Seçimler sadece seçimden ibaret mi?
Siyasetin kültüre ihtiyacı kalmadı çünkü siyaset artık bir gösteri haline geldi. Kimin sesi daha çok çıkarsa, kim kime daha fazla ‘saldırırsa’, kim kimi daha fazla eleştirse, kim kimden daha fazla alkış alırsa onun popüler olduğu bir siyaset anlayış var. Hal böyle olunca Türkçemizdeki “ya ya” bağlacı ile kurulan cümleleri sıkça duyar olduk.
Çocukluğumuzda çokça kullanılan ve tebrik kartlarını da süsleyen “Ya sev ya terk et!” sloganı, uzunca bir zamandır kültüre ihtiyacı kalmayan siyasetin bütün cümlelerini bağlar hale geldi. “Ya bizdensin ya da bize düşmansın.” “Ya vatanseversin ya da vatan haini.” “Ya milletin adamısın ya da dış mihrakların tetikçisi.” “Ya benimsin ya da kara toprağın.” Bu cümleleri uzatmak, bu sloganları nutuk atmak deyim yerindeyse moda haline geldi. Lisan-i hal ile tartışma ortamı kayboldu, kara propaganda, iftira, belden aşağı vurmalar, “Söyle söyle, yalan olsa bile söyle.” anlayışı siyasete egemen oldu.
Değer üretmeyen, kültürden yoksun olan ve hamaset yoluyla yapılan siyasetin bir topluma kazandıracağı ne olabilir? Bu saydığımız davranış biçimleri sosyal medyasıyla, televizyon ekranlarıyla, gazete ve internet sayfalarıyla bu toplumda her gün yükseliyorsa, aslında o toplum her geçen gün uçuruma yuvarlanıyor demektir.
Önümüzde kritik bir seçim var. Zaten Türkiye’de kritik olmayan seçimler neredeyse yok gibi. Her seçim, bir öncekinden daha kritik oluyor. Bunu kritik hale getirenler de yine siyasetçilerdir, iktidardır, muhalefettir, medyadır, iş dünyasıdır vs. Erken veya zamanında yapılacak olan 2023 seçimleri için herkes eteğindeki taşı dökmeye, en ince hesapları yapmaya, her türlü ayak oyunlarını oynamaya, her türlü senaryoyu yazmaya çalışıyor. Durum böyle olunca içeride birbirleriyle sürekli gerilim içinde olan büyük bir bloklaşma var. Bu bloklaşmaya birazdan devam edeceğim ama önce dış politikaya dair birkaç cümle ifade etmeme müsaade edin.
Yıllardır yanı başımızda yaşanan Suriye dramı ve bunun ülkemiz üzerindeki etkileri devam ederken, şimdi de aylardır yaşanan Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’yi Rusya ile çatıştırmak isteyenler başarılı olamadı. Türkiye’nin izlediği denge politikasını bu şekilde bozamayanlar bu sefer de terör örgütlerinin destekçisi konumundaki İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri üzerinden Türkiye’yi baskı altına almaya çalışıyor. Burada da Türkiye’nin (şimdilik) dirayetli duruşuyla karşılaşanlar bu sefer de Yunanistan kartını yeniden masaya koydu. Türkiye’nin sinir uçlarına dokunmaya başlayan Yunanistan, adeta koca bir ABD üssü haline geldi. İbni Haldun “Coğrafya kaderdir.” der, eğer bulunduğumuz coğrafya kaderimiz ise etrafımızdaki bütün ülkelerde savaş, gözyaşı ve yangın var. Türkiye siyasetindeki herhangi bir değişiklik tüm bölgeyi etkileyecektir.
İç politikaya dönecek olursak Türkiye’nin en büyük problemi haline gelen ekonomik krizin yanı sıra başka şeyler de can yakmaya devam ediyor. Dünyadaki dengeler, üretilmiş olan Coavid-19 ile altüst edilmek istendi, bunda da kısmen başarılı olundu. Türkiye de bundan nasibini aldı. Ekonominin yanın sıra en büyük etki, fertler arasındaki ilişkide yaşanıyor, çünkü insanlar birbirine yabancılaştı. Bu yabancılaşma, mesafe ve diğer olumsuzluklar siyasetin de etkisiyle kutuplaşmalara dönüştü.
Demokrasilerde kitlelerin bu kadar önemli olduğu, sosyal medyanın bu kadar aktif olarak kullanıldığı bir dünyada elbette propaganda daha önemli hale geldi. Böyle olunca da insanlar önlerindeki bilgilerin doğru olup olmadığını test etmeden bunu yaymaya çalışıyor. Artık meslek haline gelen yalan söylemek, günümüz dünyasının tanımlarından birisi olan “Büyük yalanlar çağı!”nı oluşturdu.
Son günlerde özellikle Suriyeliler, Afganlar üzerinden oluşturulan taciz, tecavüz, gasp, kavga vs. algısına şimdi yenileri eklendi: Bebek sahili, Ümraniye, Esenyurt ve diğer ahlaksız olaylar… Birde siyasetçilerin bunu kendi kitlelerini konsolide etmesi ve yeni taraftarlar bulması için yaptığı olağanüstü gayretler var! Enflasyon sürekli artıyor, ekonomi kötüye gidiyor, işsizlik çoğalıyor, geçim zorlaşıyor. Tüm bunlar olurken bir de siyasi ortamın vermiş olduğu gerginlikle çok daha kötü şeyler yaşayabiliriz. Sığınmacılar üzerinden toplumun sinir uçlarına ısrarla dokunuluyor, öyle ki bunun bayraktarlığını yapan siyasi parti bile var!
Seçimler yaklaşırken ortam iyice gerilip kutuplaşmalar daha keskin hale gelirken (Allah korusun) yakın bir zamanda toplumsal kargaşaya neden olacak eylem ve söylemlere karşı teyakkuzda olmalıyız. TikTok’ta, Twitter’de, Instagram’da, Facebook’ta garip garip kullanıcı isimleriyle yapılan sokak röportajlarının kısa sürede binlerce kullanıcı tarafından paylaşılmasını, beğeni almasını ve onlarca siyasetçi tarafından yaygınlaştırılmasını hayretle izliyoruz.
Bizim, adalete yükselen birinci basamağımız ahlaktır. Eğer ahlakımız kayboluyorsa o zaman adaleti tesis edemeyiz. İktidar olanlar ve iktidar olmak isteyeler Aliya İzzetbegoviç’in şu sözünü unutmamalı: “Sonsuz iktidar yoktur, her iktidar geçicidir. Herkes er veya geç önce milletin, nihayetinde de Allah’ın önünde hesap verecektir.” Oysa şimdi herkes hesaplarını 2023’e yapıyor!
YORUMLAR