Araştırma-Analiz: Muhsin AKIL
21 Eylül 2024 tarihinde A Haber’de Merve Tepe’nin programında ASELSAN Cinayetleri yeniden gündeme getirildi. Program konukları arasında Ekrem Kızıltaş (gazeteci), Coşkun Başbuğ (E. İstihbarat Albay), Dr. Eray Güçlüer (Akademisyen-Stratejist) Türkiye’nin yakın tarihinde ASELSAN’da çalışan mühendislerimizin birbiri arkasına gelen şüpheli ölümlerini tartıştılar. Türkiye için asla unutulmaması gereken böylesi korkunç/vahim cinayetleri yeniden gündeme getirerek hatırlatan A Haber’i bu duyarlılığından dolayı takdir ediyoruz. O sebeple de bugünkü yazımızın konusu ASELSAN Cinayetleri oldu.
ASELSAN’da çalışan mühendislerimizden Hüseyin Başbilen’in 4 Ağustos 2016 tarihinde boğazı ve bilekleri kesilmiş halde bulunması, Ali Ünal’ın 17 Ocak 2007’de başından tek kurşunla vurulması, Evrim Yançeken’in 26 Ocak 2007’de oturduğu binanın altıncı katından düşmesi, Burhanettin Volkan’ın 9 Ekim 2007’de askerliğini yaparken nöbette intihar etmesi ve Hakan Öksüz’ün 26 Ocak 2013’te trafik kazası sebebiyle ölmesi… Bu olayların üzerinden yıllar geçse de aslında her bir ASELSAN mühendisi suikast sonucu öldürülmüştü. Kimine kaza, kimine intihar süsü verilerek dosyalar kapatıldı! Ya da rafa kaldırıldı. Daha doğrusu unutturmaya çalıştılar.
Oysaki hepsinin ölümü suikast veya cinayetti. Yıllar sonra çok iyi anlıyorduk ki bu ölümlerin, bu suikastların, bu cinayetlerin arkasında FETÖ vardı. Mühendislerimizin her biri FETÖ tarafından kaza veya intihar süsü verilerek öldürülmüşlerdi. Yani, her bir mühendisimiz FETÖ tarafından şehit edilmişti. O yüzden bu ölümlere ASELSAN Cinayetleri demekteyiz. Aynı zamanda ölen mühendislerimizin hepsi bizim için birer şehittir. Ve bundan sonra şehit olarak da anılmalarını istiyoruz.
Gündem konusu ASELSAN Cinayetleri olunca ister-istemez geçmişe bu konuyla ilgili yazdıklarım aklıma geldi. ASELSAN Cinayetleri ilgili düşüncelerimi ilk Anayurt gazetesinde yazmıştım. Daha sonra kendimize ait dergi, gazete ve internet sitesinde ASELSAN Cinayetlerinden bahsetmiştim. Hatta yayınlanacak olun bir kitabımda da bu konuya yer vermiştim.
ASELSAN şehitlerimiz arasındaki beş genç mühendisimizin isimleri adeta beynimize kazınmıştı. Burhanettin Volkan, Hüseyin Başbilen, Halim Ünsem Ünal, Hakan Öksüz ve Evrim Yançeken. Hiçbirini de unutmadık. Aslında hiçbir zamanda unutulmasını istemiyoruz. Aynı zamanda her birinin ölümlerinin sır perdesinin aydınlatılmasını o kadar çok istiyoruz ki… ASELSAN Cinayetlerinin izini takip ettiğimiz zaman adres FETÖ’yü gösteriyordu. Zaten 15 Temmuz darbesi sebebiyle tutuklananların içinde Aselsan Cinayetlerini işleyenlerin failleri aleni bir şekilde ortaya çıkmıştı. Mademki failleri FETÖ o zaman dosyalar yeniden açılmalı ve gerçek failleri bütün kanıtları ile birlikte millet ile paylaşılmalı.
Türkiye’de 1970’li yılların sonlarına doğru başlayan ve 2020 yıllarına kadar devam eden siyasi, bürokrat, üst düzey emniyet ve yargı mensubu, asker, istihbaratçı, duayen gazeteci-yazar, mühendis, bilim adamı vs. birçok bilinen/tanınan, sevilip-sayılan, değer verilen önemli insanlarımız şaibeli/şüpheli, fail-i meçhul, gizemli intiharlar, suikastlar ve kaza süsü verilerek hayatlarını kaybetmişlerdir. Bunlar arasında 17 Şubat 1993’te Eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in bindiği uçağın düşmesi sonucu ölmesi. Buzlanma sebebiyle kaza, plotaj hatası denilerek üstü kapatıldı. Bize göre Eşref Bitlis’in ölümü ne kaza ne de plotaj hatasıydı. Profesyonelce gerçekleştirilmiş bir suikasttı. Aynı şekilde Muhsin Yazıcıoğlu’nun bindiği Helikopter’in düşmesi sonucu ölmesine de kaza denilmişti. Muhsin Yazıcıoğlu da aynen Eşref Bitlis gibi kaza süsü verilerek çok profesyonelce hazırlanmış bir suikasta kurban gitmişti.
Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesi için gayret gösteren, emek harcayan çok önemli mühendislerimizin ve bilim adamlarımızın şüpheli ölümlerinin perde arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkması için elden gelen her şey yapılmalı. Medya, yargı, istihbarat, güvenlik güçleri işbirliği yaparak sözkonusu tüm bu fail-i meçhulleri aydınlatmalıdır. Karanlıkta hiçbir şey kalmamalı. Herşey gün yüzüne çıkartılmalı.
Şimdi de Türkiye’nin medar-ı iftiharı ölen, öldürülen, intihar etti denilen mühendis ve bilim adamlarımızla ilgili Anayurt Gazetesi, kendi gazete, dergi ve internet sitemizde yazmış olduğumuz yazıları özetleyerek okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
“Türkiye’nin gelişmesi, büyümesi, kalkınması için uğraşan, çalışan çok önemli bilim adamlarımızın, mühendislerimizin başına gelenleri daha dün gibi hatırlarız. Çok önemli projeler üzerinde çalışan bilim adamlarımızı birbirinin peşi sıra kaybetmeye başladık.
Türkiye için çok önemli insansız hava aracını yapan firma BAYKAR’ın genel müdürü ve teknik müdürleri olan Selçuk Bayraktar ve Haluk Bayraktar’ın amcaoğulları olan Mert Bayraktar bundan tam 12 yıl önce, yani 2012 yılında Sarıyer’deki evinde darp edildikten sonra boğazı kesilerek öldürülmüştü. Mert Bayraktar da Özdemir Bayraktar’ın şirketinde çalışan bir SİHA mühendisiydi. Elbet ki akla ilk gelen böylesi vahşi bir cinayetteki yegane amaç SİHA’larla ilgili bilgi olabilir!.. Mutlaka bilgi vermediği için önce işkence ve darp ediliyor sonra da boğazı kesilerek öldürülüyor! Maalesef Selçuk Bayraktar’ın amcaoğlu Mert Bayraktar da meçhul bir cinayete kurban gitmişti.
14 Temmuz 2004 tarihinde Çanakkale-Gelibolu yolunda meydana gelen trafik kazasında TÜBİTAK’a ait minibüs ile bir traktör çarpışmıştı. Minibüsün içindekilerden ikisi mühendis birisi yüzbaşı idi. TÜBİTAK’ta ulusal güvenlik üzerine çalışıyorlardı. Kazada Mühendis M. Ercan Kuruoğlu (31) ile Yüzbaşı Yücel Kenter (32) hayatlarını kaybetmişti. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan diğer mühendis Mustafa Aktekin (54) da tüm müdahalelere rağmen hastanede hayatını kaybetmişti.
Bu kaza kayıtlara şüpheli olarak geçti. Çünkü kaza yerine polis, jandarma ve sağlık görevlilerinden önce bazı meçhul kişiler kaza yerini ziyaret etmişti! Bu meçhul kişiler olay yerini inceleyip sonrada uzaklaşmışlardı. Olay yerine daha sonra ilgili savcı, polis, jandarma ve sağlık yetkilileri gelmişti. Kazada hayatını kaybeden birisi yüzbaşı diğer ikisi mühendis üç kişi Türkiye’nin güvenliği ile ilgili kriptolar, gizli şifreler ile ilgili çalışıyorlardı. Bu ekip askeri bir cihazı denemek için Çanakkale’ye gitmişlerdi.
Bu üç isim TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’nde geliştirilen gizlilik derecesi önemli korunması gereken bilgilerin olduğu askeri cihazı denemek için Çanakkale’ye gitmişlerdi. İşte bu üç önemli insanımızı bir trafik kazasında kaybettik. Bu bir kaza mı diye soruyoruz?! Meçhul!.. Bu üç gen mühendisimiz güvenlik konusunda stratejik araştırma yapmak amacıyla Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’nde geliştirilen Askeri Kripto Cihazı denedikten sonra Çanakkale’den dönerken bu kaza gerçekleşmişti. Ve ölümleri sır kaldı…
Ve Tarih 2006-2007, ASELSAN’da görevli 3 genç mühendisimiz Hüseyin Başbilen, Ünsem Ünal esrarengiz bir şekilde öldüler! Birisi aracının içinde bileği ve boğazı kesilmiş olarak, birisi Eymür Gölü kıyısında başından vurulmuş olarak, diğeri de Batıkent’te oturmuş olduğu binanın 6. katından atlayarak öldü. Bu üç mühendisimiz savaş uçaklarında dost-düşman ayırımı yapan milli bir sistem üzerine çalışıyorlardı. -Maalesef bu 3 mühendisimiz ölümü de medyada intihar olarak yayınlandı.
Ve Tarih 30 Kasım 2007 Isparta-Keçiborlu’da düşen uçakta ölen 57 kişi arasında Boğaziçi ve Doğuş Üniversitelerinde görevli 6 bilim adamımız vardı. Hele aralarında üç kişiden birisi Prof. Engin Arık, Prof. Şenel Boyda ve Doç. İskender Hikmet ile birlikte 3 de genç asistan… Hepsi fizikçi… Bunlar petrole alternatif enerji kaynağı olan ve nükleer enerjinin asıl temelini oluşturan parçacık fiziği konusunda dünya çapında isim yapmış önemli isimlerdi. Türkiye’de rezervi bol Toryum üzerinde çalışıyorlardı. Biliyorsunuz ki Toryum petrole alternatif bir enerji kaynağıdır. Altı bilim adamımızın ölümü tesadüf olabilir miydi?! Ya da 6 bilim adamı ölsün diye 57 yolcu taşıyan koskoca uçak düşürülebilir miydi?!
Sır ölümler!.. Her Birine Trafik kazası, intihar ve fail-i meçhul dediler!.. Şaibeli, intihar ve kaza süsü verilerek kaybettiğimiz asker ve mühendislerimizin ölümlerinin perde arkasında kalmış gerçeklere ışık tutmak için o günlerde Anayurt Gazetesi’nde yazmış olduğum önemli bir yazım:
“Asker ve Mühendis İntiharlarının Sır Perdesi!.. – (2 Kasım 2012 – Anayurt Gazetesi): “Genelkurmay’ın çok gizli olan silâh projeleri dahil, TÜBİTAK, Aselsan, Havelsan ve Savunma Müsteşarlığı olmak üzere devletin en önemli kurumlarına sızılarak milli silah ve her türlü elektronik teçhizat üretimi projeleri ele geçirilerek yabancı istihbarat güçlerine satılmış! İddialar böyle…
Zaten bizler(!) bazı askerlerimizin ve mühendislerimizin niçin intihar ettikleri konusunda araştırmalar yapıyorduk. İntihar mı cinayet mi konusu üzerinde derinlemesine yoğunlaşmıştık. Yanılmadık: şüphelerimiz bir bir gerçek çıktı. Son fuhuş ve casusluk operasyonu tahminlerimizi güçlendirdi. Önemli olan bu operasyonların devam etmesi ve çarptırılmaması! Bir de operasyonları yaparken kaş yapacağız derken göz çıkartılmaması! Ergenekon operasyonlarında olduğu gibi gözükara, donkişotvari bir yol izlenmemesi! Derin, titiz, geniş çaplı istihbarat ağıyla pisliğin ana merkeze ulaşılması diyoruz ama bu da çok zor. Diğerlerinde olduğu gibi bir süre sonra bu operasyonlar da ‘tamam’ denilip noktalanacak!..
Asıl şimdi iddialarımızı sıralayabiliriz: Yabancı istihbarat güçleri devletin içini-dışını köstebek ağıyla örmüşler. Benzer çeteler bürokrasi, askeri, istihbarı ve sivil kurumlarımızda da olabilir. Asıl bunların ortaya çıkartılması gerek. Bu olaylar derinlemesine araştırılırsa dost bildiğimiz ülkelerin parmağı olduğu ortaya çıkacak, Masa başında dost/müttefik kabul ettiğimiz birçok ülkenin Türkiye’yi ne hale getirdikleri bütün çıplaklığıyla ortaya çıkartılmalı. Daha önceki iddialarımın birinde Türkiye’de daha 10 tane Tuncay Güney var demiştim. Aynen bunun gibi; son yapılan fuhuş/casusluk operasyonunda ortaya çıkan ‘gerçek’ gibi daha birçok ‘çete’ olabilir. Devlete düşen bütün bu çeteleri ortaya çıkartmasıdır. Türkiye yabancı istihbarat ablukası ve baskısı altında… Türkiye adeta ‘istihbarat’ cenneti gibi… Her yerde köstebekler, casuslar, ajanlar ve onlarla birlikte çalışan satılmışlar… Yani, yerli işbirlikçileri… Ülkemizi ve milletimin bekası için bu tür dış uzantılı çetelerle her türlü yoldan savaşılmalı ve mutlak iplikleri pazara çıkartılmalı. İstihbarat birimlerimize ve güvenlik güçlerimize çok büyük görevler düşüyor. Asla yılmamalılar ve ne gerekiyorsa korkusuzca yapmalılar.”
ŞIRNAK’TA ASKERİ HELİKOPTER KAZASI: Kaza Mı Suikast Mı?! Terörle mücadele PKK’ya nefes aldırtmayan güvenlik güçlerimiz ardı-arkası kesilmeyen operasyonlarda yüzlerce teröristi etkisiz hale getirmekle kalmıyor aynı zamanda terör örgütünün sığınaklarını bir daha kullanılmayacak bir şekilde imha ediyordu.
Ülkemizde barışı, huzuru sağlamak için güvenlik güçlerimiz terör örgütü PKK’nın bugüne kadar hiç girilmemiş Kato, İncebel ve Tendürek bölgesindeki dağlık sığınaklarına darbe üstüne darbe indirdi ve nefes aldırmadı. Mayıs 2017 PKK terör örgütüne göz açtırılmadı ve 274 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Yapılan operasyonlarda PKK’ın lider kadrosundan olan birçok kişinin ölü veya yaralı olarak ele geçirilmesi terörün köküyle birlikte kazınmakta olduğunun en büyük göstergesiydi.
PKK her geçen erimekteydi. PKK’nın sözde sorumluları yapılan operasyonlarda etkisiz hale getirildi. Ta ki 21 Mayıs 2017 Şırnak’taki askeri Helikopterimiz düşürülünceye kadar. Tüm bu operasyonları yöneten çok özel yetişmiş ve özel görevlendirilmiş 13 yüksek rütbeli askerimiz aynı Helikopter’e bininceye kadar!
21 Mayıs 2017 tarihinde Güneydoğu’da PKK terör örgütüne yönelik operasyonlar için ikmal halindeki AS 532 Cougar tipi askeri helikopter Şırnak Uludere İlçesine bağlı Şenoba bölgesinden Şırnak il merkezine gitmek için havalandıktan 3 dakika sonra yüksek gerilim hattına takılarak düştü.
Düşen askeri Helikopter’de aralarında çoğu yüksek rütbeli 13 askerimiz şehit oldu. Helikopterde 1 Tümgeneral, 2 Albay, 1 Yarbay, 1 Binbaşı, 3 Yüzbaşı, 1 Üsteğmen, 2 Başçavuş, 2 Uzman Çavuş bulunuyordu. Helikopter kazasında şehit olan askeri personelimiz: 23. Tümen Komutanı Tümgeneral Aydoğan Aydın, Albay Oğuzhan Küçükdemir, Albay Gökhan Peker, Yarbay Songül Yakut, Binbaşı Koray Onay, Yüzbaşı İlker Acar, Yüzbaşı Nuri Şener, Pilot Yüzbaşı Serhat Sığınak, Pilot Üsteğmen Abdülmüttalip Kesikbaş, Başçavuş Mehmet Erdoğan, Teknik Başçavuş Fevzi Kıral, Uzman Zeki Koç, Piyade Uzman Çavuş Hakan İncekal…
23. Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Aydoğan Aydın en son yapılan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında Tümgeneralliğe yükselmişti. 15 Temmuz’un efsane komutanlarından birisiydi. 15 Temmuz darbe gecesi Hakkari Çukurca’da birliklerinin başında iken darbe/işgal girişimi haberini alır-almaz Kayseri Komanda Tugay’ın arayarak görevli komutanlara “Bir tek er dahi kışlalarından çıkmayacak” emrini veren efsane komutandı. Tümgeneral Aydın askerlerine vermiş olduğu emirle 15 Temmuz darbe gecesi FETÖ terör örgütünün işgal kalkışmasına en büyük darbeyi vurmuştu.
Tümgeneral Aydoğan Aydın, KATO dağında PKK’lı teröristlere yönelik iki aydır devam eden operasyonları yöneten komutandı. Bu iki aylık operasyonlarda Türkiye tarihinde bugüne kadar görülmemiş en yüksek miktarda silah ve mühimmat ele geçirilmişti. PKK’nın en gizli sığınakları olan mağaraları ele geçirilmiş ve terör örgütünün yaşam malzemeleri ile birlikte imha edilmişti. PKK terör örgütü en büyük darbeyi Tümgeneral Aydın’ın komutanlığında yemişti.
İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bölgeye yapmış olduğu ziyarette Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’a bölgeyle ilgili bilgi verirken telefonu Tümgeneral Aydoğan Aydın’a vermişti. Tümgeneral Aydın telefonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Terörle mücadele tarihinin erişemediği miktarda silah, mühimmat ve yaşam malzemesi bulundu. Önümüzdeki günlerde bu mağara sayılarında artış olacak. Buranın temizlenmesi Türkiye genelinde terörle mücadeleye katkı sağlayacaktır. Terörün belinin kırılmasında etkili olacaktır.” demişti.
13 yüksek rütbeli askerimiz şehit olduğu Şırnak’ta düşen Cougar Helikopter bize 4 Haziran 1997 yılındaki PKK operasyonunda düşürülen yine Cougar tipi Helikopter’de 11 askerimizin şehit olduğu olayı hatırlattı. Helikopterimiz Rus yapımı SA-7B tipi karadan havaya atılan füzeler ile vurulmuştu.
Şırnak’ta düşen Helikopter kazası ister-istemez aklımıza Eşref Bitlis Paşa’nın ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu Helikopter kazalarını hatırlatıyor! Üzerinden yıllar geçse de hala aydınlanamayan Helikopter kazaları… Ve 21 Mayıs 2017 tarihinde Şırnak’ta düşen ve 13 yüksek rütbeli askerimizin şehit olduğu Helikopter kazası!
Çünkü son yıllarda terör örgütü PKK’ya yönelik en büyük operasyonlarda görevli birbirinden değerli, donanımlı ve uzman 13 yüksek rütbeli askerimizin aynı anda aynı Helikopter’e binmesi ve Helikopter’in havalandıktan 3 dakika sonra düşmesi aklımıza büyük bir şüphe düşürüyor. Helikopter kazası ile ilgili gerek hükümetin ve gerekse Genelkurmay’ın yapmış olduğu açıklamalarda herhangi bir şüpheye yer verilmiyor. Helikopter’in yüksek gerilim hattına takılmış olabileceği ihtimalinden başka bir şeyden bahsedilmiyor. Medyada da düşen askeri Helikopterimizle ilgili herhangi bir varsayım, şüphe ve tereddüt oluşturabilecek bir habere, yoruma rastlamıyoruz.
Nihayetinde Kaza-Kırım raporları her şeyi izah edecek olsa bile biz yine de şüphelerimizden vazgeçmiyoruz. Çünkü askeri Helikopter’deki çok önemli yüksek rütbeli askerlerimiz son yılların en büyük PKK operasyonlarına imza atmışlardı. Bölge onlar sayesinde temizleniyordu. PKK’nın bugüne kadar en gizli sığınakları, barınakları, mağaraları ve buralarda bulunan yüksek miktardaki silah, mühimmat ve yaşam malzemeleri onlar sayesinde bulunmuş ve imha edilmişti.
İşte bu yüzden aklımıza korkunç bir şüphe geliyor! Acaba diyoruz bu bir Helikopter kazası mı, yoksa bilinmeyen bir güç tarafından organize edilmiş SUİKAST MI?! Hükümette ve Genelkurmay’dan bu konunu derinlemesine araştırılmasını istiyoruz. Görünürde ne kadar suikast olduğu ihtimal dahilinde olmasa bile 21 Mayıs 2017 tarihinde 13 şehit verdiğimiz askeri Helikopter kazası enine, boyuna ve derinliğine araştırılması bize ne kaybettirir. Evet ya bu kaza değil de SUİKAST ise?!
Türkiye’nin yakın tarihinde işlenen fail-i meçhul cinayetlere, suikastlara ve şüpheli ölümlere bazı örnekler verdik. Aslında daha o kadar çok fail-i meçhul, suikast ve şüpheli ölüm vardı ki… Maalesef sözkonusu bu cinayetlere, suikastlara ve şüpheli ölümlere kaza, intihar, fail-i meçhul diyerek üzerleri kapatılıyor!.. Türkiye’de bu tür olayları işleyip ve üzerini kapatabilecek bir gücün olduğu aleni bir şekilde sırıtmaktaydı. Bu gücün önemli bir kolu devletin içine sızmıştı. O yüzden yargıda, poliste, asker içinde adamlarının olduğu sugötürmez bir gerçekti. Zaten bu gücün varlığı 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbesiyle gövdesiyle birlikte deşifre olmuştu. Bu güç FETÖ’den başkası değildi. Gerçi FETÖ bir taşeron örgüttü. Asıl önemlisi perde arkasındaki güçtü. O da ABD’nin ta kendisiydi.
Emperyalist ve Siyonist güçler Ortadoğu’yu dizayn etmek için ellerinden ne gelirse yapıyorlardı. Zaten Irak’ta, Suriye’de yapacaklarını yapmışlardı. Şimdi sıra İran’a gelmişti. Daha sonra da Türkiye… Bugün İsrail’in Filistin üzerinde bir yıla yakındır yapmış olduğu zulüm, vahşet ve soykırımın önüne hiçbir güç geçememişti. ABD, İngiltere ve bazı AB ülkeleri İsrail’e aleni/açık bir şekilde destek verdiklerini ilan etmişlerdi. İsrail Gazze’ye yerle-bir etti. Binlerce Filistinliyi öldürdü. Binlercesini de sakat bıraktı. Şimdi de Hizbullah bahanesi ile Lübnan’a saldırıyordu. İsrail katliamlarında yaşlı, kadın, çocuk gözetmiyordu. Ve her türlü silahı kullanıyordu. En son çağrı cihazları ve telsizleri bile bomba gibi kullanmıştı. Yine yüzlerce ölüm ve binlerce yaralı vardı. İşte bütün bunlardan dolayı ülke güvenliği için siber teknoloji çok önemliydi. Türkiye bu tehlikeyi yıllar önce farkettiği için her türlü önlem/tedbiri almıştı.