İnsàn birey olarak nasıl düşe kalka öğreniyorsa, milletler ve devletler de böyle öğrenir ve büyürler. Ancak…
Tarihi devasa tecrübelerle dolu, hazine değerinde geçmiş mirası olan, ve değerlerine sahip çıkabilmiş milletler başkadır.
Lâkin böylesi milletler, gün gelmiş akıllarını kaybetmiş, tarihte eteklerini öpen milletleri gönüllü olarak üstün görüp, millî kimliklerinden vazgeçmişlerse iş değişir.
Tarihinin tecrübe hazinesini heba etmeyen milletlerin düşüp kalkmayla öğrenecekleri çok az şey kalmıştır. Yàni iniş ve çıkışları illâ ki olur ama aceminin değil, bir ustanın düşüp kalkması gibi olur.
Türkiye kıç korkusuyla NATO’ya sığınan terör sevici iki Batı ülkesinin bu tutumlarından dolayı üyeliklerini veto etti.
Türkiye’nin bu vetosuna yeğenleri adına fena halde içerledi ve elbette kendini dev aynasında gördüğü, süper güç olduğu için de Türkiye’ye yüklenmeye, elindeki tüm kozları kullanmaya başladı Norveç ve Finlandiya’nın Uncle Sam’ı…
Türkiye işin başında pek güzel direndi. Ancak bir yere kadardı tabiî bu. Sonuçta «hasta adam» ne kadar dirensin?
İmdi, kimse bana kızıp köpürmesin, Ak Parti trolleri sakin olsun, lafın sonunu beklesinler. Kızacaklarsa bile en sonunda kızsınlar.
HASTA ADAM, malûmâlileri tarihe geçmiş lakabımız ya da unvanımız olmuştu bir dönem. Haçlıların en mel’ûn planlarını yapan, bizi içimizden çürütüp, üç kıtaya yayılmış imparatorluğumuzu yıkıp/yıktırıp yirmi milyon kilometrekareyi aşkın vatan toprağını yitirmemizi sağlayan İngiltere’nin sefirine, Rus çarı Nikolay tarafından (hakkımızda) söylemişti!.
Tâbiri neden seviyorum? Muhteremler, her madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Bendeniz ordan bakınca bu lakaba sempati bile duyuyorum.
İnsàn eğer gerçekten hasta ise ne yapar? Bir şifahaneye gider tedavisini araştırır. İmdi bu cümlede en önemli yer “eğer gerçekten de hasta ise” kısmı değil mi? Yàni hasta hasta olduğunun bilincinde olacak.
Eğer bu unvan rahatsız ediyorsa şifa bulmuş, sağlığımıza kavuşmuşuz demektir. Fakat insaf ediniz…
Kendi uçağını üretememiş, henüz ihraç edebileceği kalitede yüzde yüz yerli ve millî bir otomobil sanayii bile yoksa…
Üç tarafı denizlerle çevrili olduğu halde dünyanın en güçlü Deniz Kuvvetlerine (TSK Bahriyesi) yine dünyanın en büyük deniz ticaret ve üretim filosuna sahip değilsek…
Elindeki taşı fırlatsan birinin başını yaracağın yakınlıktaki adalar üzerinde hükümran değilsen, “Türk Ege’si” diyerek kendini tatmin edip hálâ ciddî bir iş becerememiş, palikaryayı konuşturuyorsak…
1974’te Enosis peşindeki rum palikaryaların yüzlerce insanımızı şehid etmesi üzerine TSK ile “Kıbrıs Barış Harekâtı” yaparak 498 şehid, 1.200 yaralı gazi, adadaki yerli kardeşlerimiz yàni Kıbrıs Türklerinden de 70 mücahit şehid, 270 sivil şehid ve 1,000 yaralı gaziye karşı adanın tamamını alamamış ve bunun sancılarını hálâ çekiyorsak,
Bir korona pandemisi ve akabindeki Ukrayna-Rusya savaşı münasebetiyle ekonomimiz tepetaklak olabiliyorsa...
Rus Çarı Nikolay’ın İngiliz sefirine söylemek suretiyle üzerimize yapıştırdığı, yüz yıl sonra bile canları sıkıldıkça kullandıkları «hasta adam» tâbirini (unvan’ını) sevelim ve aklımızdan hiç çıkarmayalım.
Öyle ki şifa bulup bir daha böyle vartalara düşmeyecek güce ulaşabilelim inşá’allah. Sam kim ya? Yazık yazık. 30.06.2022
YORUMLAR