Doğrusunu isterseniz tarikat, cemaat denilince insanın aklına ilk gelen şey bunların esas olarak Osmanlı döneminde tekke ve zaviyelerde faaliyet gösterip…
Vergi…
Askerlik gibi yükümlülüklerinin bulunmadığı…
Ancak bundan çok daha önemlisi bu tarikat ve cemaatler Birinci Dünya Savaşı sonucunda ülkemizin dört bir bucağı, zamanın emperyalistlerince işgal edilirken, hiç tepki gösterip mücadele etmedikleri gibi…
Ne zaman ki halk; Atatürk önderliğinde Milli Mücadeleye başlıyor…
İşte o zaman milli kuvvetlere karşı saldırıya geçip ayaklanmalar çıkarmaya başlıyorlar. Öyle ki aralarında aylarca süreni bile var.
Yani anlayacağınız Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yılları içinde sadece dış işgalcilere karşı değil 30 civarında ayaklanma yapan İngiliz işbirlikçileriyle de savaşıldı.
Aslına bakarsanız bu türden örgütlerin bugünkü konumları da bundan çok farklı değil…
Günümüzde de ulus öncesi örgütlenmelerin tamamı; bir anlamda emperyalizmin ulus devletleri çökertme…
Yok etme…
Ülkeleri etnik ve dinsel kimliklere ayrıştırma planlarının bir parçasıdırlar aynı zamanda…
Peki neden?
Ya da nasıl oluyor bu iş derseniz, öncelikle belirtmeliyim ki, ulus öncesi örgütlenmelerin tamamı ümmetçidir…
Yani genel bir İslam kardeşliğidir anladıkları…
Bundan dolayı da bu tür örgütlenmelerde; ulusçuluk gibi bir toprağı vatan ilan edip onu geliştirmek…
Üzerinde yaşayan halkı ulus haline getirmek için ulus esasına göre devlet kurmak, ortak bir kimlik, tarih, dil, bayrak gibi ulusal kimliği pekiştiren kavramlar herhangi bir anlam taşımadığı gibi…
Vatan.
Emperyalizm.
Bağımsızlık.
Sanayileşme.
Tarımı geliştirmek gibi kavramlar da hiç bir şey ifade etmemektedir.
Duyabileceğiniz belki sadece İslam’a yönelik saldırılarda biraz tepki olabilir, onun da ne kadar ciddi olduğunu İsveç’in NATO’ya kabul edilmesi konusundaki tutumlarda yaşadık…
Hazır konuya ulus devlet açısından giriş yapmışken öyle devam edelim ne dersiniz?
Çünkü bu tarikat ve cemaatler bugün; Atatürk tarafından kapatılıp mal varlıklarına el konulduğu hallerinden çok daha güçlüler…
Nedenine gelmeden, öncelikle konuya emperyalizmin bakış açısını anlamaya çalışarak bakmaya çalışalım ki konu biraz da olsa aydınlansın…
Bilinmeli ki emperyalizm, kendine yeterli…
Ekonomik ve siyasi sınırlarını koruyan, bağımsız, güçlü, ulusal birlikteliklerini sağlayan devletleri sevmez.
Bu tür ulus devletler, emperyalizmin karşısında her zaman çelik çekirdek gibidirler…
Kolay lokma değillerdir
Bu nedenle emperyalizm hedef aldığı ülkeyi her zaman olduğu gibi önce demokrasi karşıtı falan diye ilan eder…
Hedef ülkelerden oluşan listeler yayınlar…
Sonra da ilgili ülkelerde sözde demokrasi gerekçesiyle etnik ve dinsel kimlikleri canlandırmak yani ilgili ülkeyi parçalamak adına ne gerekiyorsa onu yapar…
Kısacası olayın emperyalizm açısından anlamı bu…
Peki, o zaman…
Bir ulus devlet, neden etnik ve dinsel kimliklerin örgütlenmesine, organize olmasına karşı çıkar?
Görmezden gelir, yok sayar…
Öncelikle bilinmeli ki ulus devlet; egemenliğin kayıtsız şartsız ulusta olması anlamına gelmektedir…
Ulus’ta bu egemenliğini sağlamak için parlamento kurar, partiler oluşturur…
Yasa yapar…
Değiştirir…
Demek istediğim bugün kullandığımız kadın haklarından, sendika hatta düşünce özgürlüğüne kadar tüm yasal haklarımızı biz ulus devlete borçluyuz…
İşte bu; yani egemenliğin kayıtsız şartsız ulusta olması
Parlamentonun oluşturulup, partilerin kurularak tartışılması…
Yasa yapılması…
Gerektiğinde yenilenmesi…
Değiştirilmesi…
Tarikat ve cemaatlere göre en büyük suç olup, tanrıya şirk koşmak olarak kabul edilmektedir.
Çünkü onlara göre “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin” değildir.
Bu nedenle insan yasa yapamaz…
Değiştiremez…
Olsa olsa var olan ilahi yasalara uyar ki…
Hiçbir ulus devlet, kendi varlığını sorgulayan…
Dahası, onu düşman, yani darül harp olarak kabul ederek, yok etmeye çalışan hiçbir anlayışa izin vermez…
Veremez…
Biz hariç!
İşin bir başka yönü de…
Ulus devlet insanı sadece birey olarak kabul ettiğinden, kendi otoritesini sorgulayacak…
Karşı çıkabilecek…
Tüm kurum ve kuruluşlarda, din adına ayrı, paralel bir otorite veya hiyerarşiye de izin vermez…
Veremez…
İşte bu yüzden Atatürk, bu tarikat ve cemaatleri kapatıp tüm mal ve mülklerine el koyarak ulus devleti pekiştirmek…
Her kesimden halkı, sadece ulus yani Türk kimliği etrafında birleştirmeyi hedeflemişti.
Zaten dikkatle baktığınızda tüm yapılan Devrimlerin ve İlkelerin amacının da bu olduğu anlaşılacaktır.
Ancak ne yazık ki aradan 100 yıl sonra birileri akıllarınca Atatürk’ü itibarsızlaştırıp…
Ulus kimliği yani Türk adını gözden düşürüp…
Toplumu yoksullaştırıp…
Ülkeyi tekrar Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi etnik ve dinsel kimliklere ayrıştırmayı amaçlamaktadırlar…
Elbette bunu başarıp başaramamaları, toplumun ulus bilincine, Atatürk’e ne derece sahip çıkıp çıkamayacağına doğrudan bağlıdır…
Ama aslında mihenk taşıdır…
Her kim ulus aidiyetine yani Türk kimliğine sahip çıkıp…
Bağımsızlıktan, Cumhuriyetten…
Laiklikten…
Sanayileşmekten…
Ülkemizi kalkındırmaktan yanaysa…
Ulus devletten…
Ancak yine her kim ki…
Üretmeyi…
Sanayileşmeyi…
Tarımı geliştirmeyi ağzına almayıp.
Ulus yerine, Ümmetten…
Türk kimliği yerine tarikat ve cemaatlerden…
Ulusal bağımsızlıktan değil de…
ABD ve batı ile karşılıklı çıkar ilişkilerinden söz ediyorsa…
Bilin ki onlar da…
Emperyalizmden yanadırlar, başka bir şeyden değil.
16-07-2023
Nusret KEBAPÇI
YORUMLAR