’da yayınlanan Yeni Sıla Dergisinde çıkmaya başladı. Daha sonra Mektup, Çocukça, Damla gibi dergilerde öykü ve yazılarım yayınlandı.
Doğru Haber Gazetesi, İnzar Dergisi gibi yayın organlarında haftalık, aylık öykü ve yazılar yazıyorum. Ama asıl alanım roman. Kendimi bir romancı olarak görüyorum.
Şeyh Said, Üstad Bediüzzaman ve Şeyh Şamil gibi yakın tarih İslami önderlerin direniş ve mücadelelerinin yanı sıra, özellikle Peygamber Aleyhisselam’ın dönemini, Kur’an kıssalarını roman yoluyla anlatmaya çalışıyorum, bu alandaki roman çalışmalarımı sürdürüyorum.
Evli ve dört çocuk babasıyım Romanlarım şunlar: Özgürlüğe Çağrı, Piran’dan Yükselen Feryat, Ölüme Gülümseyen Adam, Cennetin Yolu, Çöldeki Işık, İyilerin Çilesi, Son Günler, Kaçak Yolcu, Surları Aşarken ve Prens ve Ölüm…
Romanlarımın dışında İslam tarihini ve Siyer-i Nebi’yi konu edinen çalışmalarım da bulunmaktadır. Bu konularda yazdığım eserleri ise şunlardır: Kimdir Muhammed Aleyhisselam? İslam’ın Fedakâr Kadınları, Peygamber Zamanına Bir Yolculuk, Canım Benim Peygamberim…
Peygamber Zamanına Bir Yolculuk ve Canım Benim Peygamberim adlı eserlerim siyer yarışma kitapları ve her biri 150 bin adet civarı basıldı.