Türkiye’de ‘devlet’ kavramı anlayışını üçe ayırabiliriz. Tarihi/geleneksel ‘devletçilik’ anlayışı, seçimle gelen demokratik devlet anlayışı ve bir de ‘derin devletçilik’ anlayışı… Bu üç kavram anlayışı bazen birbirine geçmiş halkalar gibi de zihinlere sirayet edebilir. Tarihi/geleneksel ‘devletçilik anlayışına örnek olarak Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni gösterebiliriz. Ne yazık ki tarihi/geleneksel devletçilik anlayışımızın içini boşalttılar! Sadece ve sadece ismi kaldı! Seçimle gelen demokratik devlet anlayışı ise milli değil! Geriye bir tek ‘devlet anlayışı’ kaldı o da vesayetçi/teslimiyetçi/köle devlet anlayışı!..
Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de seçimle ve demokratik yollardan devletin başına geçmiş siyasi partinin(devleti yönettiği için) yapmış olduğu tüm hataların faturası bazen devlete kesilebiliyor. Siyasi parti değil devlet suçlanıyor. Bu da toplumda çok büyük bir yanlış algıya yol açıyor. Maalesef bu yanlış algı sonucu devletin görebileceği zararın hesabı sorulamıyor! Herkes birbirini suçluyor! Gücü olan konuşuyor! En zayıf olanı bu zararı ödemek zorunda bırakılıyor!
Seçimle ve demokratik yollardan iktidara gelmiş bir siyasi parti üzerinden devlete bakış algısının doğruluğu her zaman aynı olmaz. İktidara gelerek devleti yönetenlerin zaman içinde kendilerini ‘devlet’ yerine koymaya başlamaları ise tarihi bir hatadır. İktidara gelmiş siyasi bir partinin devlet gücüne güvenerek kendi bünyesinde ve tabanında böylesi bir yanlış algı oluşturması asla affedilmemesi gerekir. Seçim ve demokrasi ile iktidara gelmiş bir siyasi parti, zaman içinde despot ve baskısı bir sisteme dönüşerek toplumda devlet sendromu yaratabilir! Yani, devlete olan inanç ve güven sarsılabilir. Aynı zamanda yanlış bir devlet anlayışı topluma sirayetine edebilir. Biz bunan adına devlet sendromu diyoruz. İşte o zaman iktidardaki mevcut siyasi partiden çok devletin ta kendisi suçlanıyor.
İktidardaki siyasi partinin hatalarını kabul etmemesi, yanlış icraatlarında ısrarcı olması ve elindeki devlet gücünü gerek muhalif rakiplerine ve gerekse kendisine karşı gelen topluma karşı tehdit unsuru olarak kullanmaya başlaması devlet sendromuna yol açacaktır. Bu durum halkın devlete olan güveni sarsmakla kalmıyor aynı zamanda sözkonusu siyasi partinin kendi tabanı üzerindeki güven duygusunu da ortadan kaldırıyor. Bu güven duygusu ortadan kalktı mı önce iktidardaki mevcut siyasi parti içinde bölünmeler, sonra da toplum içinde akamplaşmalar ve çatışmalar başlıyor.
Üçüncü olarak ‘derin devletçilik’ anlayışından söz edeceğiz. Emperyalist küresel güç ABD’nin liderliğinde/önderliğinde Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkede yapılan baskı ve tehditler sonucu oluşan Kontrgerilla/Cunta yönetimler o ülkenin kederiyle oynamaktadır. Sözkonusu bu ülkelerde ne kadar demokrasi hakim olsa da maalesef ‘devlet yönetimi’ ABD’nin kontrolündeki cuntacı ve baskıcı yönetimlerin elindedir. Bu tür ülkelerde ola ki milli/yerli bir lider çıktı, toplumunu/halkını bilinçlendirdi ve tam bağımsız bir ülke olmak için adımlar atmaya başladı işte o zaman dış uzantılı vesayetçi ‘derin devlet’ devreye giriyor! Önce baskı, tehdit ve muhtıralarla uyarma! Yine olmadı en kısa/kestirme yoldan darbe yöntemi!..
Türkiye ne çektiyse himaye ve vesayete boyun (köleci zihniyet) eğenler yüzünden çekmiştir. Türkiye ne çektiyse kendi içindeki hainler yüzünden çekmiştir. Türkiye ne çektiyse haksızlık karşısında susanlar, gaflet ve dalalet içinde olanlar yüzünden çekmiştir. Artık 20 yıllık süreç içinde devleti yöneten AK Parti iktidarı ve lideri/Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan sayesinde bu ülkenin, bu devletin ve bu milletin bekası/istikbali/istiklali uğruna bu himayeci ve vesayetçi sistem bir daha geri gelmemesi üzere çöpe atıldığına inanıyoruz! Acaba gerçekten çöpe atıldı mı?! Biz ne kadar çöpe atıldı desek de köhneleşmiş despot ve baskıcı sistemin geri gelmesi için çalışanlar var. Duyguları, düşünceleri ve amaçları çok farklı siyasi partilerin sadece AK Parti iktidarını devirmek ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ı göndermek için bir araya gelmeleri ne kadar manidarsa eski sistemi geri getirmeye çalışmaları da bir o kadar manidardır!..
Türkiye’de 1960, 1980 ve 15 Temmuz 2016… Çok şükür ki şu andaki Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan liderliğinde AK Parti (20 yıllık bir süreç içinde) ABD’nin Türkiye’deki egemenliğine son verdi. Yıllardır Türkiye’nin kanını emen Darbeci/Cuntacı/Despot zihniyet çöpe atıldı. Elbet ki Türkiye bunun bedelini/faturasını çok pahalı ödemek zorunda!.. Şu anda bu bedeli/faturayı ödemeye devam ediyor. ABD liderliğindeki Türkiye uzantısı darbeci/cuntacı/despot devlet anlayışını sona erdiren şu andaki mevcut AK Parti iktidarı ve lideri/Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’a karşı büyük bir savaş başlatıldı. Bu savaşta akla-hayale gelmedik oyunlar, entrikalar, tuzaklar var… Bu savaşta her türlü yalan, iftira ve karalama var… Bu savaşta her türlü plan, tuzak ve kumpas var…
Şu anda normal hayatta asla biraraya gelemeyecek olan ve birbirleriyle hiçbir duygu, düşünce ve anlayış birlikteliği bulunmayan (devletin ve toplumun içindeki ) FETÖ kriptoları, PKK’nın sivil uzantıları, eski vesayetçi sistemin ‘derin devletçi’ atıkları biraraya gelmişler aynı aynı sazı ve aynı davulu çalıyorlar!.. Hepsinin ortak birleşim MERKEZİ R. Tayyip Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı! C. Tayyip Erdoğan ve AK Parti gitsin de nasıl giderse gitsin. Gitsin de yerine kim gelirse gelsin. YETER Kİ GİTSİN… Tek dertleri bu… O yüzden boş durmuyorlar. Ellerindeki her türlü gücü kullanarak (yalan, iftira ve provokasyon) her türlü yoldan saldırıyorlar.
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ı göndermek ve AK Parti iktidarını devirmek için 2023 seçimleri öncesi her türlü yola başvuracaklar. Bu savaşın büyümesi için çalışanların senaryoları tatbik edilmeye başlandı. Seçim ve demokratik yollardan iktidara gelemeyecek olanlar İŞBİRLİKÇİ GÜÇLER (dışardan ve içerden) korkunç planlar hazırladır. Bu planları tatbik etmek için şu an hazır tetikte bekliyorlar! Onların bütün planlarına, oyunlarına ve tuzaklarına karşı iktidardaki AK Parti (Cumhur İttifakı) ne yapacak?! Nasıl olsa GÜÇ BİZDE (nasıl olsa devletin başındayız bir şey yapamazlar) deyip (gaflet ve dalalet içinde) yapılacak SALDIRILARI mı bekleyecekler?!
YORUMLAR